Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran Nükleer Anlaşması’nın alternatifi nedir? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Bu topluluğun ne anlama geldiğini biliyor musunuz?… Fırtına öncesi sessizlik olabilir.”

ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da geçen hafta verdiği yemekte üst düzey askeri liderler ve eşleri ile bir grup fotoğrafının çekimi esnasında gazetecilere yönlendirdiği bu ani soru medya mensuplarının ve gözlemcilerin merakını iyiden iyiye kamçıladı.

ABD Başkanının, doğaçlamaymış gibi görünen veya öyle görünmesi istenen bu cümlesi, İran’ın nükleer anlaşma konusunda beklenen kararıyla ilgili bir soruya cevaben gelmesi de konuyu daha da gizemli kılıyor.

Trump, konuyu daha da anlaşılmaz yapmak istercesine, Fırtına’dan ne kastettiği sorularına yanıt vermeyi reddederek İran’la başa çıkma stratejisinin genel hatlarıyla ilgili başka soruya da: “göreceksiniz!” yanıtını vermekle yetindi.

Trump, verdiği kararlara heyecan katma ve gizem perdesi ile örtme yöntemini uyguluyor olabilir. Zira, bu ünlü eski işadamı, 2004 yılından, yakın zamana dek, sunduğu televizyon yarışmasında bu tür Holywood teknikleri öğrenmiş ve ABD Başkanlık seçim sürecinde dahil, sıklıkla uygulamıştır. Bu nedenle, gazetecilerin önünde tüm üst düzey askeri komutanlarla görünmesi kendisi için kaçınılmaz bir fırsat olarak görmüştür. Trump’ın, bu son açıklamasında önce, kamuoyunu daha büyük merakla beslemesine gerek yoktu, zira politik kulisler ve gözlemciler ABD Başkanının İran’la nükleer anlaşmayı yenileme ya da çekilme kararı Washington’da aylarca tartışmaların merkezinde olmuştu. Başkan Trump’ın anlaşmayı “tarihin en kötü anlaşması” olarak tanımladığı ve anlaşmayı iptal etmek istediği sır değil.

Buna karşın, Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, Savunma Bakanı James Mattis, Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert McMaster ve Beyaz Saray Baş personeli John Kelly’den oluşan güvenlik ve dış ilişkiler ekibinin konuya farklı baktığı, anlaşmanın mükemmel olmadığı, ama kötü alternatifler arasında en iyi seçim olduğunu savunduğu da bir sır değil.

Bu ekibe göre, bu anlaşma, tüm sorunlarına rağmen, zor da olsa İran’ın nükleer projesini devre dışı bırakacak ve en az on yıl için İran’ın nükleer silaha ulaşımını engelleyecektir. Anlaşmayı bozmamayı savunan, ve pragmatist kanadın başını çektiği grubun başka bir argümanı var; Uluslararası Enerji Ajansı dahil, ilgili taraflar, İran’ın anlaşmalara sadık kalıp kalmaması konusunda problem yaşanmadığı biliniyor. Bu taraflara göre, asıl problem, İran’ın problemleri ihraç eden ve bölgede istikrarsızlığa neden olan politikalar gütmesidir. Taraflara göre, bu husus, İran ve altı ülke grubu (BM
Güvenlik Konseyi Daimi üyesi beş ülke ve Almanya) arasında 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın kapsamı dışındadır.

Pragmatistler olarak adlandırılan grubun savunduğu bu bakış açısından bakıldığında, ABD yönetiminin nükleer anlaşmadan çekilme kararı İran’ın davranışını iyileştirmeyeceği gibi, daha da kötü olmasına da yol açabilir.

Yine bu görüşü savunanların bakış açısına göre, ABD’nin çekilmesi, Washington’u anlaşmaya sadık kalan diğer ülkelerden izole edilmesine yol açacaktır. Zira, diğer ülkeler, İran’ın anlaşmaya sadık kaldığı ve uluslararası gözlemcilerle çalışmayı kabul ettiği sürece, kendilerinin de sadık kalacaklarını ilan etmişlerdi. Ayrıca, uluslararası ortaklar, anlaşmanın Kuzey Kore krizi ile ilgili takip edilebilir bir model olabileceğine inanıyor ve Pyongyang’ın Washington’ın anlaşmadan vazgeçmesini kendi uzlaşmaz tavrını ve taviz vermemezliğini sürdürmesi için gerekçe olarak kullanmasından da sakınıyorlar.

Beyaz Saray yetkilileri arasında ve dışında İran’la varılan anlaşmanın iptal edilmemesini savunan birçok görüş var, zira, iptal edilen anlaşmanın tek alternatifi askeri eylemdir ve bu tür operasyonun sonuçları garanti edilmediği gibi bölge ve dünya barışı için ciddi sonuçları olacaktır. Görünen o ki, askeri bir operasyonu ABD içinde dahi, savunacak kişi bulunmazken, uluslararası ortaklar da operasyona şiddetle karşı çıkmaktadır.

Bu gerekçelerin farkında olan Trump yönetimi, anlaşmayı kendi tarafında iptal etmemeye karar vererek tasarıyı ABD Temsilciler Meclisi’ne sundu. Trump’ın bu adımdan İran’a daha fazla baskı uygulamak istediği ve sorumluluğu yönetimi üzerinden atmayı amaçladığı açıktır. Aynı zamanda, İran’ın huzursuzluk ve problem yaratan davranışlarının sorunlarıyla başa çıkmak için, ABD yönetimi, başka bir strateji izlemeye karar verdi; nükleer anlaşma düzenli ve periyodik olarak inceleme altına alınırken, anlaşmanın konusu ve amacından bağımsız ceza ve uygulamaları da uygulamaya koyacaktır, başka bir deyişle, Washington, Tahran’ın durdurulması ve yurtdışındaki agresif politikalarına karşı mücadelede iki yönlü bir politika izleyecektir.

Gerçek şu ki, bölge ülkelerinin çoğu, Tahran’dan kaynaklanan en büyük tehlikenin davranışlarından ve başka ülkelerin içişlerine karışmasından kaynaklanmaktadır, Buna ilaveten, İran’ın askeri konvansiyonel gücünün, özellikle füzeler alanında, gelişmesinde bu ülkelere göre başlı başına bir sorundur. Bu ülkelere göre, bu iki sorun farklı bir şekilde ele alınmalı ve daha geniş bir strateji geliştirilmesi gereken en acil meseledir.

Bazı durumlarda, hatta ve hatta çoğu durumda, ABD’nin dış politikadaki karışıklığı, doğrudan olmasa da dolaylı yollardan, İran’ın dış müdahalelerinde, katalizör rolünü oynamış ve Tahran’ın nüfuzunun genişlemesine yol açmıştır.

2003 yılındaki istilasından sonra, Washington’un politikaları sayesinde Irak’ın İran’a teslim etmesi de bunun en bariz örneğidir.

İkinci bir örnek te, çalkantılı ABD politikalarının sürdüğü Suriye’dir; Washington’un önü görülemeyen politikaları bu ülkenin sorunlarının daha da karmaşık hal almasına ve krizin uzamasına sebep olmuştur.

Bu nedenle Washington, nükleer sorunlarla sınırlı olmayan, müzakereler ve teşvikler arasında bir dengeyi kuran, baskı ve yaptırımları da tartabilen, ve daha da önemlisi, bölge ülkeleri ile istişareye açık olan geniş bir stratejiye gerçekten ihtiyaç duyuyor.