Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ekonomisi iflas ederken kurtuluşu Çin ve Hindistan’dan bekliyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Trump, İran ile olan nükleer anlaşmadan çekilmeden önce İran basını, yaptırımların hiçbir şekilde etkisi olmayacağını tekrarlayıp duruyordu. Şimdilerde ise ‘Tüm sorunlarımızın kaynağı yaptırımlardır’ demeye başladılar.

Trump’ın anlaşmadan çekilip de yaptırımları geri getirmesinden önce İran ekonomisi oldukça bulanıktı. Şimdi ise İran para birimi riyal, rüzgârın önünde sürükleniyor. O kadar ki İran tarihinde dolar karşısında varıp varabileceği en düşük seviyelere ulaştı. Beklentiler, 4 Kasım’dan önce ülkelerin İran petrolünü satın alımlarını düşürmeleri ile birlikte durumun daha da kötüleşeceği yönünde. Bu tarihte ise ülkelerin, satın alımlarını sıfıra indirmeleri gerekecek. Rejimin endişesini artıran şey, şimdiye değin ülkenin dört bir yanını kuşatan karanlık ekonomi denizinin ortasında sakin bir ada olarak kalabilmiş Tahran’da başlayan kapsamlı gösteriler.

Riyalin serbest çöküşü, hükümetin cari hesabını tehdit ediyor ve bir kısım tüketim malları, orta sınıfa mensup İranlıların bütçesinin dışına çıkıyor. 2017 yılının sonunda dolar, 42 bin 800 riyale denk geliyordu. Trump’ın anlaşmadan çekilmesinin hemen ardından 65 bin riyale ulaşırken geçtiğimiz ayın 27’sinden itibaren 90 bine vardı. Tabii, bunlar kara borsa fiyatları; zira hükümet, kuru 42 bin riyale sabitledi. Bununla beraber İranlılar, bunu umursamıyor ve mal varlıklarını artan enflasyondan korumak adına dolara tahvil ediyor. Riyalin bu düşüş yolculuğu, nükleer anlaşmadan sonra verilen ekonomik vaatlerin gerçekleşmediğini ortaya çıkardı. Yani İran zaten ekonomik durgunluğun kıyılarında geziniyormuş; Trump bunu sadece bir adım öteye taşımış.

Bir maliye uzmanı, Hasan Ruhani hükümetinin avantajlarından birinin sert döviz rezervleri ve ticaret fazlası olduğunu ve Uluslararası Para Fonu’nun geçtiğimiz Mart ayında İran hükümetinin 112 milyar tutarında yabancı rezerv tuttuğunu ve câri hesabın fazlasını kârlı hale getirdiğini tespit ettiğini ifade etti.

Uzman sözlerini şu şekilde sürdürdü: Şimdi Hükümet, ABD yaptırımlarına hedef oldğu sürece yabancı rezervlerin tükenmesini engellemek için kriz yönetimi tarzını benimseyecek. Ruhani, aceleyle hazırlanmış ve sermaye kaçışını engellemeyi hedefleyen bazı reformlar devreye soktu. Temel olmadığı düşünülen 1300 tüketim malının ithalatını yasaklamak gibi. Ancak bu çabalar geri tepti; kara borsa döviz kuru ağırlaşmaya devam ediyor.

Hükümet etrafına bakındı ve fiyatların yükselişine ve başarısız ekonomi politikalarına karşı Tahran’da ayaklanan binlerce insan gördü. Bu gösterilerin büyüklüğü, yetkilileri yayılmasının önüne geçmek adına metro istasyonlarını kapatmaya mecbur etmeye yetti. Üstelik Tahran gösterisi, çevik kuvvet ekibi tarafından bastırılmış olmasına rağmen Arak, Şiraz, Tebriz ve Kirmanşah şehirlerinde benzer gösteriler ve dayanışma eylemleri kaydedildi. İran’ın güneyindeki Burajan’da ise su kıtlığını protesto amacıyla yapılan gösteriler geçtiğimiz Cuma namazının imamını kaçmaya mecbur etti. Aralık ayından bu yana tüm göstericilerin ağız birliği etmişçesine dillendirdiği ortak sloganın, “Ruhun şâd olsun Rıza Şah” olduğu gözlemlendi.
Tahran Büyük Çarşı’daki herhangi bir gösteri özel olarak hassastır. Bu durum, Çarşı’nın şimdiki rejimi iş başına getiren 1979 devrimindeki rolü göz önünde bulundurulduğunda daha net anlaşılabilir.

AB, nükleer anlaşmayı yürürlükte tutmak için Washington’a karşı çıktığında bunun anca şu iki şey ile mümkün olabileceğini biliyordu: ABD’nin AB şirketlerine tavizler vermesi -ki bu tavizler arasında ABD’nin finansman sisteminden dışlamaksızın İran ile olan ticaretine devam etmesi de yer alıyor- ve AB’nin hızlı bir şekilde Amerikan baskılarına göğüs gerecek bir birleşik cephe oluşturabilmesi. AB, şimdiye kadar bu ikisinden herhangi birini gerçekleştiremedi. Nitekim 4 Kasım’da İran’ın petrole dayalı ekonomisinin büyük bir darbe yiyecek olması bir yana Avrupalı şirketlerin pazardan çekilmek için yarıştığı ortada.

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili, ufukta herhangi bir taviz gözükmeyeceğini ve 4 Kasım ile birlikte tüm şirketlerin İran’ın enerji sanayisi ile olan işini bitirmesi gerektiğini belirtti. Japonya ve Tayvan’daki Sharon, İran petrol alımlarını geri çekmek için planlamalara çoktan başladı. Konuşmacım şöyle söyledi: Şimdi soru, İran’ın en büyük petrol müşterileri olan Hindistan ve Çin’in ne yapacağı yönünde! Hindistan hükümeti, Amerika’nın tek taraflı yaptırım kararlarını değil yalnızca BM kararlarını dikkate alacağını; bununla beraber Washington’un taviz vermemesi durumunda Hint şirketlerinin İran ile olan ticaretinde zorluk çekebileceğini açıkladı. Amerikan yaptırımlarının sebep olduğu büyük zorlukta sigorta ve nakliye hedeflerini gerçekleştirmeye hazır arabulucular sağlansa da yine aynı şekilde petrol bedeli sorunu söz konusu: Amerikan doları mümkün değil zira Amerikan mali sisteminde bu işlem geçerli olamaz. Bundan dolayı 2010-2014 yılları arasında olduğu gibi riyale karşılık rupi mekanizmasının yeniden devreye sokulması muhtemeldir.

Öte yandan Çin, İran petrolünün en önemli bir başka alıcısı kabul ediliyor. Bu yılın ilk yarısında günlük 600 bin varil ithal etti ki bu, İran’ın ihracatının yaklaşık dörtte birine denk geliyor. Bununla birlikte Çin, Amerikan mali sistemine Hindistan’dan daha az bağımlı. Yani 4 Kasım’dan sonra İran petrolünü almaya devam edebilir ve hatta artırabilir. Ancak İranlı yetkililerin petrol alımlarının yaptırımlara aldırmaksızın devam edeceğine dair Çin tarafından teminat almaya çalışması dikkatleri çekti.

Konuşmacım, pek mümkün gözükmese de Çin’in İran petrolü alımlarının, şimdi daha da yoğunlaşan geniş kapsamlı Amerikan-Çin ticaret savaşında bir pazarlık kartı olarak kullanılabileceğini düşünüyor.

İran ekonomisinin üzerine oturduğu zemin, bir yılı aşkın bir süredir kayıyor ve işlerin daha da kötüleşmesi an meselesi. Petrol gelirleri, yaptırımlardan etkilenirse İranlılar, hükümete olan sabrını yitirecek. 2009 olayları tekrarlarsa da olayın kanlı bir duruma evirilmesi oldukça muhtemel. Çünkü iktidar yetkilileri ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO), savaşmadan iktidardan vazgeçmeyeceklerdir. İran, yetkililerinin yeni hapishaneler açmakla böbürlendiği ve bu kutlamalara katıldığında en mutlu anlarını yaşar göründüğü belki de dünyanın tek ülkesidir.

Şimdi geriye mevcut ihracat potansiyelinin ne kadarının pazardan çıkarılacağını görmek kalıyor. AB, Çin ve Hindistan, sert bir dil kullanıyor olabilir ancak son emirler, Amerikan mali sistemini atlatmak için gerekli Amerikan gerçeklerini onlara öğretecek. Bunun yanı sıra OPEC ve Rusya, ezici fiyatları yükseltmeye sebep olmadan piyasa darbesini etkisiz kılabilirse, daha geniş ve esaslı bir petrol piyasası olarak görülecek. Zira telafi edilmesi gereken yalnızca İran ihracatı değil; Venezuela ve Libya da bunun içinde.

Çin, Türkiye, Rusya ve Hindistan, Amerikan yaptırımlarını kulak ardı ediyor olabilir. Ancak Trump yönetimi, İran’a şart koştuğu listeden vazgeçmeyecektir: Nükleer yakıt döngüsü ile balistik füze programından vazgeçmesi ve Ortadoğu’daki politikalarından el çekmesi!

ABD ve aynı şekilde İsrail’in dayandığı, İran’ın Suriye’de konuşlandığı tüm askeri noktaların bombalanması suretiyle benimsediği İran karşıtı hareketlenmelerin hedefinde rejim değişikliğinin olmadığında şüphe yok. Rodi Giuliani bir keresinde şöyle demişti: “Bu başkan, özgürlük savaşçılarına sırtını dönme niyetinde değil. Büyük ekonomik güç, sizinle uğraşmaktan vazgeçtiğinde çökecek ve yaptırımlar daha da artacak.”

Sorulması gereken bir soru da şu: Beşşar Esed’i Cumhurbaşkanı olarak bırakıp tüm Suriye’yi yıkıma uğratmaya ve İran’ı dipsiz bir uçuruma düşürmeye değer mi?

Konuşmacımın cevabı şu yönde: İran, anlaşmada kalıp Rusya, Türkiye, Hindistan ve gizemli piyasalardaki kaçak petrol gelirlerinden destek almaya devam mı edecek yoksa Trump veya onun yerine geçecek olan kişinin yönetiminden daha iyi bir anlaşma koparmak için nükleer programını hızlandırmak gibi daha tehlikeli bir yol mu tutacak?

Konuşmasını iki kelime ile bitiriyor: Hayat veya intihar.

Görüşme bitti.