Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve ABD rolleri değişti | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD’nin İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik ekonomik yaptırımlarının tekrar devreye girmesinden birkaç gün sonra hâkim olan siyasi ton, bir slogan harmanından ibarettir.

Bu harman, dışarıda tekrarlanan hızlı başarısızlığın yetkililerden gelen olumlu ve inandırıcı bir tepki ile üstünün kapatılmasına yöneliktir ve kederlendiren bir meydan okumaya bulanmakla birlikte coşku da uyandırmaktadır.

“Yüce Rehber” Ali Hamaney, üstü kapalı olarak Amerikan yaptırımlarının ülkesine yeniden dönmesinden memnun oldu. Temennisi bu gelişmenin, Kuzey Kore’nin Juche (kendine yetme) politikasından ilhamla geliştirilen direnç ekonomisi politikasına desteğin kökleşmesine katkı sağlaması yönündeydi. Zira İran, bu sayede ülkeye yönelik baskıyı yoğunlaştırmak için uzun bir uluslararası bir izolasyon süresinden faydalanacaktı.

İran siyasetinin öbür yüzünde ABD Senatosu’nun ara seçimlerinden ve başkanlık seçim kampanyalarının başlamasının ardından ümitlerinin büyük bir kısmını Başkan Donald Trump yönetiminin zayıflamasına bağlamış olan Hasan Ruhani bulunuyor.

Bu süreçte Ruhani, Amerikalı Demokrat ekibin başarı elde edip 2020 yılında Beyaz Saray’a gireceğini ümit ederek ABD ile olan müzakere kapısını kapalı tutuyor.

Önem sıralamasında ilk sırayı ABD’ye veren iki lider de aynı tuzağa düştü ancak farklı yönlerden.

Hamaney, ‘kendine yetme ve direnç’ politikalarının büyük başarısının, bu katı tutumun ülkeye ne kadar pahalıya mal olduğuna bakmaksızın ABD’ye meydan okuyuşu sürdürmede gizli olduğuna inanıyor. Belki de İran ve büyük şeytan Amerika arasındaki çekişmenin bitmemesi yönünde gizliden gizliye duaya devam ediyordur.

Hamaney’in politikaları bana Voltaire’in kısa hikâyelerinden birinde yer alan böceği anımsatıyor. Bu böcek, duvar saatinin akreplerinin hareketinden ötürü çıldırıyor ve hiç düşünmeden hakkında hiçbir şey bilmediği bu büyük saatin mekanizmasını bozmaya yelteniyordu. Elbette bu girişim, ahmak böceğin sonunu getiriyor. İran’ın Juche politikalarının önderinin ise manevra ve süreklilik için oldukça fazla zamanı var.

Ülkedeki her şeyi Amerikan seçim dönemine bağlayarak ABD’yi İran siyasetinin merkezine yerleştirmekle Ruhani de aynı ölümcül hataya düşüyor.

Bu tavır da bana İran ironi şiirlerinden birinde yer alan keçiyi hatırlatıyor. Açlıktan ölmenin eşiğine gelmiş bu keçi yiyecek aramak yerine, “Ölme küçüğüm, önümüz bahar. Yakında bol bol yiyip içeceksin” diyen çobanının ninnileri ve yumuşak ezgileri ile baştan çıkıyordu.

Hamaney, görmüyor veya kabul etmek istemiyor belki ama İran ekonomisinin kriz batağında olmasının öncelikli nedeni, onun hâkim rejiminin garip ideolojisi, liyakatsizliği ve ülkedeki baskın iktidar seçkinlerinin yolsuzluğudur; ülkesine yönelik yabancı yaptırım paketlerinden biri değil.

Ülkeye yönelik en ağır yaptırım, 90’lı yıllarda başkanlık eden Bill Clinton döneminde uygulandı. Öncesinde dünya, İran’ın askeri nitelikteki nükleer güçlerini geliştirmeye yönelik gizli planlarını öğrenmişti.

Bu demek oluyor ki İslam Cumhuriyeti, on yılı aşkın ve Başkan Clinton’un İran için ‘engelleyici’ ekonomik yaptırımlar olarak nitelendirdiği şeyden uzak bir zaman aralığındaydı. Bununla beraber bu gelişigüzellik, liyakatsizlik ve yolsuzluğa ek olarak Irak’a karşı uzayıp giden kasıtlı savaş sebebiyle İslam Cumhuriyeti, gerçek bir ekonomik kalkınma için gerekli iktidar kurumlarını inşa edemedi.

İran’ın hala devam eden ekonomik başarısızlığı, büyük oranda iç çelişkilerden kaynaklanıyor ki bunda ABD’ye yönelik tutkulu nefret, krizin sadece bir yönünü temsil ediyor.

Cumhurbaşkanı Ruhani, ‘Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti’ arasındaki çekişmeyi İran’ın öncelikli meselesi haline getirerek büyük ve derin bir çukur kazmak konusunda ısrar ediyor. Sonuçta bu, Amerika’nın iç siyasetini ilgilendiren bir konudur; İran’ın değil.

İslam Cumhuriyeti ile işbirliği konusunda Demokratların Cumhuriyetçilerden daha yumuşak olduğunu düşündüğünde de hata yapmıştı. Kasım 1979’da Humeyni taraftarı öğrenciler, Tahran’da Amerikan büyükelçilik binasını bastı. Peş peşe gelen Amerikan yönetimleri de İran’a yönelik toplamda 35 yaptırım paketi uyguladı. Bunların içinden sadece 11 tanesi Cumhuriyetçi başkanlar tarafından diğer 24’ü de Demokratlar tarafından dayatıldı. İran’daki Humeyni rejimine yönelik garip sempatisini dile getiren Barack Obama döneminde de Bill Clinton dönemindekine benzer 14 yaptırım devresi yaşandı. Clinton, ‘geçmişin hataları’ için mollalardan özür dilemiş ancak yine de ekonomik yaptırım belgelerini imzalamaktan geri durmamıştı. Barack Obama, engelleyici yaptırımları askıya almaya hazırdı ancak onlar, efsanevi Demokles’in kılıcı gibi İran’ın başında dursun istedi. Ayrıca bir yandan ordunun maaşlarının ödenmesi konusunda destek olmak için din adamlarına para kaçırırken diğer yandan İran’ın kendi petrol kârına erişimini ‘düzenledi’.

Donald Trump, İran’a yeni bir yaptırım uygulamadı. Onun tek yaptığı selefinin kesintili olarak uyguladığı ancak kendisinin görmezden geldiği yaptırımlara yeniden işlerlik kazandırmak oldu. Ancak bu sefer büyük ve kayda değer bir fark söz konusu. Şöyle ki:

1979 yılında Başkan Carter tarafından İran’a yönelik ilk yaptırım uygulandığında Tahran, yaptırımları etkisiz hale getirmek için karmaşık bir iletişim ağı kurmayı başarmıştı. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad döneminde Amerikan yaptırımlarını delme sisteminin yapısı, İslam Cumhuriyeti’nin ABD ve müttefiklerinin aldığı cezai önlemleri görmezden gelmesine izin verecek ölçüde sağlamdı.

Başkan Trump yönetimindeki gözle görülür fark ise bu yönetimin İran’a dayatılan yaptırımları delme ağı hakkında neredeyse tam olarak bilgi sahibi olmasıdır. Bu ağ, 700’den fazla isim, şirket ve banka; Ortadoğu, Asya, Avrupa, Latin Amerika’daki 30 farklı ülkenin ve hatta bizzat ABD’nin bayrağını taşıyan uçaklar, filolar ve tırları içermektedir.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in İran Ticaret Odası’na da söylediği gibi: “ABD, tüm nefes borularımızı tıkadı. Boğmak için harekete geçebilir”.

Hâkim Humeynici zümre arasındaki Amerikan dostları her zaman şunu savundu: Bill Clinton’undan Barack Obama’sına kadar tüm Demokrat ABD başkanları, İran’a yönelik düşmanca yaptırımları ABD’deki Siyonist lobiyi memnun etmek için uygulamayı kabul etti ancak uygulamada İran’ın yaptırım ihlallerini görmezden geldi. Bunu da ‘İslam Cumhuriyeti’nin tehlikeli büyük güce karşı mücadelesine’ sempati besledikleri için yaptı.

Bununla birlikte Başkan Trump’ın da yakından veya uzaktan böylesi bir sempatinin belirtilerini taşıyor olduğu şüphe götürmez. Nitekim İran’ın düzenli olarak uyguladığı yaptırım ihlalleri hakkında sahip olduğu bilgiler sayesinde durumu, Tahran’daki Humeynici rejimin güç yetiremeyeceği bir cehennem hayatına çevirebildi.

İran, kârın sadece gıda maddeleri ve insani ihtiyaçları sağlamak için kullanılan ‘emanet hesabına’ yatırılması şartıyla sekiz ülkenin İran petrolü ithalat yasağından muaf tutulmasından ötürü memnuniyetini ifade etti. Bu plan, zaman içerisinde Irak’taki Saddam Hüseyin rejiminin son yıllarında yaygınlaşan ‘gıda karşılığı petrol’ planının değişik bir versiyonuna dönüşebilir.
Şu anda İran’ın ABD’deki çıkarlarını temsil eden İsviçre, İran ile ticari ilişkiler yürütebilmeleri için bazı şirketlerin de benzer muafiyetlerden yararlanması konusunda Başkan Trump ile müzakere yürütüyor. Bir şartla ki Tahran’ın, parasını kafasına göre harcamasına izin verilmeyecek.

Humeyni yanlısı öğrencilerin Amerikan elçilik binasını istila edip diplomatları rehin almasının üzerinden yaklaşık kırk yıl geçmişken İslam Cumhuriyeti tamamıyla ‘Büyük Şeytan Amerika’nın esiri haline geldi. Ne çelişki ama!