Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran rejiminin stratejileri ve oyunları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran rejiminin, ABD’yi hedef alan ve Donald Trump’ın “aslanın kuyruğu ile oynamayın” şeklinde daha güçlü bir şekilde karşılık verdiği tehditleri Avrupa’ya yönelmeye başladı. Muhammed Musaddık hükümetinin düşürülmesinin 65. Yıldönümü nedeniyle birkaç gün önce yaptığı açıklamada Muhammed Cevad Zarif İranlıları korkutmaya çalıştı. İran halkına seslenen Zarif, ABD’nin 19 Ağustos 1953’te Musaddık’ın hükümetini düşürdüğü gibi bugünde kendilerine boyun eğdirmeye çalıştığını söyledi. Avrupalıları ise ABD karşısında güvenliklerini korumamalarının bedelini ödemek zorunda kalmakla tehdit etti.

Peki Avrupa’nın güvenliği ve bu güvenliğin bedelini ödemek zorunda olması ile ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar arasında nasıl bir bağ var?

Ne komik ki, Zarif’in buna cevabı şöyle:

“Çünkü Avrupalılar nükleer anlaşmanın onlar için önemli bir güvenlik başarı olduğunu söylüyorlar. Doğal olarak her ülkenin güvenliği için yatırım yapması ve bunun bedelini ödemesi gerekir. Biz Avrupa’nın hala bu bedeli ödemeye hazır olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle gelecek aylarda bedelini ödediğini kesinlikle göreceğiz!”
“Güvenlik başarısı” ve “Bu başarının bedelinin ödenmesi” ifadelerine dikkat edelim ve Avrupalılar ve tüm dünya gibi İran’ın geçmişte ve –halihazırda- sürekli nükleer programının barışçıl amaçlar taşıdığı yönünde açıklamalar yaptığını hatırlayalım. Peki o zaman Avrupa’nın güvenliğinin bedelini ödemesi, İran’ın nükleer tehdidi karşısında ABD’ye ya da başkalarına ödemesi gereken faturalar gibi söylemelrin kaynağı nedir? Hadi diyelim ki Avrupa bu bedeli ödedi, peki sınırı aşan bir üslupla konuşan İran rejimi sözünde durup içeride ve dışarıda kargaşa çıkarmayı bırakacak mı?

İlginç olan, Zarif’in geçen 23 Haziran’da yaptığı açıklamayı unutmuş gibi görünmeye çalışmasıdır. Zarif bu açıklamasında, Avrupa’nın orta ve küçük ölçekli şirketler aracılığıyla Tahran ile ticari ilişkilerini sürdüreceği yönündeki tüm vaatlerine rağmen nükleer anlaşmayı kurtarmak için elinden çok bir şey gelmediği ve ABD’nin İran’ın ekonomik şahdamarını iyice kavradığını söylemişti.

Yine de tüm bu korkutma ve gerilimi arttırma amaçlı yapılan açıklamalar, İran’ın yeni yaptırımların neden olduğu ve gittikçe artan sıkıntıların büyüklüğünü ortaya koyan göstergeleri gizleyemiyor. Aynı şekilde daha önce Barack Obama döneminde Umman’da yürütülen (2013-2015) gizli diplomatik sürece dönülmesi yönündeki isteğini de açığa çıkarıyor. Bilindiği gibi bu gizli görüşmeler daha sonra Donald Trump’ın felaket olarak niteleyip geri çekildiği nükleer anlaşma ile sonuçlanmıştı. Bununla da yetinmeyen Trump, zaten artan iç huzursuzluğu tırmandıran ve yıkılmak üzere olan bir ekonomi ile karşı karşıya olan İran’a aşamalı olarak yükselen bir dizi yaptırımları tekrar hayata geçirdi.

İran’ın bu isteğini açığa çıkaran göstergelere ve mesajlara ABD’nin karşılığı da gecikmedi. İlk andan itibaren ve daha anlaşmadan çekilip yaptırımlar tekrar hayata geçirilmeden önce ABD başkanı, İran’dan talep edilenin sınırları dahilinde ve başta bölgedeki yıkıcı faaliyetleri olmak üzere dışarıda yürüttüğü politikalarını değiştirmesi olduğunu belirtmişti.
Geçen hafta sonu ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Brian Hook başkanlığında bir “İran Çalışma Grubu” kurulduğunu açıkladı. Bu çalışma grubunun görevi, Washington’un açıklamalarına göre gelecek 4 Kasım’da İran petrol alımını sıfıra düşürecek yaptırımlar ile birlikte Tahran’a karşı uygulanacak sert yaptırımları planlamak. Pompeo ayrıca İran’ın 40 yıl boyunca ABD ile müttefikleri, ortakları ve aynı şekilde İran halkının istikrarını bozan tutumlardan ve bir dizi şiddet eylemlerinden sorumlu olduğunu da belirtti. İran halkının –aynı zamanda tüm dünyanın- İran’dan normal bir ülke gibi davranmasını talep ettiğini ve Washington’un rejimin içeride ve dışarıda davranışlarında gözle görülür değişiklikler görmesinin ardından İran ile yakın bir zamanda yeni bir anlaşmaya varmayı ümit ettiğini de sözlerine ekledi.

Geçen Çarşamba günü ABD bu konudaki güvencelerini yineledi. Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton İsrail’den yaptığı açıklamada tam olarak şunları söyledi: “Açıkça söylemeliyiz ki ABD’nin politikası rejimin değiştirilmesini amaçlamıyor. Tek istediğimiz davranışlarının kökten değişmesidir”. Buna ek olarak Bolton, ABD’nin rejim ile uzlaşmaya hazır olduğunu yinelerken, İran’ın kullanıma hazır nükleer silah elde etmesine hiçbir zaman izin verilmeyeceğini açık bir şekilde anlayana ve ABD’nin taleplerini yerine getirene kadar gittikçe daha sert baskılara maruz kalacağı uyarısında da bulundu.

Gözlemciler, Bolton’un “Açıkça söylemeliyiz ki, İran rejiminin değişmesini istemiyoruz” sözlerini ve 29 Temmuz’da İran liderleri ile istedikleri zaman ve önşartsız görüşmeye hazır olduğunu belirterek tüm dünyayı şaşırtan Trump’ın açıklamalarını gizli Umman diplomatik görüşmelerini destekleyen mesajlar olarak değerlendiriyor. Görünüşe bakılırsa, geçmişte Washington ve Tahran arasındaki müzakerelerde görev alan “Maskat kanalını” tekrar harekete geçirilmesi yönünde çabalar bulunuyor. Yalnız görüşmelerin bu yeni turu, İran rejiminin hem içeride hem de dışarıda davranışlarında elle tutulur köklü bir değişim yaratmayı amaçlayan Trump’ın yeni şartları ışığında yürütelecek gibi görünüyor.
Peki 40 yıldır bölgede yıkım ve kargaşa siyasetini takip eden, gururla dört Arap başkentini kontrol ettiğini açıklamaktan kaçınmayan ve bölgede önemli bir güç olduğunu söyleyen İran rejiminin iç ve dış politik davranışlarını değiştirmesi ve sadece kendi iç işleri ile uğraşması mümkün mü? Bu rejimin hem iç hem dış tutumlarını değiştirmesi durumunda varlığını sürdürebileceğine hala inananlar var mı?

İçeride ekonomi ve özgürlükler bağlamında karşı karşıya olduğu krizler, bölgedeki ülkeler ile gerilimli ilişkileri ve müdahaleleri, Washington tarafından yöneltilen küresel terör eylemlerini destekleme suçlamalarının ışığında çok da uzun süre ayakta kalmayı başaramayacağını kesin olarak söyleyebiliriz!

Umman’ın gizli diplomatik çerçevede harekete geçmesi konusuna dönecek olursak, Trump’ın 29 Temmuz’da İranlı liderler ile görüşmeye hazır olduğu açıklamalarının, Umman Dışişleri Bakanı Yusuf bin Alavi ve ABD Savunma Bakanı James Mattis arasında gerçekleşen süpriz görüşmeden sadece iki gün sonra gelmesi dikakt çekicidir. Daha da ilginç olan ise Alawi’nin ABD ziyaretinin mevkidaşı Muhammed Cevad Zarif’in Maskat’a düzenlediği ziyaretin hemen ardından gerçekleşmiş olmasıdır. Bir başka dikkat çekici nokta ise Nizamın Maslahatını Teşhis Konseyi Sekreteri Muhsin Rızai’ye bağlı Tabnak ajansının, Alavi’nin Tahran’ı ziyaret edeceği yönünde bir haber yayınlamasıdır. Wsahington’daki diplomatik çevreler hızlı davranarak, Alavi’nin bu ziyaretlerini gerilimi düşürme, Washington ve Tahran arasında gizli iletişim kanalının tekrar açılması çabalarına bağladılar. Tahran Alavi’nin ziyareti ile ilgili haberi yalanlarken Behram Kasımi ise Umman ile her zaman iletişim içinde olduklarını ifade etti.

Halihazırda ABD ile ne savaşmak ne de müzakereler yürütmek istemediklerini söyleyen Ali Hamaney, ABD’nin müzakerelere dönmek için İran’a uyguladığı boğucu şartlarına boyun eğilmemesi yönünde uyarıda bulundu. ABD’nin öne sürdüğü şartlar; içerideki baskı politikalarından vazgeçilmesi, balistik füze programının faaliyetlerinin durdurulması, bölge ülkelerinin iç işlerine karışılmaması, Suriye’den çekilme, küresel düzeyde terör eylemlerinin desteklenmemesidir. Ki İran’ın bu politikalardan vazgeçmesi demek rejimin ideolojsinin ve ardından bizzat kendisinin çökmesi demektir!

Yine de bunlar, yaptırımlar tarafından kuşatılan Tahran’ın ABD’ye belirli mesajlar göndermesine engel değildir. Trump’ın görüşmeye hazır olduğu açıklamasından birkaç saat sonra, Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi, muhalefetin önde gelen liderlerden Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’ye uygulanan ev hapsini kaldırdığını açıkladı. Aynı şekilde İran Parlamentosu Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Ali Haşmetullah Felahat Pişe, ABD ile müzakerelerin bir tabu olmadığını ve iki ülke arasında kırmızı bir hat kurulması gerektiği açıklamsında bulundu.
Yine de geriye şu önemli sorunun cevabı kalıyor:
İran rejimi tutumunu değiştirse bile varlığını sürdürebilecek mi?