Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran… Molla rejiminin yıkılması kaçınılmazdır! | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Açlığın, umutsuzluğun, pahalılığın ve yoksulluğun ayaklanması olan İran ayaklanmasının yakın veya uzak vadede bu garip ve tuhaf rejimi devirmeye dönüşmesi uzak bir ihtimal değil. Bu ülke, çeşitli olasılıklara açık olan şu anki ayaklanmadan önce yaklaşık altmış yıl boyunca benzer ayaklanmalara şahit olmuştur. Bunlardan birisi de geçen yüzyılın başlarında, Anglo-İran petrol şirketinin kamulaştırılması hedefi üzerine kurulu olan Muhammed Musaddık’ın darbesiz ve askeri olmayan devrimidir. Bundan sonra ise Şubat 1979 ayaklanması geldi. Mollalar tarafından gerçekleştirilen ve başında Ruhulllah Humeyni’nin bulunduğu bir devrimdir. Devrimde Halkın Mücahitleri hareketi ve bu hareketin sembol ismi Mesut Recevi’nin de katkısı büyüktür. Recevi’nin uzun yıllar boyunca yokluğunun nedenleri hala sorgulanmaktadır.

Musaddık hareketi, onunla beraber hareket eden Milliyetçi Cephenin sembol isimlerinden Hüseyin Fatımi, Muhammed Zarak Zade, Kerim Sincabi, Ali Şakan tarafından yönlendirilen sivil bir hareketti. ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) İngiliz istihbaratıyla birlikte, bu büyük reformcu ve devrimine karşı bir askeri darbe uyguladığı 19 Ağustos 1953 tarihine kadar iktidarda kaldı. General Fazlullah Zahedi önderliğinde ve Amerikalı General Kermit Roosevelt’in yürüttüğü “Ajax” ismi verilen gizli bir darbeydi bu…

Burada garip olan, Amerikan istihbaratının, eski Başbakan Muhammed Musaddık ve onun hareketine ya da ulusal devrimine karşı gösteriler düzenlenmesini kışkırtmasına rağmen darbe karşıtı gibi görünen birçok militanı görevlendirip sokaklara dökerek ucuz sloganlar attırmasıdır. Aynı yöntem şimdi de Velayet-i Fakih hükümeti tarafından uygulanmaya çalışılıyor. Zira 60 il ve ilçeyi kapsayan bu ayaklanma karşısında Tahran’da sefil ve başarısız bir gösteri başlattılar. Ancak görünen o ki kendiliğinden ve masumane başlayan bu ayaklanma daha sonradan organize ve yönlendirilmiş gerçek bir devrime dönüşecektir.

Belki de bu son ayaklanmayı takip edenlerin dikkatini çekmiştir, atılan sloganlar-belki de organize ile masumane atılanlar birbirine karışmıştır- genel anlamda, Mollalar tarafından gerçekleştirilen ve başında Ruhullah Humeyni’nin bulunduğu Mesut Recevi liderliğindeki 1979 ayaklanmasının sloganlarının aynısıdır. Hatırlanırsa devrimin sembol isimlerinden Mahmud Talegani ve diğer din adamları suikast ve hapislerle ortadan kaldırılmış ve bir kısmının hayatı da sürgünle sonlanmıştı.

Bu durum, bu ayaklanmada (devrim) örgütlü eylemle kendiliğinden başlamış masumane eylemin birbirine karıştığı anlamına geliyor. İran’ın 60 ilinde atılan sloganlar, 2009’dan bu yana zorunlu ikamete tabi tutulan eski Başbakan Mir Hüseyin Musevi tarafından kurulan Reform Hareketi gösterileri ve gösterilerde atılan sloganların aynısıdır. Aynı akıbete “sol İslam” denilen harekete mensup Mehdi Kerrubi de uğramıştır. Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi’nin de bu harekete mensup olduğu söylenir.

“Devrim Dini Lideri” Ali Hamaney ve Devrim Muhafızları generalleri başta olmak üzere Tahran’da hüküm sürenlerin yaşadığı şaşkınlığın kanıtı, yalnızca bazılarını değil tüm İran şehirlerini kaplayan bu gösterileri “yasadışı” olarak nitelemeleridir. Bunu da Katılımcılara uygulanacak baskı ve zulümleri haklı kılmak için yapmaktalar. Konuştukları bu yasaların kendi yaptıkları yasalar olduğunu ya unuttular ya da unutmuş gibi yapıyorlar. Onları katleden katil ve haydutları da onlar yerleştirdiler. Sadece İran değil bütün bu bölgenin istihbarat toplama yetkilerini kendisine verdikleri Sadık Halhali bunlardan biridir. Bir de bunlar adına hareket eden “Tarzan”lar var ki Irak, Güney Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen arasında gidip gelmektedir. Bunun da ismi Kasım Süleymani’dir.

1979 ayaklanmasının başlangıcı, -Sadık Halhali gibi Humeyni “mollaları” tarafından esir alınmadan önce- bu ayaklanmanın başlangıcına benzemektedir. Dolayısıyla bu direnişin acımasız barbar baskıya karşı zafer kazanacağı ve kapsamlı bir halk devrimine dönüşeceğinden şüphe edilmiyor. Belki de bu kanaati güçlendiren en büyük kanıt, Tüm dünyanın en totaliter, geri kalmış ve baskıcı rejimine karşı koyanlar artık sadece Arap, Beluç, Kürt, Azeri ve Farisiler ile sınırlı değildir. Birçoğu artık Hamaney, Hasan Ruhani, Caferi ve Kasım Süleymani’nin rejimini kendi rejimi olarak görmemektedir. Her ne şekilde olursa olsun değişim arayışındaydılar ve gerektiğinde silahlı devrime başvurabilirler ve Şehinşah (Şahlar Şahı) dönemine dönebilirler. Ancak pek tabii ki herkesin bildiği Muhammed Musaddık dönemi gibi milli olmalıdır.

Bu gerçekten mübarek ayaklanmanın yakın veya uzak vadede devrime dönüşeceği ve bu despot rejimin yok olup gideceğini güçlendiren diğer bir güçlü emare de 60’tan fazla İran şehir ve kasabasında zulme meydan okuyan ve sadece ekmek, onurlu bir yaşam ve mallarının boşa harcanmamasını talep eden göstericilerin çığlıklarıdır. Iran halkının çoğunluğu gerçekten açtır. Bunun en büyük nedeni de Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de Husiler, Hizbullah, Beşşar Esed, Hadi el-Amiri, Haşdi Şabi ve Irak Kürdistan’ındaki bazı Süleymaniye Kürtleri üzerinden girmiş oldukları genişlemeci ve yayılmacı maceralardır. Tüm İran şehirlerini istisnasız kapsayan bu gösteriler İranlı mollaların iddia ettikleri gibi geçici bir durum olmadığı gibi ABD’nin birincil rol oynadığı harici bir plan da değildir.

İran halkının sabrı taşmıştır. Bunların nedeni de çekmiş oldukları büyük acılardır. Bu konuda inkâr edilemez tarihi ve kültürel bir sürecin içinden geçtiler. Bunlardan birisi artık sınırları zorlayan dâhili yolsuzluklardır. Bir diğeri de İran’ın dışarıya yayılma politikası ve bölgedeki bazı Arap ülkelerinin içişlerine karışmasıdır. Böylece, İran halkının fonlarını ve imkânlarını dış maceralara yani Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan’da bulunan örgütlere, paralı askerlere, katillere ve teröristlere harcamasıdır.

Bu nedenle, İran halkının tüm güçlerinin, bütün ulusal ve mezhepsel azınlıklarıyla ayaklanması, İntifada aşamasından devrim aşamasına geçip oradan da devlet aşamasına geçinceye kadar bunu devam ettirmesi gerekmektedir. Bu ayaklanmanın önderleri ve öncüleri arasında, erkenden askeri harekete başvuran hareketler ve silahlı örgütler arasında bir anlayış ve eşgüdüm olmalıdır. Özellikle de Ahvaz, Kirmanşah, İran Kürdistanı, çoğunluğu Azeri olan bölgeler ve Pakistan sınırındaki Beluç bölgeleri arasında sıkı bir işbirliği olmalıdır. Bu çok önemli bir konudur ve herkes bu meseleye geniş kapsamlı ve geniş bir çerçeveden bakmalıdır. Şimdi şu anda öncelik verilmesi gereken en önemli konu; bu otoriter baskıcı rejimin ortadan kaldırılması ve tüm İranlıları kucaklayan, eşitlik ve hürriyet temelli bir sistemin getirilmesidir. Ve sonunda, Tahran’da iktidarda olanların, rejimlerinin yıkılmasının kaçınılmaz bir hale geldiğini anlamalarıdır. İran’ın bölgedeki birçok ülkede yayılmacı tüm bu işgalleri, halkın geçim sıkıntısı, çocuklarının kalemleri ve defterleri pahasına olmuştur. İran ekonomik ve finansal açıdan zaten batırmıştı. Bu durum, bu devrimin kaçınılmaz olarak zafer kazanması anlamına gelmektedir. Bu ilkel zulüm, her türlü mezhebi, sınıfsal ve ırkı dinamikleri hareke geçirecek ve bu baskıcı ilkel zulüm rejimi ortadan kalkıncaya kadar da durdurulamayacaktır.

Bu nedenle, bu “Mollalar”, dört Arap başkentini kontrol etmekle “övünmeden” önce “Sovyetler Birliği’nin sonu nasıl geldi” diye düşünmeleri gerekirdi. Çünkü Sovyetler Birliği, tarihin tüm deneyimlerini görmezden gelerek trajik bir sonla karşılaştı. Afganistan’ı ateş ve demirle askeri olarak işgal ettiler. İran işte tam da Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de yayılmacı işgalleriyle şimdi bunu yapıyor… Tahran hükümetinin koltuklarında oturanların “mutlu olan başkalarının nasihatlerini dinleyenlerdir. Bahtsız olanlar ise sadece kendi bildiğini okuyanlardır!”sözünü bilmiyor olmalılar.