Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran Suriye’si… | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Büyük şehirler, hayat pahalılığı ve yolsuzluklara karşı yapılan halk gösterilerine tanık oluyor. Ülkedeki “aile planlaması” nın dini inanç gereği yasaklanması nedeniyle artan nüfus yoğunluğu (her yıl bir milyon bebek) ile daha da kalabalıklaşan şehirler bunlar…

Yaz aylarındaki dayanılmaz sıcaklar sonucu müminler kanser ve çevre hastalıklarından, kışın da güneşin görülmesini engelleyen zehirli toz ve sis bulutlarından ölüyor.

Yüksek sıcaklık, artan su tüketimi gölleri, nehirleri ve ırmakları kuruttu. Komşu ülkelerdeki barajların yükselişi ile yeşil manzara neredeyse yok olmuş durumda.

İnsanlar sürekli eksilen suyun yerine oldukça fazla çıkan petrol içemeyeceğine göre devlet de ne yapsın! Bunu enerji kaynağı olarak değerlendiriyor ve iktidardaki rejimin iddia ettiği gibi “barışçıl amaçlarla” nükleer reaktörleri çalıştırma ve nükleer bomba üretmede kullanıyor. Kültürel zihin dünyası zayıf kitlelerin çoğunluğu da “Direniş, mücadele, Amerika’ya ölüm ” sloganlarının etkisiyle buna inanıyor.

Ben en büyük Sünni Müslüman ülke olan Endonezya’dan ya da nükleer silah kulübüne girme hırsıyla herhangi bir geliştirme planı olmayan ve ulusal geliri sürekli artan kardeşi Malezya’dan bahsetmiyorum.

İran’dan, ırk ve mezhep farklılıklarına göre kalkınma projeleri de farklı olan dini bir devletten söz ediyorum.

Meşhed şehri en yoksul şehirlerinden biridir İran’ın. Çünkü Şiiliği Türkmen bir tabana dayanıyor. Bir benzeri de Irak Kürdistanı’na komşu olan Kürt bölgesi ve Körfez’in doğu kıyısındaki Arap bölgesi. Bunların hepsi Farisi Horasan bölgesinden daha düşük bir tahsisat elde edebilmekte. Toplumsal fakirleşme, devletin “mollaları” tarafından kabul edilebilir bir durumdur. Çünkü bu durum bilinçlenmeyi engellemektedir. Şehirlerdeki sokak hareketlerini bastırmak için çağrılan “Besic” birliklerinin İnsan kaynaklarını kırsal alanlardaki bu gençler oluşturuyor. Özellikle de Meşhed ve Kirmanşah kentlerinde bugün olduğu gibi, hayat pahalılığı ve yolsuzluğa duyulan kızgınlık, rejime karşı politik bir isyan haline geldiğinde…

Devrim Muhafızları, yönettiği ekonomik projelerin kaynaklarının yanı sıra rejimin kendisine tahsis ettiği kaynakları Doğu Arap bölgesi, Körfez ve Yemen üzerinde İran hegemonyası kurma projesini finanse etmek için kullanıyor. Bunu gerçekleştirme adına silahlı güçleri veya diplomatik kanalları kullanıyor. Ya da Yemen eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih de olduğu gibi siyasi suikastlarla gerçekleştiriyor.

Ayrıca Suriye, Kudüs Gücü’ne Beşşar Esed’in özel izniyle Suriye’ye silahlı müdahale hakkı tanındığından bu yana İran tarafından büyük bir ilgiye mazhar oluyor. O ve onun mezhepçi rejimi Hamaney ve Hasan Feridun Ruhani için kırmızı çizgi haline geldi. BM koridorlarında hegemonik bir proje üzerinde çalışan ve bunu yaparken de sahte diplomatik gülümseme ile kendini saklayan Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’i de unutmamak gerekir.

Suriye’ye İran’ın müdahalesi projesinde stratejik bir değişiklik oldu. Geçen sene, yerleşim olgusunu gizlemek için kentlerin nüfus merkezlerine uzak alanlarında kalıcı yerleşim projesini devreye koydu. Buralara Devrim Muhafızları için askeri üsler inşa ederek işgal eder hale geldi. Bunu yapma nedenlerinden biri de ABD’nin Fırat havzası, Kuzey ve Kuzeydoğudaki Kürt bölgelerindeki ağırlığını kırmak ve olası bir Türkiye müdahalesini önlemekti. Bu yüzden İran güçleri şu anda komşu İdlib bölgesini normal bir Suriye kuvveti olarak istila etmek için nabız yokluyor.

Bir diğer İran projesi, mülteci ve sığınmacı kişilerin (1 milyon Suriyeli Lübnan, 1,5 milyon Ürdün, 3 milyon Türkiye, 1 milyon Almanya ve 1 milyon daha Avrupa, Güney Amerika, Kanada ve ABD’ye göç etmiş durumda) Suriye’ye geri dönmesini engellemek. BM ve Batılı ülkeleri, Suriyeli mültecilerin bulundukları yerde özellikle de Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi ülkelerde kalmalarını sağlamak için ikna etmeye çabalıyor.

Suriye, İran’ın nüfus genişlemesi için coğrafi olarak cazip bir bölge. Irmaklarla sulanan tarım alanları var (Fırat, Asi, Barada). Ve bir diğeri yağmur suyuyla sulanan alanlar. (Lazkiye, İdlib, Kalamun, Golan ve belki güneyde Şam ve Ürdün arasındaki Horan ovası.) Bu alanların birçoğu işgal edildi ve siviller İdlib vilayetine kaydırıldı (Sünni aşırı radikal örgütlerden geri almak için rejim tarafından sistemli bir kampanya başladı). İran’ın, iki büyük Sünni yerleşim yeri olan Hama ve Humus şehirlerinin karşısındaki Sehlu’l Gab ovasında Şii yerleşim yerleri kurduğunu biliyoruz.

Ayrıca İran, Afganistan ve Irak’tan gelen Şii milislerin Suriye’ye geçmesini kolaylaştırmak için Suriye-Irak sınırında geçiş yerleri kuruldu. Lübnan ile sınır bölge ise, Hizbullah güçlerinin Suriye’nin orta kesimlerinden Golan Tepeleri’ne kadar uzanan Kalemun bölgesinin çoğunun işgalini neredeyse bitirmek üzere. Sünni yerleşimcilerin çoğu İdlib’e tahliye edildi. Suriye’yi terk etme ve Amerikan göçmeni haline gelmeyi son derece kolaylaştırıyorlar.

“Kudüs Gücü”nden gelen bilgiye göre, Suriye’deki İran projesinin amacı, demiryolu hatları kurarak İran ve Doğu Arap arasındaki hareketi kolaylaştırmaktır. Merkezi havalimanları inşa ediyorlar. İran, Irak ve Suriye’nin dâhil olduğu büyük bir İslam devletinin kurulması sloganıyla vizelerin kaldırılması ve doğrudan geçiş de öngörülüyor. Bu cazibe merkezine Ürdün ve Lübnan’ın da katılması sağlanacak. Amaç, Sünni Arap ülkelerinin Suriye’ye müdahale etmesini önlemek, birleşik bir güç olarak mücadele edemediğinden dolayı rejimi devirme şansını kaybeden dini örgütlere yapılan desteği kesmektir.

Şüphesiz Beşşar’ın iktidardan vazgeçmeyi reddetmesi Suriye’yi bir iç savaşa sürükledi. Demokratik güçler mağlup oldu. Yerlerine “DEAŞ ve el-Kaide” kuvvetleri ikame edildi. Siyasal boşluk bölgesel ve uluslararası güçlerin müdahalesini gerekli hale getirdi. Savaşmak için tutulmuş paralı askerlerden oluşan siyasi ve silahlı örgütleri Suriye’ye çekmek için uluslararası bir mücadele ortaya çıkmış oldu. Beşşar, bu kiralık kuvvetlerin bir parçası haline geldi, ordusunun geri kalanını bazen Rusya lehine bazen de İran lehine kullandırttı. Amerika ve Rusya trajediyi sona erdirmek için bir çözüm bulmaya gelinceye dek onu sınır dışı etme zamanı bir türlü gelmedi. Beşşar’ın halkının soykırımında İran ve Rusya ile olan ilişkisi nedeniyle kalıcı siyasi anlaşmada yeri yok.

Şu anki hegemonyasını, Şii hilalinin gölgesinde, Doğu Arap bölgesinde İslam imparatorluğu haline getirecek İran projesinin, başarıya ulaşma şansı var mı? Bir halk olmadan hiçbir devlet inşa edilemez. İran, Iraklı Şiileri silah altına almaya devam edebilir mi?

Artık güneyde İran’ın Irak’a sürekli müdahalesinden nefret eden büyük bir Şii kitle var. Suriye’de ise Sünni ağırlığı boyun eğdirebilecek yeteri kadar bir Şii varlığı yok.

Lübnan’da İran, Hizbullah’ın Marunîlerini (Avn’ın akımı), Asur ve Keldani azınlık ile Hristiyan bir azınlık oluşturarak, karikatür imparatorluğu çerçevesinde esir bir halk olarak yaşatmaya ikna etmek zorundadır.

Ali Hamaney, Şah ve Humeyni aynı anda, Ortadoğu Şiilerini kendine çekme girişimini ve tahtından indirilmiş Şah’ın Körfez Denizi’nden Akdeniz’e kadar uzanan bir “Şehinşah (Şahlar Şahı) İmparatorluğu” kurma girişimini tekrarlıyor. Ancak bu proje sadece bir hayalden ibaret! Bunun için Karun servetine ihtiyaç var.

Ancak bugün karşımızda hegemonya hayallerini ve hareketli kumların üzerinde bir karikatür imparatorluğunun kurulması rüyalarını terk etmesini talep eden aç bir halk ve iflas etmiş bir devlet var!