Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran: Müzakereli yaptırımlar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dâhili, bölgesel ve uluslararası düzeyde ekonomik ve siyasi boyutlu birçok etken, İran rejimini er ya da geç Amerikan Başkan Donald Trump’ın defalarca davet ettiği müzakere masasına oturmaya mecbur edecek. Beyaz Saray Efendi’sinin doğrudan müzakere çağrıları, İran yönetiminin nazarında stratejik bir dar boğaza dönüştü ve onu üçüncüsü olmayan iki seçenek arasına sıkıştırdı: Ya ayak direyerek müzakereyi reddedecek ve bu kararın artçı adımlarına katlanacak ya da müzakere istediğine dair bir işaret gönderecek. Ayak direme ve istek arasında Cumhurbaşkanı Ruhani, Trump’ın müzakere çağrısını geri çevirmesinin bir sonucu olarak diplomatik bir sıkıntıya imza atmış oldu. Nitekim bir yandan yeni bir yaptırım paketi ile eş zamanlı olarak geldi; öte yandan Başkan Trump’ın müzakere çağrısını reddettiğini ilan eden sert rejimin kanatları önünde şimdi ve gelecekte konumunun zayıflamasına sebep oldu.

Şurası kesin ki yeni yaptırım paketi, ulusal paranın Amerikan doları karşısında ciddi manada değer kaybetmesi ile zorlu bir süreçten geçen İran ekonomisine büyük bir mali ve ekonomik ağırlık daha yükleyecek. Buna, yaşam standartlarının düşmesinin sonucunda İran’ın büyük şehirlerinde gösterilerin şiddetini artırması, işsizlik oranının yükselmesi, rejimin iç ve dış politikalarına karşı duran İran sokaklarına hemen yansıyan enflasyon ve rejimin Washington’un Tahran’a yönelik müzakere baskılarını artırmak için içerideki istikrarsızlıktan faydalanması yönündeki endişesi de ekleniyor. Bu çerçevede Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın İran şehirlerinde devam eden gösterilere yorum yapması mümkün. Nitekim, “ABD, İranlıların özgürleşmesini diliyor ve İran halkının cılız sesine destek olacak” demişti.

Tahran’ın içişlerine müdahale olarak yorumlayabileceği bu şeye İran’dan yanıt gecikmedi. Cumhurbaşkanı Ruhani, Washington’un yaptırım dayatmasına yönelik yaptığı ilk yorumda son derece açıktı: “İran halkına yönelik psikolojik bir savaş başlatmak ve halk saflarında ayrışma meydana getirmek istiyorlar”. Ruhani’nin sözleri, İran yönetiminin bu aşamada içerideki istikrara ve rejimin bazı davranışlarını ve yönelimini değiştirmek adına sokaklardaki yangını kullanmak için resmi herhangi bir Amerikan girişimi karşısında iktidarın kanatlarına tutunmaya yönelik tavrını ortaya koyuyor. Bununla birlikte Washington’un yaptırımların hedefinin rejimi düşürmek değil yeni bir nükleer anlaşmaya varmak olduğunu defalarca vurguladığı da biliniyor.

İçeride biriken rejim krizlerine bir çıkış bulmaya çalışan Ruhani’nin, Beyaz Saray yönetimi ile ‘olası bir anlaşma’ya varmak için 90 günü var. Ancak bu defa Barack Obama döneminde elde edilen ve o dönemde birçok ayrıcalık ve istisnaî durum kazandıran teşvikler olmayacak. Söz konusu istisnaî durumlar, balistik projesini kapsarken ayrıcalıklar, bölgesel etkinliğine yönelikti. Ancak Tahran’ın mevcut Amerikan yönetimiyle o teşvik paketini elinde bulundurması artık mümkün değil. Mevcut Amerikan karar merkezleri, Tahran’ı bölgedeki istikrarsızlığı beslemekle suçlarken Washington, Obama’nın Avrupa’nın da benimsediği eski denklemlerini tümden bozdu ve Tahran ile bölgesel istikrar unsuru olarak ilgilenmeye başladı.

Donald Trump, Beyaz Saray’a geldiğinden bu yana İran rejimi, peş peşe gelen siyasi darbelere maruz kalıyor. Şah Rıza Pehlevi rejimi düştüğünden beri ilk defa onun yönetiminde İran doğrudan hedef alınıyor. Amerikan yönetiminin yumrukları, öldürücü darbe ile İran rejiminin düşmesine sebep olmayacak olsa da Tahran, sene başından beri devam eden istikrarsızlık durumundan ötürü içeriden etkileniyor ve 1979 yılından beri ilk defa Washington ile doğrudan yüzleştiğini hissediyor. Washington’u artık siyasi ve coğrafi bakımdan ikincil veya paravan karşılaşmalar kapsamına alamayacağının da farkında. Nitekim etkinliğinin artması sonucunda bölgesel birçok meselede Washington ile değiş tokuş yapması artık pek mümkün gözükmüyor. O kadar ki zamanla müzakere masasına önceden sahip olduğu güç kartlarını kaybetmiş şekilde eli boş gideceği muhtemel hale gelecek. Özellikle de manevra gücünü kaybettikten sonra. Tahran iyi bir müzakere için Amerika’dan güvence almadan 90 günlük sürenin sona ermesinden çekiniyor. İranlılara, soğuk savaş döneminde yenik Moskova’nın Washington’un ve müttefik kamplarının şartlarına boyun eğmesini hatırlatan Sovyet sahnesinden korkarak…

Tahran, müzakereleri yaptırımlarla ilişkilendiriyor. Washington da yaptırımları müzakerelerle ilişkilendiriyor ve tarihin en ağır yaptırımlarının ikinci turunun dayatılma vakti gelmeden önce Tahran’dan gerçek anlamda birtakım tavizler koparmak istiyor. Zira bu tavizlerin, rejimde ve tavırlarında özsel değişiklikler meydana getirmesi mümkün. Rejimin kaçınmaya çalıştığı an da işte bu. Washington’un masaya koyacağı yeni bir zehir kadehinden yudumlamaya mecbur kalmadan önce yeni bir anlaşmaya varmak istiyor. Ancak bu sefer, zehrin türünü ve miktarını seçecek olan taraf, o olacak.