Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve siyasi suikastler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Londra/Şarku’l Avsat

İran rejimi, ülke içinde ve dışında kendine muhalif isimlere yönelik idam ve suikastleri devam ediyor. Bunun son örneği Paris’te yaşandı. 40 yıl önce kurulan rejim, bu süre zarfında siyasi figürlerden muhalif liderlere, hatta sanatçılara kadar birçok isme uluslararası hukuku göz ardı ederek suikast düzenledi. Bunu yapmak için istihbarat kurumlarından ve rejim ajanlarından faydalandı.

Avrupa’da suikast girişimi planında yer aldıkları gerekçesiyle İran asıllı şahısların ve geçen hafta Tahran’ın Hollanda Büyükelçiliği’nde görevli iki diplomatın sınır dışı edilmesi, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin 1979’da devrilmesinin ardından ülkenin mevcut rejime geçiş yapmasıyla devreye giren baskı mekanizmasını akıllara getirdi. Yurt dışında yaşayan İranlı muhalifler, farklı türde siyasi tasfiyelerle tehlikeli bir dönüş yapan baskı mekanizmasıyla karşı karşıya.

Belçikalı yetkililer, 2 Temmuz 2018’de İran Direnişi Ulusal Konseyi (İUDK) tarafından düzenlenen ve Avrupalı ve  eski Arap bakanların yanı sıra, dünyanın dört bir yanından gelen konukların katılım gösterdiği Paris’teki konferansa yönelik bombalı saldırı planına karıştığı şüphesiyle İran asıllı 2 Belçika vatandaşı ile İranlı bir diplomatın tutuklandığını duyurdu.

Fransa’da da olayla ilgili olarak üç kişi gözaltına alındı. Ardından ikisi serbest bırakıldı. Belçika Savcılığı ve istihbaratı tarafından yayınlanan ortak açıklamada polisin, İran asıllı Belçika vatandaşı çiftin araçlarında yaptığı aramada yarım kilogram TATP tipi patlayıcı madde ile ateşleme mekanizmasının bulunduğu ve şüphelilerin tutuklandığı bildirdi. Açıklamada tutuklananların 38 yaşındaki Emir S. adlı bir erkek ve 33 yaşındaki Nesime N. adlı bir kadın olduğu ve terör eylemi planlamakla suçlandıkları kaydedildi.

Fransız bir yargı kaynağının Şarku’l Avsat’a verdiği bilgilere göre Fransa’da İran asıllı üç kişinin gözaltına alınma gerekçesi Brüksel’de tutuklanan şüphelilerle bağlantıları olup olmadığının belirlenmesiydi. Belçika makamlarınca yapılan açıklamada İran’ın Viyana Büyükelçiliği’nde görevli diplomatın Almanya’da tutuklandığı bilgisi verildi.

Hollanda, yaşananların üstünden çok zaman geçmeden, 7 Temmuz’da İran’ın Hollanda Büyükelçiliği’ndeki iki diplomatı sınır dışı ettiğini duyurdu. Diplomatların sınır dışı edilme nedenleri ise belirtilmedi. Hollanda bu adımı, Ahvazlı siyasetçi Ahmed Mevla Ebu Nahz’ın Lahey’de uğradığı suikasttan 8 ay sonra ve Ali Motemed adlı İran vatandaşına yönelik suikastın ayrıntılarının ortaya çıkmasının ardından attı. Adı Ali Motemed olarak verilen şahısın Tahran’ın 1981 yılında İran rejiminin önde gelen 80 liderlerinin öldüğü Haft-i Tir bombalama olayının faili olmakla suçladığı Halkın Mücahitleri Örgütü (HMÖ) üyesi Muhammed Rıza Kolahi olduğu düşünülüyor.

Her ne kadar Hollanda Emniyeti’nden yapılan açıklamalarda İranlı iki diplomatın sınır dışı edilmelerine ilişkin detay verilmese de ayrıntılar, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’e yakınlığı ile bilinen resmi ‘Kayhan’ gazetesinin bir haberinde kamuoyuna sızdırıldı. Haberde, İran’ın Hollanda Büyükelçiliği’nde çalışanı iki diplomatın sınır dışı edilmelerinden önce Hollanda makamları tarafından çağırıldıkları, ellerinde İran rejiminin Ahmed Mevla ve Ali Motemed suikastına karıştığını kanıtlayan belgeler olduğunu bildirdikleri ve bu yüzden İranlı diplomatların ülkeden ihraç edilmesi kararı aldıklarını aktardıkları belirtildi.

Haberde ayrıca Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın sınır dışı edilme prosedürünün ayrıntılarını yayınlamadığı, Tahran’daki Hollanda Büyükelçiliği çalışanlarına karşı benzer bir karar alınmasına yönelik uyarıda bulunduğu ve İran’ın Hollanda’nın şartlarını kabul etmesini talep ettiği belirtildi.

Hollanda’nın İranlı diplomatları sınır dışı etme kararını İran’a karşı aşağılayıcı ve ‘saldırgan’ bir tavır olarak nitelendiren Kayhan gazetesi, Hollanda’da yaşayan İran rejimi muhalifi Ahmed Mevla ve Ali Motemed suikastına övgüde bulundu.

Yurt dışında gerçekleştirilen suikastlar

İran rejimi, milliyetçiler, solcular ve liberaller de dâhil olmak üzere Şah rejimine karşı başlatılan devrime katılan bütün akımları kapsayan bir dışlama kampanyasıyla otoriter güç haline geldi. Yargı sistemi içeride binlerce muhalife idam cezası verirken, istihbarat servisleri de yurt dışındaki muhaliflerin peşine düştü. Avrupa’da ve ABD’de yüzlerce eski Şah rejimi görevlisine ve yeni rejim muhalefine yönelik çok sayıda suikast gerçekleştirildi.

Rejim, birçok suikast yöntemi kullandığı için yurt dışında gerçekleştirdiği suikast sayısı hakkında net bir rakam yok. Ancak rejim destekçileri bazı operasyonlara övgüde bulunurken rejim tarafından verilen cinayet emirleri ve yurt dışındaki ajanları tarafından gerçekleştirilen bu suikastlerle ilgili ayrıntılara da yer verdi. Tıpkı Belçika’da İran asıllı iki kişinin tutuklanması olayında olduğu gibi bazı ülkeler suikastlerin hemen ardından veya daha sonra bazı kişileri tutuklamayı başardı.

Şah Rıza Pehlevi döneminin son başbakanı olan Şahpur Bahtiyar’ın Paris’teki evinde bıçaklanarak öldürülmesi, Şah Rıza Pehlevi’nin ikiz kardeşi Prenses Eşref Pehlevi’nin oğlu Şehriyar Şefik’in annesinin evinden çıkarken kurşunlanması ve Kürdistanı Demokrat Partisi -İran (KDP-İ) Lideri Sadık Şerefkendi’nin  üç arkadaşı ile birlikte Almanya’nın başkenti Berlin’deki Mykonos Restaurant’ta kurşunlanarak öldürülmesi gerçekleştirilen suikastlerin en dikkat çekici olanlarıdır.

Şerefkendi’nin yerine geçtiği önceki KDP-İ Lideri Abdurrahman Kasımlo da suikast sonucu öldü. Kasımlo, KDP-İAvrupa sorumlusu Abdullah Kadiri ile birlikte ‘Kürtlerin taleplerini’ müzakere etme bahanesiyle İran rejimi ajanları tarafından sürüklendiği Viyana’da müzakere masasında öldürüldü.

Aynı senaryoda öldürülen muhalifler arasında İran Ulusal Direniş Konseyi (İUDK) Başkanı Abdurrahman Boroumand, Paris’teki evinin önünde bıçaklanarak öldürülürken, şarkıcı ve şair Fereydoun Ferruhzad da aynı şekilde Almanya’nın Bonn kentinde rejimin ajanları tarafından öldürüldü. Yine bir diğer muhalif isim olan ve Londra’da sahibi olduğu dükkanın bombalanması sonucu öldürülen İranlı aktör Reza Fazeli’nin oğlu Bijan Fazeli de rejim ajanları tarafından suikasta uğradı.

İran rejimi ilerleyen süreçte, 1990’ların başında özellikle KDP-İ Lideri Sadık Şerefkendi’nin öldürülmesinin ardından kendisine yönelik büyük bir uluslararası kınama kampanyası başlatılmasıyla yurt dışındaki suikast operasyonlarını kısmen de olsa durdurmak zorunda kaldı. Şerefkendi suikastını gerçekleştiren iki İranlı ve dört Lübnanlının yargılandığı beş yıl zarfında tüm kamuoyu yıllarca kanlı sürecin dehşetini takip etti.

Yurt dışındaki cinayet ve suikastler için emir verenler yıllar içinde yeni yöntemler benimsemeye başladı. İlk yıllarda rejim, başta milis üyeleri ve destekçileri olmak üzere, diğer ülkelerin istihbarat personelinin ve ajanlarının yanı sıra Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr’e yönelik Washington Büyükelçisi olduğu dönemde gerçekleştirilen başarısız suikast girişiminde bulunan uluslararası suç örgütleri gibi gruplara başvurdu.

ABD vatandaşlığına sahip İranlı ajan Mansur Arbabsiyar, ABD mahkemesi önünde dönemin Suudi Arabistan Washington Büyükelçisi olan Cubeyr’in öldürülme planını görüşmek için uyuşturucu çetelerinden biri ile görüşmek üzere Meksika’ya birkaç kez gittiğini itiraf etti. Ancak Arbabsiyar Meksika’da ‘tetikçilik’ yapması için 1,5 milyon dolar teklifte bulunduğu bu kişinin FBI ajanı olduğunu bilmiyordu.

Devrim idamları ise İran Cumhuriyeti’nin üzerine kurulduğu değerlerin ötesine geçen bir söylem haline geldi. Rejim liderleri, Devrim Muhafızları’na bağlı ‘Kudüs Gücü’ ve yurt dışında intihar saldırıları düzenlemek isteyen 50 bin gönüllüye sahip olduğunu iddia eden Uluslararası İran İslami Hareketi Şehitlerini Onurlandırma Komisyonu gibi muhalifleri suikastler çemberine alan hükümet yapıları ve baskı grupları kurdular.

Rejim ajanları, muhalifleri tutuklama ve idam etme yetkisine sahip olmadıkları zaman siyasi suikastlara başvurdu. Yine de İran’a yönelik kınama kampanyalarına rağmen bu operasyonlardan bazılarını gerçekleştiren suikastçıların operasyonların nelere mal olabileceğini umursamadıkları görüldü. Bununla birlikte kamuoyunun bu suikastleri tepki vermesi, İran ajanlarının rejim muhaliflerini tasfiye etmek ve rejimi eleştirenleri susturmak için boğulma, zehirlenme ve trafik kazaları süsü verilen gizli suikastleri başvurmasına sebep oldu.

Diğer yandan, başta İran rejimi muhalifleri için bir sığınak olan ve bir çok muhalifin suikasta uğradığı Fransa’nın başkenti Paris’teki son operasyonlar da dahil olmak üzere diğer ülkelerin güvenlik birimleri tarafından ortaya çıkarılarak başarısızlığa uğratılan rejim ajanlarının çok sayıda suikast ve terör saldırısı dikkat çekici bir durumdur.

Ancak bununla birlikte Paris’teki suikast girişimi son olacak gibi görünmüyor. Çünkü 40 yıl önce kurulan İran rejiminin, rejim muhalifleri ve eleştirmenlerini takip eden, uluslararası hukuku ve Avrupa ülkelerinin endişelerini dikkate almayan paralel istihbarat kurumları ve kuruluşları var.