Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ile olan anlaşmanın bozulmasının tehlikeleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran’ın üst düzey yetkililerin açıklamalarında korku ve öfke tonunu duyabiliyoruz. Ardından Başkan Hasan Ruhani, büyük projenin suya düşme sinyalleri verdiği konusunda uyardı. Bu demek oluyor ki Batı ile olan ve ABD eski Başkanı Barack Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşmaya dayalı barış anlaşması bozulabilir.

Senato’nun İran’a karşı uygulanan ekonomik yaptırımların birkaç tanesini tekrar devreye sokması, İran hükümetini şaşırttı. ABD Başkanı Donald Trump’ın Obama’nın imzaladığı şekliyle anlaşmanın kendi ülkesinden ziyade İran’ın çıkarlarına hizmet ettiğine dair söylemlerinin arkasında durması ve anlaşmayı feshetmekle tehdit etmesi ile de ikinci şaşkınlık yaşandı.

Anlaşmanın bu haliyle kalmasına en hevesli odak, bunu Tahran’daki rejimle açılan yeni bir sayfa olarak gören Avrupa Birliği (AB). Nitekim imzalar atıldığından bu yana büyük ticari anlaşmalar imzaladı. İkinci aşamaya geçildikten sonra artık bunu yapamıyor, zira ABD, İran ile ilişkili olan Avrupalı şirketleri kara listeye alarak cezalandırıyor.

AB’nin aksine bu anlaşmaya en çok öfkelenen kesim ise Arap ülkeleri, özellikle de Körfez… Söz konusu ülkeler, İran’ın nükleer tehlikelerinin önüne geçecek bir anlaşma imzalanmasına veya İran ile ticari ilişkilerin kurulmasına karşı değil. Onları öfkelendiren, karşılığında ödenen bedeller oldu. En göze batan da İran güçlerinin üç Arap ülkesi; Yemen, Irak ve Suriye’deki savaşa elini uzatmaya başlaması ve savaşarak geride kalanları tehdit etmesi.

Tahran’ın söz konusu yaptırımları nükleer anlaşmanın iptali olarak yorumlaması durumunda, gerginliğin dönüş çağrıları yapılacaktır. İran, Batı’ya iki seçenek sunar: ya Batı’yı ve İsrail’i tehdit eden nükleer programı, ya da bölgede egemenlik kurmasına izin verilmesi. Batı’yı tedirgin etmek için bunu silah olarak kullanması işe yaramış ve Obama yönetimi nükleer programını durdurması karşılığında bir anlaşma imzalayarak askerlerinin her tarafta faaliyet yürütmesi için İran’ın önünü açmıştı. Faaliyete meydan verilen alanlar içerisinde ABD’nin çıkarlarını ilgilendiren Körfez, Irak, Afganistan ve Pakistan gibi noktalar da yer alıyor.

Obama yönetimi tavizlerinde ileri gitmemiş olsaydı, yani İran’a tarihinde bir ilki yaşatarak sınır paylaşmadığı Suriye ve Yemen’de bile savaş çıkarabileceği alanları doğrudan İran’ın insafına bırakmasaydı şayet; nükleer programı konusunda İran’ı bağlayan bu anlaşma gerçekten takdire şayandı ve ticari ve ekonomik yaptırımların kaldırılması ödülünü de hak ediyordu. Nükleer anlaşma, bölgedeki bataktan kısmen sorumlu. Suriye’de 50 binden fazla radikal savaşçı, İran Devrim Muhafızları komutası altında savaşıyor. Bu savaşçılar, Arap Birliği’nin DEAŞ gibi radikal örgütlerin savaşçılarından kurtulmaya çalıştığı bir zamanda bölgenin dört bir yanından üşüştüler. Nükleer anlaşma görüşmesi kapalı kapılar ardında Obama ve Ruhani’nin ekipleri arasında gerçekleştirildi ve bölgedeki devletler görüşmenin ayrıntılarını çok sonradan öğrendiler. Obama yönetimi ardında tehlikeli bir mayın bırakarak görevden ayrıldı. Nükleer anlaşmayı takip eden işaretler gösteriyor ki İran, en düşman güç haline geldi. Anlaşma, nükleer programı 10 seneliğine tatil ederek belki başarıya ulaşacak ancak Ortadoğu’da daha tehlikeli savaşların fitilini ateşledi ve rejimleri, İran’ın 1979 devriminden bu yana olan tehditlerinden daha tehlikeli bir duruma sürükledi. Üstelik Tahran’daki radikallerin durumunu dini ve güvenlik bakımından daha da güçlendirdi.

İran’ın, ABD’nin ekonomik yaptırımları karşısındaki yeni tehditlerinin ciddiye alınması gerekiyor. Zira bu tehditler, onun istediklerini şiddet ve kargaşa yoluyla dayatma tarzını yansıtıyor. Bununla birlikte ABD’nin Suriye’de geri adım atması, ciddi bir taktik hatası olur. Çünkü bu bölge, dünyaya İran’ı kuşatabilme ve onu bölgesel ve uluslararası iş birliğine mecbur edebilme imkanı veren alandır. Washington, anlaşma cephesinde İran ile geriliyor sonra da Suriye cephesinde onu başıboş bırakıyor. Bu başlı başına bir garabettir.