Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ayaklanması… Zaman geldiğinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran halkının ayaklanması, daralmıyor yayılıyor, küçülmüyor büyüyor, zayıflamıyor güçleniyor, sanki herkes bir anın gelmesini bekliyor.

İran Devrim Rehberi “zamanı geldiğinde” hareket edeceğini buna karşılık selefi Obama’nın tüm politikalarını reddeden ABD başkanı, “zamanı geldiğinde” İran halkının Amerikan’ın büyük desteğini göreceğini söylüyor.

Türkiye, İran halkına karşı açıkça rejimi destekleyen açıklamalar yaptı ve Katar, yine halka karşı rejime büyük maddi yardımda bulundu.

Fransa ise, rejimi desteklememe adına adımlar attı.

Bazı Avrupa ülkeleri, rejime destek vermeyi reddeden bir tavır sergilediler. Bazı Batılı medya organları, birkaç gün bekleme süresinin ardından, kendilerini İran halkının yanında durmak zorunda hissettiler.

Bu durum göstermektedir ki birçoğu neler olacağını ve olayların nasıl gelişeceğini görmek için beklemeyi tercih etti. Tavırlar olayların gidişatına göre şekilleniyor.

İran rejimi, -2009 ve 2018 yılları arasını karşılaştırmadan söylüyorum- dünyanın tanık olduğu tüm uluslararası gelişmelerin aksine hareket ediyor. İnsanlığın medeniyet ve tarih hareketinde bir çatlak gibi duruyor İran. İnsanların çeşitlilik derecesi ve rejimin birliği gibi hususları göz ardı edersek devletlerin gelişmesinin doğal mantığına aykırı duruyor.

İran rejimi, doğru kararı vermesi gereken tarihi bir anla karşı karşıya. Ancak yapısı gereği bunu yapmaktan aciz.

Hiç şüphe yok ki, İran rejimi, halkın yok edilmesi ve tahrip edilmesine yönelik zulme başvuracak ve bunu yaparken de baskıyı yoğunlaştıracak, çeşitlendirecek ve yeni yöntemler bulacaktır.

Tarihi boyunca rejimi kurtaran hep bunlar olmuştur. Kendisine muhalefet eden herkesi dine, İslam’a ve Şiiliğe muhalefet ediyormuş gibi göstermek için her türlü hileye başvuracaktır. Ancak şu anda-kendisinin isimlendirdiği gibi- “komplonun” hacmini görmek istiyor. Bölgede hâkimiyet kurma ve nüfuzunu artırmak için kullandığı radikal terörist unsurlar ve milislere yaptığı cömertçe yaptığı yardımlar ile bütün ırki ve mezhebi kimlikleri yok edilen, kalıcı fakirliğin pençesindeki İran halkının durumunu yeniden gözden geçirecektir. Ayrıca, ülke içinde bölgelere, illere, kasabalara ne kadar hâkim olduğunu ve buraları kontrol edebilme gücünü görmek isteyecektir.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır Arap Cumhuriyeti ve müttefik diğer Arap ülkeleri olup bitenler karşısında sessiz kalmayı tercih ettiler. Bu sessizlik, İran rejiminin, “halkı, İran devletine karşı dışarıdan kışkırtanlar var” yalanına başvurmasına mani olmak içindir. Aslında hiç kimse İran rejiminin kendi kendine kurduğu komplodan daha fazlasını kurmamıştır. Zira ideoloji karın doyurmuyor, sloganlar konut temin etmiyor ve gerginlikler onurlu bir yaşam sunmuyor.

İran’da iktidarı devralan molla rejiminin yaklaşık kırk yıllık döneminin neticesi, ekonomi, kalkınma, altyapı ve vatandaşa sağlanan hizmetler açısından her seviyede bir düşüştür.

Yoksulluk, hastalık, açlık, cehalet ve azgelişmişliğin yaygın olması, İran halkının yükünü daha da artırmıştır. Rejimin dayandığı unsurlar açısından da gelecek adına bir çıkış da gözükmemektedir. Zira bu rejim kendi vatandaşlarını Devrim Muhafızları ve Besic gibi askeri ve emniyet mekanizmalarını kullanarak adeta ayaklarının altında ezmekte ve onlarca farklı isimle örgütlenmiş milis ve istihbarat elemanları kendi halkına musallat olmaktadır. Bu durum özellikle 2009’dan sonra daha da artmıştır.

İran halkı isyanında ısrar eder, dünya ülkeleri ile uluslararası kurumlar, bekle-gör kompleksini aşıp halka gerçek manada destek verir ve bu diktatör terör rejimini sonlandıracak unsurlar birikirse, bu 21. Yüzyılın şahit olduğu en büyük olaylarından biri olur. Çünkü bu durum uluslararası boyutlarıyla beraber ideolojik çatışmayı bitirecektir. Buna bağlı olarak da bu çatışmanın kökenini oluşturan anlayışlar, milisleri ve tüm unsurlarıyla yıkılacak, bölgesel ve uluslararası denklemlerden çıkarılması sağlanmış olacaktır. Hitler’in çöküşü gibi, İran’daki mollaların rejiminin çökmesi de, insanlık için büyük bir iyilik olacaktır. Çöktüğü an ise tarihin en parlak ve en temiz sayfalarından birini teşkil edecektir.

Kırk yılı aşkın bir süredir yaymış olduğu, desteklediği ve planladığı bu dikta musibeti, İran halkının onurlu bir yaşam, hak, adalet isteklerinin arasında yok olup gidecektir. Bu hal yalnızca bu bölgede değil, dünyanın dört bir yanındaki hareketler ve örgütleri de güçsüz hale getirecektir. Bu ayaklanmada en mutlu ülkeler, İran rejiminin milislerinin istedikleri gibi hareket etmesinden, yayılmacı hamlelerini gerçekleştirebilmesinden ve nüfuzunu kullanabilmesinden dolayı zarar gören dört büyük Arap ülkesi olan Irak, Suriye, Lübnan, Yemen’dir.

Buna Gazze şeridi’ni de ilave etmek gerekir. Bu ülkelerin insanları, gerek Sünni gerekse Şii milislerin kanlı eylemlerinin bir felaket olarak peş peşe üzerlerine yağdığına şahit oldular.

Henüz yeşermemiş umutların ötesine geçmeden ve İran halkının ayaklanmasının önemini azaltmaksızın, bu ayaklanmanın başarılı olması halinde oluşabilecek bazı yan etkilerden hızlı bir şekilde ve sadece bir tasavvur olarak değinecek olursak; Örneğin cinayet ve şiddet uzmanı, terörist eğiticisisi, uyuşturucu kaçakçısı, mezhep taciri ve İran’ın bölgedeki haydutu Lübnan Hizbullahı, kendisini bölgedeki rollerinin yanı sıra Lübnan’da ortada kalmış bulacaktır. Yine Husi milisleri tekrar dirilmemek üzere yok olup gideceklerdir. Suriye’de kadın ve çocukları katleden milislerin gücü kırılacak ve bu Arap halkları rahat bir nefes alacak ve bu milislerden kurtulmuş olacaklardır. Devlet egemenliğini tekrar kazanacak ve sınırları içinde kendi gücünü kullanabilecektir. Bundan daha büyük bir hayır var mıdır?

İran ayaklanmasının her başarısı rejimin zayıflamasına neden olur; çünkü hadise rejimin kendi yönetiminin merkezinde gerçekleşmektedir. Bu durum onu bölgedeki bütün maceralarından çekilmeye mecbur kılacaktır. Ayrıca nüfuzunu artırma ve yayılma emellerinden sıyrılıp zelil bir duruma düşecek ideolojik düşünceleri de değersiz hale gelecektir.

“Kaos’un İstikrarı” özellikle bazı Arap ülkelerinde “Arap Baharı”ndan sonra en etkili İran stratejisiydi. Bu konseptin düşmesi ve stratejinin başarısızlığı Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Mısır, Ürdün, Fas ve ılımlı eksene yönelen diğer Arap ülkelerinin temsil ettiği “devlet istikrarı” modelinin başarısı anlamına gelecektir. Körfez Devletleri, özellikle de Bahreyn, Suudi Arabistan ve Kuveyt uzun süredir İran rejiminin ve bu ülkelerdeki Sünni ve Şii terör uzantılarının şiddetine maruz kalmıştı. Bu rejim, halkının ekmek parasını çalıyor, Körfez ve Arap ülkeleri ve genel olarak bütün dünyaya zarar vermek için harcıyor. Sonuç olarak, herhangi iki kişinin bu rejimin düşmesinin insanlık için bir fayda sağlayıp sağlamayacağı hususunda fikir ayrılığına düşeceğini düşünmüyorum. Bu rejimin düşmesinden kaynaklanabilecek zararlar her zaman telafi edilebilir ve kesinlikle külfeti rejimin devam etmesinden daha az olacaktır.