Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran füzeleri ve Avrupa’nın tutumu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran krizi karşısında Avrupa’nın tutumu nedir? Ortada net ve nihai bir tutum mu var yoksa bir yandan ekonomik çıkarlar peşinde koşan diğer yandan coşkulu söylemlerin ardına saklanan aldatıcı bir tutum mu? Bu ikisi arasında İran, her geçen gün işin sonunda kaçınılmaz olan saldırılara karşı bölgesel ve uluslararası bir zemin hazırlamak için daha fazla zaman kazanmıyor mu?

Avrupa’nın tutumu konusunda bizi hayrete düşüren birkaç gösterge var. Bunların başında, İran füzelerinden korkmak ile onu önümüzdeki Kasım ayında yürürlüğe girmesi kararlaştırılan Amerikan yaptırımlarından kurtarmak için bir petrol bankası ekonomik paketi sunmak arasındaki o gözle görülür çelişki geliyor.

Birkaç gün önce Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi’nin hemen öncesinde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, İran’ın balistik füzelerinin NATO için endişe kaynağı olmaya başladığını ve Tahran’ın NATO’nun Avrupalı müttefiklerine ulaşabilecek daha güçlü ve daha uzun menzilli füze deneylerine devam ettiğini söylüyordu.

Stoltenberg, aynı şekilde NATO’nun, İranlı füzelerin artan tehdidine karşı dostlarını korumak için füze savunma gücünü artırmaya devam edeceğinin de altını çizdi. Bu açıklamada ışıksız bir
Avrupa pragmatizmi/faydacılığı yok mu? Burada NATO insanını ilgilendiren şey sadece Avrupa kıtası sınırlarına varabilecek İran füzeleri mi yani? Halbuki o füzeler, genellikle ya Yemen’deki Husilere kaçırılıyor ya da neredeyse düzenli olarak, yerleşimlerinde ve hareketlerinde güvenlikçilere korku salmak için Suudi Arabistan’a atılıyor. Şimdi nerde makul ve adaletli değerlendirme?

Bu zihniyet bizi şaşırtmıyor. Bizi şaşırtacak bir şey varsa o da Amerika’nın İran’ı engellemek için uyguladığı baskı ortada iken Avrupalıların İranlılara askeri nükleer ve dolayısıyla füze programlarını tamamlamak için daha fazla para kazanmanın yollarını açmasıdır.

Ruhani’nin geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Avrupa ziyaretinin ardından İran medyası, Avrupa’nın İran’a yönelik baskıyı hafifletmek için sunduğu teklifler hakkında haberler yaptı. Bunların arasında İran’ın gelirlerini toplamaya odaklanan İran’a özgü bir banka hesabı açmaya dönük bir Avrupalı eğilimi de yer alıyor. Bu, Tahran’ın Amerikan yaptırımları öylece dururken diğer devletlerle bankacılık ilişkileri kurmasını kolaylaştırması anlamına geliyor. Nitekim bu bankacılık kanalı, yaptırımlardan etkilenmeyecek biçimde tasarlanmıştır.

Avrupa’nın bu teklifinin, Amerika’nın özellikle petrol satışı gelirleri konusunda İran’a yönelik tutumuna ilişkin bir kuşatma kalkışması olduğu aşikar. Başkan Trump, İran’ın nükleer anlaşmayı düzenlemeye yanaşmaması karşısında dünya devletlerine İran’dan petrol almama çağrısı yaparken Avrupa, sanki Devrim Muhafızları Ordusu’nun hazinesine milyar dolarlar aksın da Avrupa ve dünyada terör daha da yaygınlaşsın diye İran petrolünün dünyaya akacağı bir yol bulmaya çalışıyor.

Avrupalılar, İranlıları Amerikalı dosta bağlayacak stratejik ipliği kesmeye mi uğraşıyor yoksa Trump’ın kendilerine uyguladığı baskı karşısında İranlıları bir baskı unsuru olarak mı kullanıyor?

Cevap ne olursa olsun, anlaşılan o ki ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun İran’ın küresel terörle olan ilişkisine dair yaptığı son açıklamalar Avrupalıların kulağına gitmemiş. Kasım Süleymani’nin Yemen, Irak, Suriye, Lübnan ve Hamas’ın temsilciliğinde Filistin’de harcadığı milyarlara işaret eden açıklamaları, onları rahatsız etmeyen bir mesele. İran’ın Ortadoğu ve Avrupa’ya yönelen tehditleri ise Avrupa’nın hesaplarının dışında. Nitekim Avrupa, yalnızca ekonomik ve sosyal refah devletini tartar ve Avrupa’ya Nazi yaşantısını geri getirebilecek İranlı füzeleri unutur. İran’ın bugün sahip oldukları ile kıyas götürmez Nazi füzeleri, Londra’dan Paris’e ve sabah akşam her gün Avrupalıların başına yağıyordu, unutuldu mu yoksa?

İran, bir savaşın yolda olduğunu ayan beyan kavramışken Avrupa’nın İran için ne istediğini neredeyse tam olarak ortaya koyan bir diğer tutum da şu: İranlılar, Avrupa bankalarından paralarını çekmek için zamanla savaştıkları yoğun bir yarışın içerisine girdi. Berlin’den gelen haberler, Tahran’ın 300 milyon euro çekip onu İran’a nakletmek için Almanlarla müzakere ettiğini ortaya çıkardı. Bu ne anlama geliyor?

Çok açık ki İranlılar, ne Avrupalılara ne başkasına; yalnızca kendileri ile askeri ve mali güçlerine güveniyor. Bundan dolayıdır ki onlar, kırmızı çizgilerin ve sınırların net olduğu bir durumda Avrupalıların, ABD’nin peşi sıra gideceklerini ve stratejik ortaklıkları ile tarihi kan bağını kurban etmeyeceklerini çok iyi biliyor. Hele de ABD ile olan ticaret oranı 800 milyar doları buluyorken İranlılarla 20 milyar doları geçmeyen bir ticari bütçe için, hiç. Bu ilişkinin omurgası olan NATO ilişkisinden bahsetmiyorum bile.

ABD’nin Almanya Büyükelçisi Richard Grenell, hiç vakit kaybetmeden Alman hükümetinden planın durdurulması için elinden gelen her şeyi yapmasını talep etti. Almanya’nın ABD’nin talebine cevap vermesi için bu işe yarayacak mı yoksa Şansölye Merkel’in de şu sözleri ile dikkat çektiği bir Alman uyanışı konusunda Amerika’nın korkularını pekiştiren ters istikamette mi ilerlenecek: “Almanya’nın kendine özgü bir siyaseti vardır. Ülkemiz, kararlarını bağımsız bir şekilde alır”. Bir uyanış, tüm Avrupa’yı Birleşik Avrupa ordusu yolunda tek yumruk haline getirebilir. Bu, Amerika’nın bastonunu alarak 70 yıllık değerli ve masraflı bir ortak olarak kaldığı Avrupa topraklarını terk etmesi gerekeceği anlamına gelir.

Avrupalılar, İranlıların kendisinden daha İranlı sanki. Binlerce olmasa da yüzlerce İranlı üst düzey yetkilinin geçtiğimiz ay, miadı dolmuş teolojik rejimin kaçınılmaz sonunu ve kitlesel gösterilerle sokaklara dökülen İranlılara tanık olmanın modern uluslararası gerekliliklerini hesaba katarak 100 milyar dolardan fazla bir miktarı, İran Cumhuriyeti dışındaki bankalara kaçırarak kişisel hesaplara koyduğu, belki de AB Politikalar Koordinatörü Federica Mogherini Hanım’ın kulağına gitmemiştir.

Avrupa’nın gevşek tutumunun, İran’ın hala AB anlaşmasının kendi isteklerini doyurmaması halinde Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla tehdit ettiğini hesaba katması gerekir. Nitekim İran, Amerikalı ve Avrupalılara tek seferde cevap vermek için son çözüm olarak ‘Samson’ şıkkını ilk sıralarda tutuyor. Özetle, Avrupalılara diyoruz ki: “Yarı çözümler, çözüm değildir. Yarı yol, sizi anca İran füzelerini bekleme istasyonuna kadar götürür.”