Şu tarih işi gerçekten çok ilginç. Olaylar harfi harfine tekrarlamasa da zaman ve asırlar benzerlik gösteriyor. İran’ın Kum şehrinde geç saatlerde çıkıp ‘Yüce Rehber’ Ali Hamaney’den çekilmesini isteyen İranlı toplulukların sesleri, belki de 2013 Haziran’ında İhvan-ı Müslimin liderinin düşmesini isteyen Mısırlı kitlelerin tezahüratlarının ağırdan almayan ve gecikmeyen yankısından başka bir şey değildir. Görünen o ki ister ortaçağ Avrupa’sında olsun ister Ortadoğu’da; teolojik rejimlerin akıbeti bu.
Birkaç saat içinde mollalar rejimi Amerika’nın ekonomik yaptırımlarının ilk turu ile yüzleşecek. Üç ay içerisinde de 40 yıl boyunca mollaların cebini dolduran bankacılık kordonu kesilecek. İranlılar büyük bir sıkıntıya girdi ve bu durum, kitleleri Humeyni devriminin 1979 yılından bu saate kadar dillendirdiği sloganları reddeder hale getirdi.
ABD sahnesi, neredeyse İran’ı tek bir mermi atmadan ölüme muhatap ediyor. Nitekim Başkan Trump’ın gerçek niyetlerini ve geçtiği yolu bilemez durumdalar: Ulusal Güvenlik Konseyi’ne bağlı Güvenlik Araştırmaları Grubu’nun tavsiye ettiği üzere İran rejimini tek hamlede değiştirmek için plan mı hazırlıyor yoksa Amerikan Savunma Bakanı James Mattis’in işaret ettiği üzere Amerikan Başkanlık yönetimi, rejimi içerideki ve dışarıdaki eğilimlerle mi değiştirmek istiyor?
Tahran’ın yöneticileri önündeki umut penceresi ne kadar da dar. Amerikan siyasetinin özellikle de istihbaratının sahne arkalarında olup bitenin peşine düşen kimse, neredeyse Trump’ın, İranlılar ile olan ilişkisinde savaşı önceleyen bir alternatif olarak psikolojik savaşa niyetlendiğinden emin olacak.
Birkaç gün önce Trump, İranlıların karşısına çıkmaya, hatta belki rejimi içeride vatandaşların önüne koymaya hazır olduğunu açıkladı.
Üç günden daha az bir zaman sonra İranlılarla görüşmeyi hiç umursamadığını vurgulamak için ilk açıklamalarına geri döndü. Bu durum, bu çıkarımın güvenilirliğinin göstergesi olabilir.
Başkan Trump’ın gelişigüzel veya dürtüsel olarak hareket ettiğini düşünen kimse yanılır zira durum, hiç de öyle değildir. Nitekim her geçen gün, Amerika’nın şimdiki İran’ın sonrasına dair ufkunu şekillendiren, siyasi ve entelektüel yeteneklerini aşan stratejik akılların olduğunu kanıtlıyor. Deyim yerindeyse içeride Cumhuriyetçiler ve Demokratların yaptığı açıklamaların çoğu, aynı yönde ilerliyor. O da İran’ın dinî rejimin bir kırk yıl daha sürmesinin imkânsız olduğudur. Başta Stratfor olmak üzere Amerika’daki bölge istihbarat kurumları, okun yaydan çıktığına ve değişimin, farklı bir İran için beklenen 2019’tan önce geleceğine işaret ediyor.
İran krizi ile başa çıkmak için siyaset felsefesine bakıldığında Amerikalılar, Irak’ın işgali dersinden faydalanabilir. Amerikalıların, İran halkı ile hükümeti arasında ayrım yapmaya çabaladığı İran’daki durumdan farklı olarak Saddam’ın düşüşü, Amerikalıların desteği için gerekli halk desteğini sağlamamıştı.
Trump’ın ülkesinin nükleer anlaşmadan çekildiğini duyurduğu konuşmasını dinleme imkânı bulan kimseler, Trump’ın İran halkının etrafına ördüğü halkçı yünü iyi hatırlar. Hani onları, tarihe ve geniş bir kültüre sahip bir halk olarak tanımlamış; bir zamanlar dost olduklarını ve belirli bir stratejinin gerçekleştiği zamanda, İranlıların üzerine çökmüş ilim havzaları kâbusu sona erdiğinde bu durumun geri döneceğini söylemişti.
Bu konuşmayı Trump’ın ve Dışişleri Bakanı Pompeo başta olmak üzere diğer yetkililerin ayaklanma derecesine varan gösteriler esnasındaki açıklamaları takip etti. Tüm bu açıklamalarda İranlıların insanca yaşama ve yaşadıkları krizlerin yerine ülkenin zenginliklerinin tadını çıkarma hakkı savunuluyordu.
Bu konuda yüksek bir sesle en son konuşan kişi, Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz oldu ki bu isim, hiç şüphesiz önümüzdeki on yıl boyunca Amerikan başkanlık yarışında bir sonraki at olacak. Söz konusu konuşmasında, halka açık sokaklarda gösterilerine devam eden İranlı göstericilerin korunmasını talep etti.
Bugün içerideki İran sahnesindeki en tedirgin edici şey, mollalar ile İran sokakları arasındaki ideolojik kopukluktur. Birkaç hafta önce İran sokaklarında ‘Filistin’e ölüm’ sloganları yükseldi. Bu, davanın İranlıların gayretini ve coşkusunu harekete geçirmek için demagoji vasıtası olarak kullanılmasına açık ve rezilce bir karşı çıkıştı. Ancak orduların değil de önce yine halkların karınları üzerinde yürüdüğünü akıllarından çıkardılar.
Son beş gün içerisinde İran rejiminin direklerini daha fazla sarsan bir slogan ortaya atıldı. Hem de saygı ve değer gören dinî şehir Kum sokaklarında. Göstericiler, Hizbullah’ın düşüşünü ve yok olmasını diledikleri sloganları defalarca tekrarladılar.
Tekrarladıkları ve yazdıkları üzere Kum eylemcilerinin gerekçesi, Hizbullah milislerinin İranlı fakirlerin rızkına ortak çıktığıydı. Nitekim resmi gözetimden uzak bir şekilde, ‘Yüce Rehber’ Ali Hamaney’in ofisinin denetiminde kendilerine yıllık neredeyse 1 milyar dolarlık bir bütçe ayrılıyor.
‘Rehber’in geri çekilmesi yönündeki çağrılar, ülkenin dört bir yanında dillendirilir oldu. Bu çağrılara, mollaların dini basamak olarak kullandığı ve halkı küçümsediği yönünde yeni bir söylenti eşlik etti. Yakınlarda İran’ın Kerec şehrinde bazıları şu sloganı atmak için yarışıyordu: “Korkmayın, hepimiz sizin yanınızdayız. Diktatöre ölüm”.
Meşhur Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in tanığı biri olarak anlatıcı, şu kadim sloganın başarısızlığının kanıtlanmasından sonra İran’ın arka sokaklarında üzgün bir şekilde gezdiğini söylüyor: “Yalan söyle… Sonra bir daha söyle. İnsanlara sana inanana kadar…” Mollalar rejiminin ömrünü uzatmak için…