Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran ve yaptırımlar | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Husam İtani

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını yeniden ve daha sert bir şekilde uygulamaya başlamasının, İran rejiminin çöküşünü ne derece etkileyeceği veya mevcut hükümeti devirecek bir halk devrimine dönüşme ihtimaline ne kadar yakın olduğunu incelemek için doğru bir yaklaşımın benimsenmesi gerekir.

Bu alanda mevcut gerçeklere ve verilere dayanarak beş gözlem yapılabilir:

1- Etkilenenler: Zaman ve mekanda yakinen edinilen tecrübelere göre, yaptırımlardan etkilenenler genellikle sıradan vatandaşlardır. Yaptırımların hedefindeki rejimler, dış yaptırımların, içeride kontrolünü güçlendiren araçlara, rakiplerin baskılarına, insanların günlük hayatlarını idame ettirmeleri için zor işlerle meşgul olmalarına, finans ve gıda sepetlerine kota getirilmesine eşlik etmesiyle insanların bu zorluklardan şikayet etmesini hızlandırmayı başarır. Bu durum yaptırımları zor ve karmaşık bir hale getirir. Saddam Hüseyin rejiminin, Kuveyt’i işgal ettikten sonra kendisine uygulanan yaptırımları, bir yandan vatandaşlarını hakimiyeti altına almak, bir yandan da onları kurban konumuna getiren bir medya propagandası savaşına girmek için kullanması bu durumun en parlak örneklerinden biridir. Bununla birlikte büyük ihtimalle İranlı yetkililer, 2012 ve 2015 yılları arasında uygulanan önceki yaptırımların sıradan vatandaşın hayatını zorlaştırması noktasında yeterli tecrübeyi edinmiştir. 2015 yılında İran ve büyük güçler arasında imzalanan nükleer anlaşma sonrasında yaptırımların geri çekildiği dönem, iktidardaki siyasi grup için ülkenin servetinin artırılabileceği altın bir fırsattı.

2- Hedefler: Yaptırım stratejisini uygulayanların iki hedefi vardır. İlk hedef, rejime tutumlarını yeniden gözden geçirip politikalarında değişiklik yapmasını ve müzakere masasına gelmeden önce elinin zayıflamasını sağlayan zorluklar çıkarmaktır. İkincisinde ise eğer yaptırımların hedefindeki rejimin çok ileri gitmesi ve umarsız davranışlarından vazgeçmemesi halinde artan zorluklar, rejimi düşürmeye yetecek kadar öfke ve kızgınlığın birikmesine yol açar. Bununla birlikte, yaptırım stratejisini uygulayanlar, insanların söz ve fikir sahibi olduğu demokratik mirasa sahip ülkelerden olurlar. Bu durum, İran rejimi gibi yarı totaliter rejimler için geçerli değil. İran rejimi, devrimci meşruiyete, dini devrime ve ‘Velayet-i Fıkıh’ makamına dayanır. Seçimler, oy sandıkları ve vatandaşların seçimleriyle üretilen meşruiyete değil. İran rejiminin, iktidardaki gruptan rahatsız olduğu dönemde gerçekleşen 2009 seçimlerinin sonuçlarını çarpıtmaktan çekinmediği bilinen bir gerçek. Bu nedenle, ilk başta İranlıların maruz kaldığı baskıları yorumlarken bunun onların seçimi olduğunu söylemek doğru değil.

3- İç gerginlik: İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in konumunun güçlendirilmesi veya en azından zaman kazanması için bazı belgeler kısıtlanır, görünenler görünmez olur. Hala çantasında gerektiğinde başvurabileceği büyük bir kozu vardır. İki gün önce, muhalif liderler Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi’nin ev hapsinin kaldırılmasını reddetmesi, iç huzursuzluğu kırmak için yapılan arabuluculuğu başarısızlığa uğrattı. Bu ret, bize Hamaney ve etrafındakilerin içerideki düşmanlarla yüzleşme yolunu seçtiklerini söylüyor. Bu ayrıca İran para biriminin çöküşünü protesto edenlere gönderilmiş, Velayet-i Fıkıh kurumunun izlediği yoldan geri dönmeyeceği anlamına gelen bir mesaj. Bu yolun sunduğu seçenekler, Merkez Bankası Başkanı veya diğer yetkililerin görevden alınması gibi bazı güncel hukuk işlemleri olacak. Resmin arka planında ise, İran rejiminin, özellikle 2009 seçimlerinde ikna ettiği kırsal kesimin yoksul insanları arasında hâlâ bir otorite olarak görülmesi bulunuyor. Bu seçimlerin sonuçlarına karşı çıkanların çoğunluğunu ise kentte yaşayan orta sınıfa mensup vatandaşlar oluşturuyor. Ancak rejime göre bu kesim, ‘kafir Batı’nın ajanları’ ve bu yüzden kırsal kesimin zaferi olan dini rejimi istemiyorlar. Bu nedenle, gösteriler ve protestolar gelişip örgütlenerek bilinçli bir yapı ortaya çıkarırsa, rejim, olayları kanlı bir çatışmaya sürüklemekten çekinmeyecektir.

4- Dış dünya: ABD, bu kez Irak’taki ambargo dönemi boyunca uluslararası fikir birliğinin aksine, İran’a karşı tek başına hareket ediyor gibi görünüyor. Batılı ticaret kurumlarını öyle veya böyle bir şekilde meşgul edecek Amerikan ekonomik ve politik mekanizmasının büyüklüğüne rağmen, Çin, Rusya ve Türkiye gibi üst düzey aktörler, yaptırımların İran rejimiyle olan çıkarları üzerindeki etkilerinden rahatsızlık duyuyorlar. Bu ülkeler ve ticari kurumların, uluslararası arenayı hegemonyası altına alan büyük gerginlik ortamında, İran’la maddi ve politik nedenlerle işbirliğini sürdürme yollarını arayacaklarına dair hiç şüphe yok. Elbette bu yaptırımların İran üzerinde etkisi olmayacağı anlamına gelmiyor. Bunun yerine Tahran’ın planlanan bir yaşam çizgisi olan birini bulacağı ve minimum düzeydeki oksijen tüpünü medyanın kopardığı yaygara ile artırması anlamına geliyor.

5- Bedel ödemeye hazır olmak: İran güçleri ve İran yanlısı milislerin İsrail’in şiddetli saldırılarına maruz kalma korkusuyla son dakikada Suriye’nin Golan Tepeleri sınırından yaklaşık 85 kilometre geriye çekilmek zorunda kalmalarıyla ilgili çok şey söylendi. Bu sorunun bir kısmı. Diğer kısmı ise, İran’ın, durumun kötüye gitmesi ve askeri çatışma noktasına ulaşması halinde, ABD’nin olası kayıpları konusunu etkilemiş olması. Tahran’ın, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidinin neden olduğu zararı kapatmaya çalıştığı doğru. Ancak bununla birlikte, henüz Irak ve Afganistan şokunu üstünden atamamış kamuoyunun ödemek zorunda kalacağı bir bedele sebep olacak olası çatışmaya hazırlık için İran güçlerinin Hürmüz Boğazı yakınlarında büyük bir tatbikat yapmaya itti.

Tüm bunlar ışığında, İran’a yönelik yaptırımların yeniden başlaması konusunda kesin hükümlerden kaçınılması ve dikkatli okumalar yapılması gerekiyor.