Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran Emperyalizmine karşı İslam ülkeleri ne yapmalı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Fas Krallığı, İran’ın, içişlerine müdahale etmesine sabredemeyen son Arap ülkesiydi. Fas, Dışişleri Bakanı’nın İran Dışişleri Bakanı Zarif ile görüşmesinin ve Tahran’dan dönmesinin ardından İran’la olan diplomatik ilişkilerini kestiğini açıkladı.

Fas’ın resmi ziyaretinin içeriği kamuoyuna pek de yansıtılmadı. Ancak, Beyrut’tan gözlemciler geçen Pazartesi günü, Hizbullah’ın Polisario Cephesi ile eğitim, silahlanma ve istihbarat alanlarında eski ve yeni işbirliğin olduğuna dair Fas’ın elinde güçlü kanıtlar olduğunu anladılar.

Fas, İran Kültür Merkezi’nin Faslıların Şiileştirilmesi ile olan ilişkisi nedeniyle 2008 yılında İran ile bağları koparmış ve daha sonra yeniden yapılandırılmıştı.

Burada önemli olan, İranlılar ve onun her yere uzanan kolu Hizbullah’ın Arap ve İslam dünyasının bütün ülkelerine ve şehirlerine müdahale etmeyi planlamasıdır.

Eğer ülkede bir Şii azınlık yoksa yeri geldikçe hassasiyetler ve sorunları kaşıyarak etki etmekte ve bu durumda müdahalesi genelde politik ve kültürel olmaktadır.

Özellikle de o ülke Şiileri dikkate almayan ve İran’la dost olmama üzerine bir politika izliyorsa bu politikalarını uyguluyorlar. Bunu Mısır, Sudan ve Endonezya’ya karşı yaptılar.

Şayet ülkede bir Şii nüfus varsa, İranlılar yardım ve destekle onları örgütlemeye ve bu ülkede Şiilerin zulüm gördüğünü iddia ederek bir bölünme ve kargaşa yaratmaya çalışırlar. Daha sonra ya ülkeyi ele geçirirler ya da bölerler veya devlet içinde paralel bir devlet yaratırlar. Bu, Irak, Suriye, Lübnan, Kuveyt, Bahreyn, Pakistan ve Afganistan’da çeşitli başarı oranlarında gerçekleşmiştir. Elbette bunların dışında da ülkeler vardır.

Bunlar neden yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor? Rejime karşı çıkmayan İranlılara bunu sorduğumuzda, bazen bunun doğru olmadığını, ya da yardım arayan Müslümanlara yardım ettiklerini ve diğer Müslümanların Ehl-i Beyt sevgisinden dolayı Şiiliğin cazibesine kapıldıklarını(!) inkâr etmiyorlar.

Aslında bu İran politikası, Humeyni ve Hamaney zamanında üç nedenden dolayı oluştu ve oluşmaya devam ediyor:

Siyasi-stratejik nüfuz elde etmek, mezhepçi ve dinci söylemle kitleleri etkilemek, ABD-İsrail ve Arap ülkelerinin aleyhine kazanım elde etmek.

Öte yandan Tahran rejimi, Irak, Suriye, Lübnan gibi İran’ın batısındaki komşu ülkelerle doğusundaki Pakistan, Afganistan ve kuzeyindeki Azerbaycan gibi diğer ülkelerde, devletin stratejik erişimini genişletmek ve emperyal emellerini gerçekleştirmek için üsler elde etmek istiyor.

Dini ve mezhepçi gerekçeye gelince, bununla ilgili molla rejiminin kapsamlı politikaları var: Rejim kendini, ABD, Arjantin ve tüm Güney Amerika’da bile, dünyadaki Şiileri kontrol etme hakkına sahip görüyor. Ayrıca Sünni ortamda Şiiliği yayma haklarının olduğuna inanıyorlar. Yıllardır, hem Irak hem de Suriye’de Sünni Araplar arasında yerinden edilme ve ayaklanma siyaseti güdüyor. Bu politikalarını açıktan yürütüyorlar ve Suriye’deki savunmasız insanlar, kendi evlerinde kalabilmek için Türkiye ve Rusya’dan yardım alma mecburiyetinde kaldılar. Fakat güvenlik tehlikesinden dolayı yerlerinde kalmak istediklerinde, önlerinde Şiileşmekten başka bir alternatif kalmıyor. Suriye’deki İranlılar, Şiilere ait olmak üzere on bin Ehl-i Beyt türbesi keşfettiklerini iddia ettiler. Onlar, her birinin etrafının Şia bölgesi olduğu kuruntusuna kapıldılar. Arap ve Müslüman dünyasından birçok ülke bu politikadan şikâyetçi oldu ancak İran, bedeli ilişkilerin kesilmesi, yeni merkezlerin kapatılması ve İran’la ilişkilerin gerilmesi olsa bile bu politikasından vazgeçmedi.

İki ay önce, bir İran heyeti Hasan Nasrallah’ı ziyaret ettiğinde, onlara Lübnan’ın tarihine dair durumunu şöyle açıkladı: “Şiiler bu bölgede çoğunluktaydı ancak zayıf olduklarından dolayı bazıları Sünnileştirildi veya Hıristiyanlaştırıldı. Bu zamanlar geçti çünkü Hizbullah ve Şiiler – Hamaney’in politikaları sayesinde- bölgedeki en güçlü güç haline geldi!”

Suriye’deki Şiilerin sayısı savaştan önce yüz binden fazla değildi ve İran istatistiklerine göre şu anda yarım milyondan fazladır!

Sri Lanka’da bile yeni Şii azınlıklar var! ABD ve İsrail ile kavgalara girmek için İranlılar, İslami Cihad’ı, sonra Hamas’ı kendi tarafına çekmeyi başardı. Artık sadece Lübnan’da değil, Gazze’de de çatışmalar ve savaşlar yaratabiliyorlar. İranlılar, ABD ve diğerleriyle nükleer anlaşmanın sonucu olarak elde ettikleri zaferi kutlarken, İsrail’in tacizine karşılık veren Hizbullah’a teşekkür ettiklerini hatırlıyorum.

Onlara göre, Obama’nın anlaşmayı kabul etmesinin nedenleri arasında, İsrail’in güvenliğini Hizbullah’ın ve Gazze’deki İran destekçilerinin tacizinden korumak da vardı. İranlılar Hamas’ı ve İslami Cihad Örgütü’nü prensip olarak desteklediklerini iddia ediyorlar. Ancak medya her zaman Gazze’deki bir grup Şii’nin kendilerini Sabirun (Sabredenler) olarak adlandırdıklarını zikrediyor.

Son yirmi yılda İran, Araplar ve Müslümanlar için dini, stratejik ve toplumsal bir tehdit haline geldi. Stratejik tehdit olması hususunda elbette çok şey söylenebilir.

Zeydiler ve Şafiler Yemen’de asırlarca mezhep çatışması olmaksızın birlikte yaşadılar. Ardından İranlılar buraya geldiler Zeydi azınlık içinde bölünmeler oluşturdular ve bir kısmını Hizbullah askerlerine dönüştürdüler. Bazıları bana 2004’te Saada kenti yakınlarında şunları söyledi: “Hizbullah’ın Lübnan’ı ele geçirdiği gibi biz de Yemen’i ele geçirmek istiyoruz!”

İşte durum ortada, yaklaşık beş yıldan bu yana kendilerinin çoğunlukta olduğu üç bölgeyi ele geçirdikten sonra başkenti ve Şafilerin yaşadığı sahil kentlerini işgal ettiler. İran yüzlerce balistik füzesiyle Suudi Arabistan’ı tehdit ediyorlar ve Arap Denizi, Kızıl Deniz ve Hint Okyanusu’nda serbest dolaşımı da tehdit eder hale geldiler.

Irak, Suriye, Lübnan ve Gazze’de durum daha da kötüdür. İranlıların bu ülkelerinin topraklarındaki mevcudiyetlerine ek olarak Afganlar, Pakistanlılar ve İrancı olmuş kesimler Araplara ve dünyaya savaş ve barış dengesinin ellerinde olduğunu söylemeye başladılar. Bu sözleriyle İsrail’i tehdit etmeyi amaçladıklarını düşünüyorduk, meğerse işgal ettikleri ülkelerin halklarını tehdit ediyorlarmış! 2008’de Beyrut’u işgal ettiler ve şimdi de Suriye ve Irak’taki bölgeleri işgal ediyorlar ve bu bölgelerdeki insanları göçe zorluyorlar!

Şu an medyada, Suriye topraklarında devam eden İsrail-İran savaşı dışında bir şey konuşulmuyor. Amerikalılar ve Ruslar durumu sakinleştirmeye çalışıyorlar, ABD İsrail’i kontrol ediyor ve Rusya İran’ı kontrol ediyor.

Son yıllarda Suriye ve Irak halklarının sorunu terörle mücadele bahanesiyle kaybolup gitti. Şimdi Suriye halkının sorunu tekrar gündemden düşürülüyor ve bu halkın yaptığı fedakârlıklar İsrail ile İran arasındaki savaşı önleme bahanesiyle unutuluyor.

Şimdiki korku İsrail güvenliğinin nasıl korunacağı, ancak Suriye topraklarındaki İranlılar, Beşşar Esed’le birlikte katliamlarla ve sürgünlerle meşgul olmaya devam edeceklerdir. Ve bir de İsrail’e karşı savaşıyor görüntüsü vermeye!

Lübnan ordusu, uluslararası güçlerle beraber düşmanla sınır olan yere geldikten sonra bizler, Lübnan’da aleni bir savaştan korkmuyorduk. Fakat şimdi Hizbullah’ın Lübnan topraklarında cephaneliği ile bulunmasından korkuyoruz.

Suriyeliler Siyonistlerden korkmuyorlardı ve şimdi İsrail’in İran’ın orada bulunmasını bahane ederek ülkelerine karşı savaş açabileceğinden, yerinden edilmekten ve katliamdan korkuyorlar.

Pek tabii ki İranlılar Suriye’ye ülkeyi İsrail’den korumak için değil, Rejimi kendi halkından korumak için geldiler. Ve burada İsrail’in düşmanları olduklarını(!) iddia ederek, Lübnan halkını esir aldıkları gibi Suriye halkına da esir almak istiyorlar.

Liderlerimizin Mısır, Suudi Arabistan ve Fas’ta yaptıkları gibi, Araplar ve Müslümanlar İran ile ilişkilerini kesmeliler. İran’a uzak olan Fas, ilk olarak sosyal ve dinî güvenliğini, ikinci defa da stratejik güvenliğini korumak için diplomatik ilişkilerini kesti. Lübnanlılar ve Suriyeliler dini, toplumsal ve stratejik güvenliklerini İran İslam(!) Cumhuriyeti’nden(!) Korumak için ne yapacaklar?
Arap ve Müslümanlar ne haldeler!