Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve bölge halklarının Velayet-i Fakih rejimine öfkesi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran propaganda makinesi, ülkedeki çalkantılı durumu olağan bir durum olarak göstermeye çalışmakta ve bu durumun nedenini yaygın hale gelen yolsuzluklar ve halkın parasının bölgesel maceralara ve genişlemeci politikalara harcanması değil de ülkeye uygulanan yaptırımlar olarak resmetmeye çabalamaktadır.

Ayrıca kendi halkına yönelik hamasi söylemleri artırarak, insanları adeta mevcut duruma boyun eğmeye zorlamaktalar.

Fakat gerçekte işler kötüye gidiyor ve rejim, bütün varlığını tehdit eden gerçek bir açmazla karşı karşıya bulunuyor.

Halk protestoları, tüm biçimleri ve tezahürleri ile ülke çapında devam ederken, izlemiş olduğu politikalar ve davranış biçimi nedeniyle İran rejimine yönelik halkın öfkesi komşu ülkelere da sıçramış durumda.

Irak’ın yaşam koşullarının kötüleşmesi ve halka sunulan hizmetlerin yetersizliği nedeniyle halkın Basra’daki İran Konsolosluğunu nasıl yaktıkları gördük!

Irak’ın güneyindeki diğer şehirlerde yolsuzluk ve ayrımcılığa karşı halk ayaklanmalarına şahit olduk.

Göstericiler, ülkenin kötüye gitmesindeki sorumluluğun, İran rejimine ve bu rejime bağlı olarak çalışan yerel yönetimlerdeki yetkililere ait olduğunu sürekli dillendirdiler.

Bu durum, İran’ın Irak politikasının başarısızlığını, İran halkının ve bölge halklarının Velayet-i Fakih rejimine karşı dayanışma içerisine girdiğini göstermektedir.

İran’daki çeşitli halkların, özellikle de Ahvaz’daki Arap halkının bildirgesi, Basra’daki protestocularla dayanışma içerisinde bulunduklarını kanıtladı.

Ahvaz Arapları, Beluçlar, Kürtler, Türklere ait örgütler, İran muhalifi diğer kesimler, Basra’daki göstericilere yolladıkları destek mesajları ile onlarla dayanışma içerisinde bulunduklarını göstermişlerdir.

Bu halklar, rejimin politikalarını ve komşu ülkelerin içişlerine olan müdahalelerini yani bu rejimin varlığını kesin ve kapsamlı bir şekilde reddediyorlar.

Tahran’daki molla rejimi, içerdeki protestoları ve Irak sokaklarındaki hoşnutsuzluğu engellemedeki başarısızlığını kapatmaya çalıştı.

İran Irak topraklarında yani başka bir bölgede gövde gösterisi yapmaya çalıştı.

Devrim Muhafızları, Basra’daki gösterilerle eş zamanlı olarak, 8 Eylül’de, (İran) Kürdistan Demokratik Partisi’nin Irak’ın Kürdistan Bölgesi’ndeki genel merkezine yedi adet balistik füze fırlattı. Partinin ileri gelenleri ve lider kadrosundan 17 kişi öldü, başta arkadaşım Süheyla Kadiri olmak üzere yaklaşık 45 kişi yaralandı.

Kısa bir süre sonra, 22 Eylül’de, Ahvaz bölgesinde, İran askeri geçit törenine saldırı düzenlendi. Göründüğü kadarıyla Radikal DEAŞ Örgütünün üstlendiği bu operasyonda 24 asker öldü ve onlarca kişi de yaralandı.

Devrim muhafızlarına bağlı istihbarat örgütü, bu olayı gerçekleştirenlerin içeride işbirlikçilerin olduğunu ve bu kişilerin bu saldırıyı kolaylaştırmak, kaos oluşturmak gibi görevler üstlendiklerini ifade etti. Bazı İranlı milletvekilleri de aynı ithamlarda bulundular.

Rejim, “DEAŞ” örgütünün Ahvaz saldırısını oradan planladığı bahanesiyle, bu defa da füzelerini Suriye’yi bombalamak için kullandı.

Beş roketten ikisi, büyük çoğunluğunu Kürt nüfusun oluşturduğu İran’ın Kirmanşah şehrine düştü, çiftlikleri ve ekinleri yok etti, Füzelerin geri kalanı Suriye sivillerinin bulunduğu yerlere düştü.

Her ne kadar rejim, DEAŞ’lı komutanlardan bazılarının öldüğü yalanına sarılmış olsa da Suriye’nin kuzeydoğusunda bulunan Deyrizor’daki kasaba ve köylerden 10 sivil öldü.

Rejim sürekli olarak bu bombalamaların hedefinin Muhalifler, özellikle de Kürt muhalefeti olduğunu söylüyor, ancak ister Irak’a isterse Suriye’ye yönelik olsun, bu saldırılar komşu ülkelere karşı açık bir düşmanlığı ifade ettiği gibi aynı zamanda bir suç eylemidir.

Bu durum, iyi komşuluk ilişkilerini öngören, tüm uluslararası yasalarla da çelişmektedir.

Ayrıca bu eylemler, İran füze programının, rejim iddialarının aksine, savunma amaçlı olmadığını açıkça gösteriyor. Nasıl ki Tahran, nükleer programını askeri amaçlarını gerçekleştirmek için geliştiriyor, aynı şekilde genişlemeci ve terörist hedefleri gerçekleştirmek için de füzeler üretmeye devam ediyor.

Şayet İran Devrim Muhafızları, füzeleri ve başarısız bu saldırıları aracılığıyla İran Kürt hareketinin liderlerini ortadan kaldıracağına dair bir mesaj göndermeye çalışıyorsa yanlış yapıyor.

Zira Hepsi bana, bu saldırganlığın Kürt halkının direnişini artırdığını söyledi.

Bunların çoğu benim bizzat arkadaşım ve Velayet-i Fakih rejimini ortadan kaldırmak ve ulusal haklarımızı elde etmek amacıyla kendileriyle siyasi bir birlikteliğimiz var.

Kürt halkı bu saldırılar karşısında dik durmasını bildi, zira saldırıları kınamak ve Kürt partilerini desteklemek için şehir ve köylerde genel bir greve gittiler.

Bununla birlikte, Ahvaz saldırısı hala belirsizliğini koruyor, İranlı yetkililer çelişkili demeçler veriyorlar, soruşturmalarda şeffaflık yok, olay bahane edilerek gelişigüzel tutuklama ve idam furyası başlatıldı, baskılar alabildiğine artmış durumda. Bu durum göstermektedir ki bu rejim, halkın ayaklanmasını militarize etmeye çalışmakta, onları şiddet eylemleri için sahaya inmeye zorlamaktadır.

Her ne kadar hepimiz, herhangi bir tarafın şiddet kullanmasına kesinlikle karşı olsak da, İran rejimi bombardıman ve suikastlar yoluyla kendi halkına ve muhaliflerine karşı örgütlü bir şekilde “devlet terörü” uygulamaktadır.

Teröre, silahlı gruplara ve milislere verdiği destekle bölge halklarına karşı da aynı düşmanlığı sergilemektedir. Şiddetten en çok nemalanan bu rejimdir, zira silahı ve siyasi hedeflere ulaşmak için şiddet ve terörizmi kullanma tecrübesi var.

Ayrıca İran rejiminin şiddet yoluyla değil, aksine kendisinin de çok korktuğu kitlesel barışçıl yollarla devrileceğine inanıyorum.

Bu arada, farklı muhalefet güçlerinden politikacıları bir araya getiren unsur, İran’daki intifadaların, tam bir sivil itaatsizlik aşamasına dönüşmeye başlamış olmasıdır.

İran’da yaşayan tüm halklar ve milletler artık bu eylemlere katılmaya başlamışlardır.

Mücadele yönteminin tekdüze olamadığına inanmanın yanında, insanların devlet terörüne karşı, uygun gördükleri her şekilde kendilerini savunma haklarına sahip olduklarına da inanıyoruz.

Arap, Kürt ve Belucilerin yaşadığı bölgelerde, rejime karşı eşi benzeri görülmemiş uyumlu bir halk hareketi görüyoruz.

Herkesin merak ettiği soru şu: Kürt, Arap veya Beluç eyaletleri kapsamlı bir sivil itaatsizlik kıvılcımının merkezleri mi olacak?

Kimse bunu bilmiyor!

Ancak, ülkede yaşanan genel protestolar ve grevlere paralel olarak hareketlilikte bir artış söz konusudur.

Ülkede yaşanan mali kriz, artan ekonomik durgunluk felç seviyesine ulaşmıştır. Bu da ekonomiyi vurmakta ve işsizlik oranlarını artırmaktadır.

Ulusal parası, daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde değer kaybetti.

Meşhed, Ahvaz, Şiraz, Kum ve Tahran gibi büyük İran şehirlerinde yoksulluk oranlarında ciddi artışlar var. Mali yolsuzluk ve sosyal dengesizlik yaygın bir hale geldi.

Otoriter ve baskıcı rejimlerin çöküşü, genel olarak liderin ölümü, üst düzey liderler arasındaki etnik çatışmalar, uzak bölgelerdeki isyancı hareketler ve ırk mücadeleleri gibi çeşitli nedenlere sahiptir.
Diktatörler, ekonomik krizin şiddetini azaltma becerisini yitirdiklerinde bu durum daha da kötüleşir.

Bu yüzden, değişen koşullara uyum sağlayamazlar. İran’daki molla rejimin karşı karşıya kaldığı durum işte budur.

Fakat İran’da rejimi devirmek için hazır bir reçete yoktur, ancak tüm göstergeler, meşruiyetini yitirdiğini ve ayakta kalma günlerinin sınırlı olduğunu göstermektedir.

Belki de İran rejiminin yıkılma olasılığını artıran en önemli göstergelerden biri, sosyal, ekonomik, mali, idari ve kültürel yapının çöküşünde yatmaktadır. Bu da siyasi, ekonomik, idari ve mali suçların genişlemesi ve yasama, yargı ve yürütme makamları arasındaki çatışmanın bir sonucudur.

Hiç şüphesiz ülkenin yaşadığı krizlerin en başında, petrol ihracatındaki düşüşten kaynaklanan ekonomik krizdir. Bu durum rejimi ekonomik kemer sıkma sürecine itti. Ayrıca ithalata daha fazla kısıtlama getirdi ve bunun son üç aydaki doğrudan sonuçları, fabrikaların çoğunun kapanmasıydı.

Böyle bir durumda, genel olarak İran ordusunun alacağı tavır da net değildir. Devrim Muhafızları ile arasındaki uyum devam edecek mi? Velayet-i Fakih rejimini savunmaya devam edecek mi?

Kitlesel sivil itaatsizliği bastırmaya yönelik emirlerin belli bir sınırı aşması, askeri darbe olasılığını artırır.

Rejimin devrilmesinin önünü açacak bir başka gösterge de, nüfusun çoğalması ve bunun bir sonucu olarak kırsal bölgelerden kentsel alanlara göçün artması, evsiz insanların çoğalması, şiddet olaylarının katlanmasıdır. Orta sınıf ve ordu aileleri arasında, “Besic” milisleri, Devrim Muhafızları ve hükümet yetkilileri arasında bile şiddet olayları yaşanmaktadır. Ayrıca, kamu hizmetlerinin seviyesi gittikçe düşmektedir.

Elbette, İran’daki rejimin çöküşünün en önemli siyasi göstergesi, Devrim Muhafızları’nın yardımıyla otoriter bir rejim kuran Yüce Rehber Hamaney’in ölmesi olacaktır. Kendisi askeri, politik, ekonomik, sosyal, kültürel ve medeni bütün alanların üzerinde tam bir otoriteye sahiptir, bu yüzden ölümü birçok ihtimalin kapısını aralayacaktır.

Diğer taraftan, reform denemesi başarısız olmuştur ve bu rejimin ıslahı artık mümkün değildir. 2009 yılında “Yeşil Hareket” in bastırılmasından sonra böyle bir ihtimal kalmamıştır. Dolayısıyla, Velayet-i Fakih rejiminin iktidarı korumak için tek bir yolu var, o da bu protestocu vatandaşları bastırmaktır. Bu, Hamaney’in iktidarda kalmak için başvurduğu bir yoldur.

Ancak, tüm göstergeler, uluslararası toplumun ekonomik yaptırımları uygulamaya koyması ve devam ettirmesi halinde rejimin çökeceğine delalet etmektedir. Kasım ayında petrol ve doğal gaz ihracatı yasağı geldiğinde şartlar daha da zor hale gelecektir. Zira en önemli gelirlerinden mahrum kalacak, uluslararası bankacılık sisteminden de yoksun kalacaktır.

Buradan şu söylenebilir: Bu göstergeler bir bütün olarak veya tek tek, rejimin ayaklarının altındaki barut fıçısını patlatacak fitil mesabesinde olabilir.