Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran yeni bir halk ayaklanmasının eşiğinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran’a yönelik yeni yaptırımlar, Tahran’a Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani’nin faaliyetlerini durdurma çağrısı olarak yorumlanabilir.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından nükleer anlaşmanın düzenlenmesi için tanınan süre önümüzdeki Mayıs ayının başında sona eriyor. Siyasi arena çalkantılı: Fransa, İngiltere ve Almanya Başkan Trump’ı memnun etmek için son haftalarda anlaşmadan geri çekilmemesi için ikna etme çalışmalarında geri adım atmaya başladı. Söz konusu ülkeler İran’ın balistik füzeler alanındaki faaliyetlerinin yanı sıra Suriye, Yemen ve Irak’taki bölgesel faaliyetlerini sınırlamayı da hedef alan yeni yaptırım planlarını açıkladı. İran için olay, ‘her zamanki durum’ olarak görünüyor. Yemen’de Husiler adı altında İran füzeleri Kasım Süleymani’nin emriyle düzenli olarak Suudi başkent Riyad’ı hedef alıyor. İran için ‘her zamanki durum’ yaklaşımı uzun süre devam edemez. Zira Avrupalı devletlerin yürüttüğü siyasi kampanya Tahran’a İran’ın nükleer anlaşma öncesi yaşadığı sorunları belki daha kötülerini tekrar yaşatma ihtimali olan Süleymani’nin askeri faaliyetlerini kısıtlaması için bir çağrı gibi duruyor.

Washington’un vereceği kararları bir kenara bırakalım; İran göreceli bir otokontrol göstermeli ve en azından görünürde sorumlu davranmalı. Ancak içeride birleşik cepheyi korumanın zor olduğunu söylemek mümkün. Nitekim eski itirazlar yeniden yükselecektir. Son gösteri dalgası durulmuş gibi dursa da İran’da düşük seviyeli bir halk itirazı söz konusu. Her ne kadar rejim, son protesto dalgasını önlemenin bir başarı olduğunu düşünse de bu, gösteriler bir kez daha ve güçlü bir şekilde ele alınmadan önce sadece bir zaman meselesidir. Amerika’nın anlaşmadan çekilmesi ya da onun yerine ek yaptırımlar uygulaması, yeni halk gösterilerinin fitilini ateşleyebilir.

Nükleer anlaşmanın sonrasında İran, yabancı yatırımcılar yoluyla 15 milyar dolardan fazla bir kazanım elde etti. Ancak bu, ekonomik yardıma aç bir halk için hiç yeterli değildir. Hele ki bu yatırımların büyük bir kısmının hala faaliyete geçirilmesi gerekiyorsa. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ekonomik kalkınmanın İranlı vatandaşların yaşam kalitesinde büyük bir iyileştirilmeye çevrilmesi gerektiğini anlarken Süleymani, tamamen farklı planlar kuruyor: O, İran vatandaşlarının nükleer anlaşmanın getirilerinden faydalanmasına izin vermeyi düşünmüyor. Aksine anlaşmadan sonra İran’ın elde ettiği parayı başka ülkelerdeki maceraları için harcayarak içten ve dıştan eleştirilere sebep oluyor.

İran’ın yayımladığı raporlara göre İran, Suriye’deki savaş için 2011 yılından bu yana yaklaşık 20 milyar dolar harcadı. Bu savaş İran’ı Devrim Muhafızları’ndan oraya çok sayıda asker göndermek, Afganistan ve Pakistan’dan Şii milisleri finanse etmek, Suriye ordusuna ve Hizbullah’a çok sayıda balistik füze, askeri teçhizat ve silah sağlamak zorunda bıraktı. Suriye’dek altyapı çalışmaları için yapılan yatırımlar ve Beşşar Esed rejimine yapılan mali yardımlar da cabası.

Kasım Süleymani tüm bunları Suriye rejimini kurtarmak için yaptı ve karşılığında İran hiçbir şey elde etmedi. Bunun için İran, yatırımları yoluyla getiri sağlamayı hedefliyor ve Suriye hükümeti ile bir dizi sivil anlaşma planı yapıyor. Ancak Suriye’deki rejim nispeten istikrar sağladı ve İran’ın Avrupa’ya daha fazla yönelmesine güvenmeden kendi kendini yeniden inşa etmeyi tercih etti. Dahası oradaki sivil ve ekonomik kaynaklar konusunda İran ve Rusya arasındaki rekabette Suriye kendisini Rusya Başkanı Vladimir Putin’e daha bağlı hissediyor. Zira İran’ın oradaki varlığı kazançtan ziyade yük olmaya başladı. Son zamanlarda Suriye Hükümeti’nin İran ile olan ekonomik işbirliğine engeller koyduğu gözlemlendi. Bundan maksat İran’ı mali kazanımlar sağlamaktan men etmektir. Ancak bu, İran’ın Suriye’deki yatırımlarını genişletme noktasında Süleymani’ye engel olamadı. Üstelik İran ekonomisinin iyileşmesi adına Suriye’ye verilen diğer milyonlara ek olarak savaş bittiğinde büyümeye devam etmesi bekleniyor.

İran’ın Yemen macerası, sonuç Suriye’dekine benzer olmayacaksa o kadar trajik olmayacaktır. İran, Yemen sahnesine kurulalı yıllar oldu. BM’nin 2015 raporları, İran’ın 2009 yılından bu yana Husilere silah taşıdığını belirtti. 2011 yılından beri de milyon dolarların akıtılması dâhil olmak üzere İran’ın Husilere olan yardımları artıyor. Trajik olan şu ki Yemen’deki savaşın üzerinden bunca yıl geçmişken İran’ın oradaki yatırımlarını aklamak için bir çözüm bulunamadı.

Mali yükümlülüklere ek olarak İran aynı zamanda ağır kan kayıpları yaşamıştır. Süleymani Yemen’deki Husiler, Suriye’deki Şii milisler ve Hizbullah savaşçıları arasında ölen binlercesinin yanı sıra şu ana kadar esaslı bir şekilde ‘vekil askerlerini’ feda etmiştir. Geçen yıl Kudüs Güçleri savaşçıları arasında ölenlerin sayısı arttı. İran’ın siyasi liderlerinin bir kısmı birçok paralel alanda artan zorluklar ışığında İranlıların hayatlarını kaybedeceğine yönelik endişelerini dile getiriyorlar. İran kendisini topraklarına dönük doğrudan bir gerginlikle karşı karşıya bulabilir.

Tahran’daki duruma dönecek olursak; birkaç aydır devam eden gösteriler, İran’ın bölgesel tahkimatı için ödediği ağır bedeli özümseyemeyen güvenlik yönetimi anlayışını değiştirmeyi başaramadı. Tüm bu zaman zarfında milli hazineden yüz milyonlarca dolar, askeri güçlerin inşası, Kudüs Güçleri’in faaliyetleri ve İran’a uygulanan yaptırımların artmasına sebep olması beklenen yüzeyden yüzeye füze programlarının geliştirilmesi için kullanılmaya devam ediyor.

Bu rakamlar İran’daki mevcut siyasi iklimin canını yakıyor. Nitekim böylesi faaliyetler İran’ın gözünden bir çarpışma olarak görülüyor. Bu milyonlar İran’ın dış siyaset mühendisi ve uygulayıcısı Kasım Süleymani’yi eylemleri Tahran’a ek yaptırımlar uygulayacak yeni bir anlaşmanın imzalanmasına sebep olacak bir figüre dönüştürecek. Şimdi geçtiğimiz sene başlayan uluslararası yatırımların itici gücünün aktif olarak azaldığını görmek çok kolay. Küresel mali sistem içerisindeki ve ek yaptırımların ayak sesleri ile bağlantılı olarak uluslararası şirketler arasındaki endişe sebebiyle bu yıkımın daha da ileri gitmesi bekleniyor.

İran, geçmişte yaşadığı türden bir uluslararası yalnızlaşma sebebiyle daha da artacak bankacılık sorunlarından çekmeye devam edecek.

Her halükârda İran, ister nükleer anlaşma isterse başka bir konuda Avrupa ile müzakere masasına dönmek zorunda. ‘İki Şahin’ Fransa ve İngiltere ile Almanya gibi Avrupa devletlerinin nispeten ılımlı olanları arasında yaşanan anlaşmazlıklardan aylar sonra İran’ın siyaseti ve onun talepleri karşısında birleşen bir Avrupa cephesi ortaya çıktı. Avrupa, Amerika’nın baskılarına rağmen nükleer anlaşmayı sürdürmeyi kabul ediyor. Ancak İran’ın Kasım Süleymani liderliğindeki askeri faaliyetlerinin görmezden gelinemeyeceğini tam olarak anlamış durumda. Ve bu, İran’a balistik füzeleri ve yıkıcı bölgesel faaliyetleri sebebiyle yeni yaptırımlar uygulanmasını isteyen Washington’da hâkim olan hava ile yan yana yürüyor.

Tüm bu görüşmelere katılan Amerikalı bir siyasetçinin bana söylediğine göre tüm tarafları kapsayan bu anlaşma olağandışı kapsamıyla önemli bir uyandırma çağrısı ve İran’ın çoğunluğunu sokaklara dökmek için bir fırsattır. Aynı zamanda reformist güçler ve Ruhani için de artan uluslararası çağrıların gölgesinde Süleymani’yi durdurmak ve yapacakları ile İran’ı tam bir yalnızlığa itmekten kurtarmak için bir imkân sağlar.