Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve bölgenin sıcak zemini | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump’ın, ülkesinin İran nükleer anlaşmasından çekilme kararı tarihi bir karar olup gerçekten çok önemli ve etkileyicidir.

Trump, bu kararla, ABD’nin insanlık tarihinin en güçlü ülkesi olduğunu kesin delillerle teyit etmiş ve bu imajla henüz belirlenmeyen bir tarihte Singapur’da Kuzey Kore’nin başkanı ile bir araya gelecektir.

Trump, kararıyla, tarihin en kötü anlaşmalarından birini öldürmüştür zira; bu anlaşma bir tek ABD hakkında haksızlık yapmakla kalmamış, anlaşmanın, en başta, tarafı olmayan Körfez ülkeleri de en büyük zarara uğrayan taraf olmuştur. Bu anlaşma, birçok Arap ülkelerine karşı oluşturulan Obama yönetiminin saldırgan politikaları bağlamında gelmiş ve İran rejimine, yani dünyanın en kötü rejimine, bir şans tanımış, nefes almasını sağlamış, Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale hakkını vermiş ve balistik füze sanayisini geliştirmeye imkan sağlamıştır.

İran rejiminin cinayetlerinin uluslararası alanda anlatılmasının liderliğini yapan ve veliahdının Amerika’nın anlaşmadan çekilmesinde büyük rolü olan Suudi Arabistan’ın kararı alkışlaması normaldi. Fakat aynı Suudi Arabistan, bu kararın ardından dünyanın en kötü terörist rejimi ile gerçek bir yüz yüze gelmeyi de beklemeli ve hazır olmalıdır.

Tarihi bakış açısıyla bakacak olursak; Suudi Arabistan, doğu ülkeleriyle değil de batı ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmaya çabalamıştır. Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkileri Kral Abdülaziz ve Başkan Roosevelt arasındaki tarihi toplantı ve son günlerde gerçekleşen veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın ABD ziyaretine dek hep iyi olmuştur. Şuna da dikkati çekmeliyim ki, etkisi, büyük dosyaları içermesi ve ortaklığı pekiştirmesi açısından hiç bir dünya lideri Prens Muhammed’in ABD ziyareti kadar etkili bir ziyaret gerçekleştirmemiştir. İki ülke arasındaki ilişkiler, ABD’nin anlaşmadan çekilme kararıyla daha da hızlı ivme kazanacaktır.

Suudi Arabistan’ın düşmanları Doğu’dadır Batı’da değil; Suudi Arabistan topraklarına hiç bir Batılı sömürgeci girmemiştir, tersine, zalim Türk işgalcisi Suudi Arabistan’ı iki defa işgal etmiştir. Hiçbir Batı ülkesi modern Suudi devletine askeri olarak saldırmamış, ancak Cemal Abdül Nasır’ın uçakları tarafından bombalanmış ve Saddam Hüseyin’in füzeleri tarafından saldırıya uğramış, Kaddafi Libyası, Kralına suikast yapmaya çalışmış ve Katar’ın hainliğine uğramış ve yoğun nüfuslu şehirlerinde Husi milisleri tarafından ateş edilen yüzlerce İran balistik füzelerini durdurmuştur.

Batılı ülkeler örneğinde olduğu gibi, İsrail de Suudi Arabistan’a hiçbir zaman saldırmamıştır ve İsrail’le olan siyasi ilişkilerimizi Mısır, Ürdün ve Filistin’i bağlayan Camp David Wadi Arava ve Oslo gibi uluslararası anlaşmalar düzenlemektedir. Diğer Arap ülkeleri ise aslen Suudi Arabistan’ın başlatmış olduğu Arap Barış İnisiyatifini oybirliği ile desteklemektedir. Dolayısıyla, Arap dünyasında hiçbir taraf İsrail’le savaştan bahsetmez veya yayılma ve başkalarının toprağını elde etmekten bahsetmezken, tam tersi İran rejimi ile yaşanmaktadır, zira; İranlı yetkililer dört Arap başkentini, Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana’yı, işgal etmekle övünürken, ve İran rejimi Sünni ve Şii terör hücrelerini Suudi Arabistan ve bazı Körfez ülkelerine gönderirken, Afrika’da yayılmaya çalışmakta ve yıkıcı etkileri Güney Amerika ve diğer dünya ülkelerine ulaşmaktadır.

Bazı Arap milliyetçilerinin ve benzerlerinin boş ve anlamsız ama bol tantanalı ve tumturaklı nutukları dışında İranlı zalim milislerin Irak, Suriye, Beyrut ve Yemen’deki yetim, dul ve yaralılar İsrail’in İsrail’i yok etmesini arzu ediyorlar, zira; bu insanlar bu milislerin cinayetlerini, toplu katliamlarını, kimyasal silahlarını, katliamları ve işkencenin her türlüsünü kendi gözleriyle şahit oldular.

Körfez ülkeleri vatandaşları dahi İsrail’in İran’ı her çatışma ve her yerde yenmesini temenni ediyor, İsrail’i sevdiklerinden değil de İran’ı sevmediklerinden, zira; onlar İran’ın politikalarının ne anlama geldiğini diğerlerine göre daha iyi biliyorlar.

Kuvvetler dengesinin sağlanması için İran’la varılan anlaşmada göz ardı edilen her şey tamamen ortadan kaldırılmalıdır; her şeyden önce, İran nükleer silah elde etmemelidir, ne on sene sonra, ne de yüz yıl sonrası, balistik füzelerinden de vazgeçmelidir, halkına önem vermeli ve yayılımcı düşüncesini bertaraf etmelidir, başka ülkelerin içişlerine müdahale etmeyi bırakmalı ve vekalet savaşlarından vazgeçmelidir.

Başkan Trump’ın bu tarihi kararı İran’ın nüfuzunu politik, askeri ve kültürel yöntemlerle durdurmaya kararlı Suudi Arabistan’ın çok yönlü politikasının sonucu ortaya çıkmıştır. Suudi Arabistan’ın bu tarihi duruşu o denli etkili oldu ki, İran rejimi etkisi altında olduğunu zannettiği ve adı geçen dört Arap ülkesinde dahi problemler yaşamasına neden oldu. Bu duruşun yarattığı yumuşak ve kaba güçler sayesinde İran’ın daha da tecrit altında yaşamasına neden olacaktır.

Tarih boyunca güçlü ülkeler zayıf liderlerinden intikam alır, aynı şey de Obama ve Trump için de geçerlidir. Obama, anlaşmasıyla, tüm dünyayı aşağılamaya ve küçük düşürmeye mahkum ederken, Trump tüm bunu, şimdilik, güç kullanmaksızın ve sadece politik yollarla temizleme yoluna gitti. Fakat, Trump bunu yaparken, Rusya, Çin, anlaşmada kalmaktan yana olan Avrupa ülkeleri, Kuzey Kore, İran ve bölgedeki kuyruklarıyla müzakere masasına otururken güç hesaplarını ortaya koymayı ihmal etmedi. Trump’ın bu yöntemi kullanacağının ilk delillerinden biri de bazı Amerikalıların İranlıların eline esir düşmüş ve askeri üniformalarını çıkarmaya mecbur bırakılarak hem Amerikan askerlerini hem Obama Amerika’sının aşağılanan Amerikan askerlerinin görüntülerini internet üzerinde dolaştırmalarıdır.

Bugün bölge sıcak bir saç yüzeyi üzerinde ısınıyor, savaş tamtamları çalıyor, ülkeler savaşa hazırlanıyor. Hiç kimse kapsamlı bir savaş istemiyor, ama tüm olası yollarla bunun için hazırlanıyor… Bu hem akıllıca bir fikir hem de kesin bir karar… Terörist İran canavarını inine geri sokmak için tüm güce, kararlılığa ve Israra ihtiyacımız var.

İran’ın genişleme süreci, bölge ülkeleri ve dünya tarafından gözden kaçırılan stratejik bir hataydı. Dünyanın bu genişlemeci terörist delilikten kurtulması için, güç dengelerinin doğru düzene geri dönmesi elzemdir. Yeniden düzenleme kaçınılmaz. İster büyük devletlerde olsun, ister küçük ülkelerde, sadece aptal insanlar, şu anda yaşadığımız dönüşüm gibi, tarihin büyük dönüşümlerini okumakta başarısız olurlar.

Kuzey Kore’nin külhanbeyliğinden vazgeçmesi, tamamına ermesi ve devamı gelmesi halinde, İran için de iyi örnek olacaktır. Haydut devletlerin dünya tarafından kabul görmesi için uluslararası uasa ve teamüllerine saygı göstermekten başka çaresi olmadığını anlamalı. Başkan Trump, nükleer anlaşmadan geri çekilme konuşmasında Kuzey Kore örneğine değinerek İran’ın barışa varması için tek çıkar yolun Kuzey Kore’yi örnek almasından geçtiğini söylemiştir.