Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve Hazar Denizi sorunu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz hafta İran’ın Rusya’nın gözetiminde Hazar Denizi Anlaşması’nı imzalamasına ilişkin kopan fırtına yakın bir zamanda dinecekmiş gibi görünmüyor. Ancak ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın anlaşmanın oldukça önemli ve eşsiz bir tartışma konusu doğurduğunu söyleyebiliriz.

Bu mesele, İslam Cumhuriyeti’ndeki en üst seviye karar alma mekanizması ile ilgili. Anlaşmanın imzalanmasına tanıklık eden Kazakistan’ın Aktav beldesindeki zirveden önce İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye eşlik eden heyet, bazı özel basın çevrelerinin kulağına Ruhani’nin bu anlaşmayı imzalamaya çok hevesli olmadığını, ülkenin daha yüksek bir yönetim koltuğunda oturan ‘biri’ tarafından ‘benim kolum uzun’ baskısına maruz kalmış olabileceğini fısıldadı.

Sözü edilen ‘biri’, anayasal ve siyasi bakımdan iktidardaki Humeyni rejiminde en yüksek ve son söze sahip olan “Yüce Rehber” Ali Hamaney’den başkası değil tabii. Kendisi böyle bir durumda ve her şeye rağmen tartışmalı anlaşma ile çok yakından ilişkili görünmemek için gerekli tedbirleri de almıştır. Tamamen İran Devrim Muhafızları’na (DMO) bağlı basın kanallarından biri olan Raja News, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Hazar Denizi Anlaşması’nı Hamaney’in gözetimi ve aracılığı ile imzaladığını ifade eden raporların da yer aldığı bir başyazı yayımladı. Yazıda, Hasan Ruhani yandaşı bir ekibin baskın olduğu İran Dışişleri Bakanlığı’na da ciddiyetten saptığı gerekçesiyle eleştiriler yöneltildi.

Bu vesile, bir dizi nedenden ötürü Ruhani’yi düşürmek isteyenler için en iyi fırsatlardan biri olarak görüldü. Söz konusu kişiler arasında bizzat kadrosunda yer alan ve ona başkanlık koltuğundan el çekmesi çağrısında bulunan isimler de yer alıyor.

Bu, arka planda İran’ın ABD ve eski Başkanı Barack Obama ile nükleer anlaşmayı imzalaması ile sonuçlanan gizli görüşmelerin ilerlemesi için yeşil ışık yaktığını açıkça ifade eden Hamaney açısından birçoklarını şaşkınlığa uğrattı.

Hamaney, mahcup ve pişman bir ses tonu ile “O zaman işlediğim bu şey, korkunç bir hataydı” dedi.

Bu noktada bazıları, Hamaney’in yıllardır hem İran hem de Amerikan halkını aldatmak amacıyla bu üzücü siyasi destanda oynadığı merkezî hiçbir rolü kabullenmemekte ısrarcı olduğuna işaret ediyor.

Bundan dolayıdır ki geçtiğimiz hafta boyunca Moskova’nın Tahran’a dayattığı Hazar Denizi Anlaşması metniyle aynı gülünç komedinin sıkıcı bir tekrarına yeniden tanık olup olmayacağımız konusunda bir sorgulama hâkimdi. Eşlik eden ikinci dereceden kanıtlarla birlikte durumun alaycı değerlendirmesi, pek çok İranlının Başkan Vladimir Putin’e ‘aleni bir satış’ süreci olarak gördükleri bu şeyin sorumlusunun tek adam olması dolayısıyla Hamaney olduğuna işaret ediyor.

Her şeyden önce yasal ve siyasi düzlemde şunu söylememiz gerekir ki İran İslam Cumhuriyeti’nde böylesi önemli ve tehlikeli bir anlaşmayı ‘Rehber’in onayı ve yönlendirmesi olmaksızın imzalayabilecek bir tane bile isim yoktur.

Zaten Cumhurbaşkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı olayla ne kadar ilgileniyorsa İran İslam Cumhuriyeti söz konusu anlaşma metninin en zayıf versiyonlarına bile aynı şiddette karşı çıkıyordu.

Merhum Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani döneminde söz konusu anlaşmanın görüşmeleri, o zamanlar Sovyetler Birliği’nin korkunç ve kanlı bir şekilde çöküşünün bıraktığı yankıları bastırmaya çalışan Rusya’nın zayıf olduğu bir dönemde çıkmaza girmişti. Hâlbuki Kremlin, şu anda Putin’in yönetimi altında olduğundan çok daha fazla istekli ve kolaycı bir hale geldi.

Söz konusu dönemde, Hazar Denizi’ne kıyısı olan Azerbaycan ve Türkmenistan Cumhuriyeti, Rusya tarafından maruz bırakılan en kötü ekonomik, siyasi ve toplumsal koşullara katlanıyordu. Azerbaycan’ın Ermenistan’ın ilhak ettiği Karabağ’ın ayrılması meselesi ve Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçi Bey gibi siyaset sahnesinin önde gelen şahsiyetleri tarafından ortaya atılan bu açmazın getirdiği sorunlar ile başa çıkması gerekiyordu. Azerbaycan’da durumlar o denli kötüydü ki yaklaşık 5,5 milyona varan nüfusun neredeyse yarısı geçici olarak İran’a sığınmak zorunda kaldı. İran belirli bir aşamada Azerbaycan vatandaşlarının kişisel eşyaları, mücevherleri ve hatta mobilyaları karşılığında İran’dan gıda malzemeleri alabilmesi için sınır hattında seyyar mağazalar kurdu. Aynı seyyar mağazaların benzeri, yeni doğan Asya cumhuriyeti Türkmenistan’ın Cumhurbaşkanı Saparmurat Niyazov’un diktatör rejimi ile boğuşmaya devam ettiği zamanlarda İran’ın Hazar Denizi yakınlarında, Türkmenistan ile doğu sınırında yer alan Gümüşan kentinde de kuruldu.
Tahran, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi döneminde Hazar Denizi bölgesini ilgilendiren herhangi bir uzlaşıya net bir şekilde sırt çevirdi. Türkmenistan’ın Aşkabad kentinde gerçekleşen Hazar Denizi’ne Kıyıdaş Ülkeler Zirvesi’nde İran, Moskova’nın gözetiminde öne sürülen düzenlemeye karşı çıkan tek devlet oldu. O dönemde başka bir alternatifi olmadığı için Hatemi’nin bu dar boğazdan kurtulmak için meşhur molla hilelerinden birine sığınması gerekti. Şiddetli bir sırt ağrısına tutulduğunu, tedavi olmak için en kısa zamanda ülkesine dönmek zorunda olduğunu söyledi.

Olay oldukça dehşetengiz görülebilir ancak İslam Cumhuriyeti, Hazar Denizi bölgesi ile alakalı hiçbir şekilde tutarlı bir tavır sergilemedi. İran’ın bu taş koyucu tutumu, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad döneminde de sürdü.

Tahran’daki yöneticilerin ilgisi, İran’ın Hazar Denizi bölgesindeki ulusal çıkarlarını belirlemek ve gerçekleştirmekten ziyade Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, Bahreyn ve Yemen’in içişlerine yöneldi.

‘Mekik’ diplomasisinden yıllar sonra Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan, İran bu bölge haritasında yer almıyormuş gibi Tahran’ı tamamen yok sayarak Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkeleri ilgilendiren hayati ulusal çıkarlarını sağlama noktasında ilerleme kararı aldı. İlgili ülkeler, Batılı dev şirketlerle enerji anlaşmaları imzaladı ve 20 yıl, İran’ın o dönemde benzerine rastlamadığı hızlı bir ekonomik kalkınmaya tanık oldu.

Söz konusu devletlerin dayandığı İslam Cumhuriyeti’ni yok sayma politikasına göre Hazar Denizi’nde kıyıdaş bu dört ülke, ikili ve çok taraflı anlaşmalar imzaladılar. Hazar Denizi yüzeyinin yaklaşık yüzde 87’lik bir alanını kaplayan bu ülkeler, İran’ı denize bakan bölgesel suların geriye kalan yüzde 13’lük kısmında yalnız bıraktı.

Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin, ilgili anlaşma metnini Rehber Hamaney’e ilk kez 2015 yılındaki sürpriz Tahran ziyaretinde sundu.

İki lider, bu konuda iki hükümet arasında doğrudan bir iletişim kanalı kurulması konusunda anlaştı. Bu karar, Moskova ve Tahran’daki bürokratik engelleri aşma çabasının bir ürünüydü. Bu ziyarette Rusya Devlet Başkanı, cumhurbaşkanlığı konutunu ziyaret etmek gibi bir zahmete girmedi. O zamandan beri Hamaney, Putin ile önemli mesaj alışverişinde Başkan Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanlığı’nı es geçerek Özel Dış Politika Danışmanı Ali Ekber Velayeti ve Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani’ye güveniyor.
Hazar Denizi Anlaşması, Putin’in bizzat hazırladığı ve Hamaney’in de baharatlarını ayarladığı, Ruhani’ye de sunumunu yapmaktan başka bir şeyin kalmadığı bir reçetedir denilebilir!

Anlaşmaya göre İran, Sovyetler imparatorluğunun çöküşünden bu yana Hazar Denizi’ne kıyısı olan diğer ülkelerin imzaladığı çok taraflı ve ikili anlaşmaları isteksizce kabul edecek. Aynı şekilde eski Sovyet rejiminin ortak halifeleri olmaları dolayısıyla bölgede yer alan ve rejimin yarısını oluşturan üç eski Sovyet cumhuriyetini ilgilendiren konularda Rusya ile ortak egemenlik haklarına dair geleneksel iddialarından da taviz verecek.

Yönetimin bu anlaşma ile hedeflediği nokta, Hazar Denizi’ni Rusya egemenliğinde küçük bir göle dönüştürmektir.

İran’ın Hazar Denizi’ndeki toplamda 11 devriye teknesinden ibaret askerî varlığı ile Rusya’nın sahil şeridi boyunca 22 deniz üssünün oluşturduğu dev askerî varlığını karşılaştırdığımızda bu ‘deniz arka planı’ anlaşmasından ilk ve en kârlı çıkanın kim olduğu, akıl sahibi herkes için netlik kazanacak.

Hazar Denizi Anlaşması’nın her türlü getirisi de doğal olarak Ruhani’nin değil, doğrudan iki liderin, Putin’in ve Hamaney’’in hanesine yazılacak. Acaba üç yıl içerisinde Hamaney’in ABD ile olan nükleer anlaşma meselesinde yaptığı gibi Rusya Federasyonu ile yapılan anlaşma konusunda da hata yaptığını söylediğine şahit olacak mıyız?