Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran Mollaları ve yetim kalan rejim | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’a karşı tutumu gerçektende değişti mi? ABD Başkanı tüm o deklare ettiği stratejileri ve idaresindeki yetkililerin açıklamalarını temelinden yıkmaya, Dışişleri Bakanının açıkladığı şartlardan vazgeçip dünyada terörün en büyük sponsoru olan Mollalar rejimi önündeki kapalı kapıları ve tıkanmış yolları açmaya mı karar verdi?

Bunlar, geçmiş dönemde bazı gözlemciler tarafından ortaya atılan sorulardı. Tüm bu sorulara verilecek çok basit. O da bunlardan hiçbirinin gerçekleşmeyeceğidir. Çünkü Başkan Trump’ın bu teklifi, onun stratejisinin ve idaresinin İran rejimi ile ilgili siyasetinin bir parçasıdır. İran rejiminden istenen başta uluslararası hukukun ona dayattığı yaptırımlar aracılığıyla ve ne yöntemle olursa olsun kötü davranışlarını değiştirmesidir. Yaptırımların gücü ve amansızlığı bu rejimi dize getirmek için gerekli süreyi belirleyecek unsurdur. Başkan Trump’ın ilk günden itibaren belirlemiş olduğu hedef de budur. Yani İran rejiminin tutumunu değiştirmesi. Yaptırımlarda onu bu değişime zorlayacak ve rejim er ya da geç müzakere masasına oturulmasını talep edecektir.

Doğrusu İran rejimi ve bölgedeki yıkıcı politikalarına karşı koyan Suudi Arabistan ve bölgedeki müttefiklerinin ortak arzusu da budur. İran rejiminin dört Arap ülkesi Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan’daki yasadışı müdahalelerini durdurması ve kendi halkının çıkarları ile ilgilenmeye dönmesi gerekiyor. Suudi Arabistan Veliahdı’nın o ünlü açıklamasında belirttiği gibi bunu yapmaması durumunda onu buna zorla mecbur edeceğiz.

İran rejimi deklare ettiği uzlaşmaz tavrına ve sloganlarına rağmen aktif bir şekilde Washington ile iletişim kurmaya çalışıyor. Washington’da İran rejimininin boyun eğmesini sağladığı sürece her türlü iletişime memnuniyetle karşılamaya hazırdır. İki taraf arasında bir kısmı açıklanan ve bir kısmı da her ne kadar açıklanmayıp gizlenmiş olsa da aynı amaca hizmet eden karşılıklı iletişim bulunuyor. İran rejimi, bölgedeki yayılma projesinde ideoloji ve mezhepçiliği kullanmasına rağmen “Büyük Şeytan” ile ve sloganlarında düşman olarak gösterdiği diğer ülkelerle geçmişte de işbirliği yapmışken bu sefer niye yapmasın ki?

Mollalar rejimin karşı halk hoşnutsuzluğu daha önce görülmemiş bir düzeye ulaşmış durumda. Görünüşe bakılırsa İran rejimindeki en önemli iki güç olan Dini lider ve kurumu ile Devrim Muhafızları bu hoşnutsuzluğun gücünü, derinliğini ve genişliğini anlamaktan hala acizler. Bu hoşnutsuzluk gittikçe yükseliyor ve kuşkusuz yeni yaptırımlar onu daha da artmasına ve yaygınlaşmasına neden olacaktır.

Halihazırda uygulanmakta olan yaptırımlar ve birkaç ay içerisinde yürürlüğe girmesi planlanan yaptırımların tamamı rejimi ekonomik açıdan zayıflatmayı, gelecekte halkına karşı yükümlülüklerini yerine getirmekten aciz bir hale getirmeyi ve sınırları dışındaki maceralarından vazgeçmeye zorlamayı amaçlamaktadır. Bu gerçekleştiğinde rejim iki seçenekten birini seçmek zorunda kalacaktır. Ya İran halkına hizmet etmek ve mutlu etmek istediği için değil de belki de sadece yıkılmasına neden olabilecek ve karşı koyamayacağı geniş çaplı bir devrim korkusu ile halkı ile ilgilenmeye ve çıkarlarını koruma yolunu seçecek. Ya da bölgede ve tüm dünyada yıkım ve kaosu yaymaya devam etme yolunu seçecek. Bu da kendisine daha sert ve güçlü yaptırımların uygulanmasına ve idolojikleşmiş rejimin tüm türev ve şekilleri ile terörü desteklemekle geçirdiği kırk yıl konusunda tüm dünyanın daha bilinçli bir hale gelmesine neden olacaktır. Rejim sonunda kaybederek yenilginin acı zehrini tekrar tekrar yudumlamak zorunda kalacaktır.

Kuzey Kore’nin tarihi bir adımla tüm dünya ile barışmasının ardından kuşkusuz İran rejimi tüm dünyada eşi ve benzeri olmayan yetim bir rejime dönüşecektir. Ve kötü, tüm dünya tarafından dışlanan, ne yar ne de yardımcısı olmayan ideolojik bir rejim haline gelecektir. Tüm oyunları artık açık olmuştur. Sözde reformcular ve aşırıcılar arasında bir mücadele olduğu iddiasını artık ona bir faydası olmayacaktır. Çünkü tüm dünya, İran rejiminin ılımlı kanadı olmadığını ve yetkililerinin sadece aşırılık düzeyinde birbirlerinden ayrıldıklarını iyice anlamış bulunuyor.

Aynı şekilde İran’ın bölgedeki uzantıları da zor bir süreçten geçiyor. Irak’ın tamamında ve daha çok güney bölgelerinde halk, İran ile politikacı, parti veya milis güçleri olsun tüm yandaşlarına karşı ayaklanmış durumda. Bu ayaklanma, Humeyni ve halefi Hamaney tarafından çağdaş şekliyle modernize edilmiş Velayeti Fakih’in karştıı olan Irak’taki geleneksel dini merciler tarafından da destekleniyor. Suriye’de de kendisine bağlı milisler çok zor bir durumda. İsrail tarafından sürekli hedef alınmalarının yanında Suriye rejimi de artık onlardan kurtulmak istiyor. Diğer yandan Suriye’deki rolünü kısıtlayacak ve onu oyun dışına itecek muhtemel bir Rusya – ABD anlaşması tehlikesi ile de karşı karşıya.

Aynı durum, Lübnan hükümetini rehin alan, Suriye halkına karşı katliamlar işleyen Lübnanda’ki katil ve terörist “Hizbullah” güçleri için de geçerlidir. O örgüt ki genel sekreteri Hasan Nasrallah, masraflarının Tahran’daki mollalar rejimi tarafından karşılandığını itiraf etmişti. Aynı örgüt, İran’a uygulanacak yaptırımların tamamlamasının ardından kaynaklarında yaşanabilecek herhangi bir eksikliği kapatmak için uyuşturcu ticaretine el atmaktan kaçınmamaktadır.

Yemen’deki Husi milisler ise İran’ın belki de en hızlı şekilde zayıflayan ve gerileyen uzantısı oldular. Çünkü yukarıda zikrettiğimiz üç Arap ülkesindeki benzerlerinin karşı karşıya olduğu zorluklara ek olarak meşruiyeti destekleme amacıyla kurulan Arap koalisyonuna karşı da bir savaş yürütüyor. Arap Koalisyon güçleri Yemen’in büyük bir kısmını kontrol altına almış ve hiçbir savaşı kaybetmeyerek her gün daha fazla ilerleme kaydetmeye devam ediyor. Husi milisleri ise her ne kadar elindeki toprakları sıkı sıkıya korumaya çalışsa da kaybettiği hiçbir toprağı geri alamıyor. Her cephede güçlü bir Yemen ordusu, etkin bir Yemen direnişi ve muzaffer bir Arap koalisyonu ile savaşmak zorunda kalıyor. Bütün uygulamaları tüm dünya tarafından kınanmasına rağmen sivilleri öldürmeyi ve aynı geçen Cuma günü Hudeyde kentinde yaptığıgibi Pazar yerlerine saldırılar düzenlemeyi sürdürüyor.

“Kararlılık Fırtınası” harekatının başlamasından itibaren Yemen’de iki açık askeri yaklaşım bulunuyor. Bir yanda Yemen hükümeti ve ordusu ile Koalisyonun yaklaşımı diğer yanda Husi milislerin yaklaşımı…

Birincisi tüm alanlarda tam anlamıyla uluslararası yasalara bağlı kalmaya çalışırken ikincisi tüm uluslararası yasaları ihlal ederek katliamlar gerçekleştiriyor. Savaşın başlangıcından itibaren Yemen’deki gelişmeleri takip eden herkes, Hudeyde saldırısı gibi büyük bir olayın, sivilleri öldürme ve kalkan olarak kullanmanın sorumlusunun kim olduğunu kolayca anlayabilir.

İran’ın para birimi tarihindeki en büyük düşüşü yaşıyor ve gittikçe daha da dibe batıyor. Bunun İran ekonomisine etkileri çok ciddidir. Ve tüm bunlar daha yaptırımların tamamı yürürlüğe girmeden yaşanmaya başladı. Rejim ise hem içerideki sorunlardan kendisini kurtaracak bir savaşa girmekten hem de halkı onun çıkarlarını koruduğuna ya da haklarını savunduğuna ikna etmekten aciz bir durumda.
Bu iki büyük başarısızlığın, rejimi uluslararası toplumun önünde eğilmesinde ve uluslararası yasalar önünde tam anlamıyla diz çökmesinde büyük bir etkisi bulunmaktadır. Aynı şekilde rejimi, bölgeye yıkım ve kaostan başka bir şey getirmeyen büyük maceralarından ve 1997 yılında başlayan mollalar devriminden günümüze kadar hem sünni hem de şii terörüne verdiği destekten vazgeçmeye zorlamaktadır.

Son olarak, hiç kimse İran rejiminin göz açıp kapayıncaya kadar değişeceğine inanmıyor. Ancak bu katı yaptırımlar karşısında rejim, politikalarını ve davranışlarını değiştirmeye kendisini mecbur hissedip emellerinden ve boş hayallerinden vazgeçmek zorunda kalacaktır. Bu sadece bir zaman meselesidir.