Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve ABD… Taviz mi yoksa nakavt mı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Ateşin birden fazla elin uzandığı kapısı varsa bu oldukça hızlı açılacak demektir. Savaşlar her dönemde hayata eşlik eder. Ancak silahlar, silah araçlarını yaratan zihinler kadar çeşitlidir. Çöküş, insanları çatışmaya sürükleyen kararlar veren zihinlerden doğar. İran-ABD durumu, ulusların çatışmasında tarih boyunca birikmiş kayıtlara bir ilaveden başka bir şey değildir. İran ve Amerika arasındaki düşmanlığın modern tarihte kökleri vardır. Bu da İran’ın onayladığı devrimin ABD tarafından engellenme girişimlerine kadar uzanır. Humeyni devriminden sonra iki ülke arasındaki düşmanca savaş, Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin basılması ve çalışanlarının oldukça uzun bir süre rehin tutulmasıyla patlak verdi. Harareti zaman zaman değişmesine rağmen iki taraf arasındaki düşmanlık ateşi hiç sönmedi.

ABD yönetimleri her ne kadar Cumhuriyetçilerden Demokratlara kadar farklılık gösterse de İran’ın sıcak, hatta iltihaplı dosyaları çoğu zaman gündemde kaldı. Başkan Barak Obama’nın yönetimi 2015 yılında İran nükleer dosyasıyla ilgili beş ülke ile anlaşmaya vardığında büyük bir atılım gerçekleştirmişti. Bu, söz konusu dönem için farklı bir adımdı. ABD yaptırımları, yıllar süren ağır mali sıkıntılara maruz kalan İran İslam Cumhuriyeti’nden kaldırıldı. Fakat düşmanlık korunun külleri, kafaların ve ruhların derinliklerinde kaldı.

Yeni ABD Başkanı, mollalarla çatışmayı yeniden alevlendirmek için yeni bir oduna ihtiyaç duymadı, zira seçim kampanyasında İran ile nükleer anlaşmayı reddettiğini zaten açıklamıştı. Oval Ofis’e girdikten sonra da ateşe odun atmaya devam etti. Trump’ın İran liderleriyle mücadele ettiği bu zeminin üstünde eldivensiz birden fazla oyuncu vardı. Ve bunlar, Çin ve Rusya’nın yanı sıra Avrupa ülkelerinin aktif devletleri olan İngiltere, Fransa ve Almanya’dır. Bunlar, İran nükleer dosyasının barışçıl bir sürece girmesine katkıda bulunan önemli uluslararası taraflardır. Bu taraflar arasındaki anlaşma, BM Güvenlik Konseyi tarafından önerilen eylem planının adını taşıyordu. ABD de dâhil olmak üzere bu ülkelerdeki yasama organlarının onayladığı bir anlaşma değildi ve bu da ABD Başkanı’nın anlaşmadan kolayca çekilmesine olanak verdi.

ABD’nin İran dosyası etrafında yedi tarafın üzerinde anlaştığı eylem planından çekilmesi, Başkan Trump’ın İran rejimi ile tekrar çatışma arenasına girdiği bir kapıydı. ABD, İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasının ABD ve bölgedeki müttefiklerine karşı düşmanca bir politikayı devam ettirmek için İran’ın maddi olarak rehabilite edilmesi anlamına geldiğini görüyor.

Başkan Trump, birçok cepheden savaşa dalmış durumda, zira Avrupalı müttefikleri kendisini İran’la olan anlaşmadan çekilmekten vazgeçirmek için Washington’a meydan okuyor. Her birinin hedefleri farklıdır. Avrupa siyasi gücünü temsil eden Fransa, İngiltere ve Almanya, İran’la olan anlaşmanın Ortadoğu’daki durumu daha da karmaşık hale getiren olayları engellemek için bir kapı araladığına inanıyor. Ayrıca İran’la ticaret ve yatırım ilişkilerinin geliştirilmesinin, uzlaşma ve orta yol bulma eğilimini artıracağı düşünülüyor.
ABD Başkanı ise meseleye böyle bakmıyor. İran üzerindeki siyasi, askeri ve mali baskıların onun toplam kapasitesini kırabildiğine ve dünyadaki etkinliğini yok edebileceğine inanıyor.

ABD Başkanı’nın anlaşmadan çekildiğini duyurmasının ardından anlaşmaya katılan tüm taraflar anlaşmanın varlığını ve devamlılığını korumak için harekete geçtiler. Soru şu: Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin ile birlikte ABD’nin ayrılmasından sonra İran’la nükleer anlaşmayı kurtarmayı başaracaklar mı? Amerika, Tahran’a uygulanan eski yaptırımları yeniden aktif hale getirecek ve çerçevesini genişletecek. Ve bu yaptırımlar üç yıl önce İran’la, özellikle havacılık alanında anlaşmayı genişletmeye başlayan Avrupalı şirketlere kadar uzanacak. Zira petrol ve otomotiv endüstrisinin yanı sıra Airbus ve Boeing ile on milyarlarca dolarlık kontratlar imzalanmıştı. ABD’nin yaptırımları, bu ve diğer şirketleri kıskaca alacak ve AB’yi yaptırımların orta yerinde bırakacak. En büyük ve en ciddi sorular şunlar: İran anlaşmayı aktifleştirmekten vazgeçecek mi? nükleer programını geliştirmeye devam edecek mi? Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile ilişkilerini durdurmayı sürdürecek mi?

Başkan Trump tehdidin çatısını ve uyarının çıtasını yükseltti. Nükleer dosya ile yetinmedi, İran’ın balistik füze programlarına tamamen son vermesi ve Suriye, Lübnan, Yemen ve Irak’taki yıkıcı faaliyetlerini bitirmesi gibi uzun bir kısıtlama listesinin uygulanmasını istedi. İran’ın evinin içine kadar gitti ve İran’ın kendi halkıyla olan ilişkilerinde insan haklarına saygı duyması gerektiğini söyledi. Bu taleplerin yerine getirilmesi şüphesiz İran’ın teslim olması anlamına gelecektir. Hâlbuki bu duruma düşmemek için yurt içinde ve dışında birçok yatırım yapmıştı.
İran yıllardır bunaltıcı bir ekonomik krizden muzdariptir ve ABD’nin yeni yaptırımları ile birlikte askeri projelerini finanse etmeye gücü kalmayacak, Ortadoğu’daki takipçilerine ödeme yapamayacak ve ülke içindeki mali sıkıntılarını gidermeyecektir.

İran halkı korkunç ekonomik sıkıntılarda boğuşuyor. Rejim ise ülkenin geleceğini saçma maceralara para harcamakta, evlatlarının kanını dökmekte görüyor. Şair bu durumu şöyle ifade ediyor:
Susuzluk neredeyse deveyi öldürecek
Ancak sırtında su taşınmaktadır

AB zor durumda. ABD ise önemli bir müttefik ve kilit ortaktır: Birlik, İran için onu feda mı edecek?

Üç Avrupa ülkesi, krizi yeniden teşhis etmek ve İran’ı memnun edecek, ABD’yi de razı edecek uzlaşı alternatifleri araştırmak için çalışacak. İran’daki füzeleri, bölgeye olan müdahalelerini, ABD’nin İran’daki insan hakları taleplerini çözmeye gayret edecek. Ama nasıl? İngiltere, Almanya ve Fransa devlet başkanları, genel başlıklar altında taraflarla komiteler kurarak anlaşmayı geliştirmek için siyasi çabalar harcayabilir ve bunun için de esnek başlıklar önerebilir. Füze programı için bir vizyon geliştirmek için istişare etmek gibi… Ortadoğu’da istikrar ve güvenlik adına bir yol haritasını oluşturmak için ilgili paydaşlardan ortak bir çalışma grubu meydana getirmek gibi…

ABD Başkanı, AB ve Çin ile özellikle demir-çelik ve alüminyum ticaretinde adeta bir savaş başlattı. NATO bütçesindeki Avrupa katkısını artırmak konusunda defalarca çağrıda bulundu. Bunların hepsi Avrupa-Amerika ilişkilerinde benzeri görülmemiş boşluklar yarattı. Avrupalılar, Trump’ın İran’la nükleer anlaşma konusundaki kararından geri adım atmayacağını çok iyi biliyorlar. Aynı zamanda İran’ın düştüğü zor durumu da anlıyorlar. AB bu nedenle bunaltıcı ABD yaptırımlarına maruz kalan İran ile Amerika arasındaki çatışma oyununa yönelik yenilikçi kurallar getirebilir.

İran-İsrail çatışması cephesinin Suriye üzerinden açılması, askeri ve mali olarak tükenmiş İran’ın bedeninde yeni bir yara açmak anlamına gelecektir. Amerika, İran’ı boğan yeni sert yaptırımları ile çatışmanın önünü açarak askeri olarak tükenmesini istemektedir. Rusya’nın İsrail’le olan esnek rolü, İran’ın Suriye’deki varlığını Moskova’ya daha da ağır bir yük haline getiriyor. Bu, İran’ı bir çıkış yolu bulmaya zorluyor. İlgili Avrupa ülkeleri bu konuda rehberlik yapabilirler. Moskova da bu paralelde müdahalelerde bulunabilir.

İran, ABD ile olan savaşın uzun ve ağır olacağını biliyor. Nakavt olmadan önce acısını hafifletmek için bazı noktalarda çatışmaları bitirmeyi kabullenecektir.