Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’a yönelik yaptırımlar ve Suudi Arabistan’ın geleceği | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Devletlerin geleceği, liderlerin karar ve vizyonlarına bağlıdır. Geçmişi seçen geçmişte kalır.

Geleceği seçen geleceğe ulaşır. Ortadoğu’da iki büyük proje bulunuyor:

İlki, geçmişe ait olan, her yönüyle geçmişi hâkim kılan, mezhepçiliği, vahşeti ve terörü getiren projedir.

Bu, İran’ın projesidir. Diğeri ise, geleceğe yönelik bir projedir.

Bu da yeni Suudi Arabistan’ın yani Kral Selman’ın ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın projesidir.

Bu yazının yayınlanmasından sonra ABD’nin İran’a yönelik sert yaptırımları yürürlüğe girecek.

Bu yaptırımlar, ABD’nin İran’a karşı yeni stratejisi içerisinde yer almaktadır.

Başkan Trump, Obama yönetimiyle İran rejimi arasında yapılan tarihteki en kötü anlaşmayı –ki bu, onun güzide ve doğru ifadesidir- iptal etmek suretiyle bu yaptırımları önceden duyurdu. Yaptırımların ilk aşaması, geçtiğimiz Ağustos ayının başında yürürlüğe girdi.

Şu anki yaptırımlar da ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Bu, yavaş yavaş fakat etkili bir şekilde İran rejimini, yurtiçinde ve yurtdışındaki bütün kollarını köşeye sıkıştıracak yaptırımlardır. Ayrıca bu yaptırımlar, ABD’nin ve dünyanın çıkarlarına hizmet etmektedir ve radikalizmi, terörü, yıkımı ve tahribatı yayan çağdaş otoriter rejimlere karşı koymaktadır.

Aynı zamanda bu yaptırımlar, Veliaht Prens yönetimindeki yeni Suudi Arabistan’ın inşa ettiği ve bütün dünyayı şaşırtan bir modele denk gelmektedir. Veliaht Prens, ekonomiyi gerçek anlamda çeşitli hale getiriyor, ülkenin kimliğini ve yüzünü yeniliyor, ülkeyi gelecek ufuklara ve meydan okumalara doğru taşıyor.

Veliaht Prens’in hayallerini sadece gökyüzü sınırlıyor. Prens’in vizyonu yayınlandı ve destek gören projeleri ilan edildi.

Vaatleri ve başarıları gerçekleştirmeyi garantileyen sürekli yenilenmeyle ve büyük bir esneklikle birlikte Veliaht’ın başarıları, rakamlarda ve günlük haberlerde gündeme gelmektedir.

Bazı Avrupa devletleriyle ve Trump karşıtı çoğu Batı liberal sol medyayla ilişkilerde bu iki zıt modele ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın Cemal Kaşıkçı meselesinde belirttiği gibi psikolojik rahatsızlığa dikkat çekmek önemlidir.

Suudi Arabistan, Kaşıkçı meselesini ciddi bir şekilde ele aldı ve en büyük adli standartlara göre olaya karışanları tutuklayarak başsavcılığa teslim etti.

Suudi Arabistan, yasalara ve tüzüklere göre tutukluları cezalandıracağını ve sonuçları dünyaya duyuracağını açıkladı. Yeni Suudi Arabistan, İran’ın açık bir şekilde benimsediği milyonları öldürmeye dayalı yöntemiyle ve sabit politikasıyla nasıl kıyaslanabilir? Zira Irak, Suriye ve Yemen’de 2018’de ve geçmiş yıllarda ölenlerin sayısı yüz binlere ulaştı.

Amin Maalouf ve diğerlerinin ifade ettiği gibi İran ideolojisi, 40 yıldır devam eden kararlar, politikalar ve stratejilerle birlikte fikri, siyasi, iktisadi, kültürel ve sosyal bir sistem çerçevesinde etnik, köktenci, vahşet ve terör gibi bütün katil kimlikleri benimsiyor.

Tahran rejimine bağlı milislerin İran ve Arap halklarından öldürdüklerinin sayısı milyonlara ulaştı. İran, kendisine göre vatanın topraktan değil de düşünceden ibaret olmasından dolayı bu milisleri kurdu. İran, sınırları ve ülkeleri tanımayan, uluslararası kanunları ve devletlerin egemenliğini bilmeyen yayılmacı bir rejimdir. İran rejimi, 4 Arap ülkesinin başkentlerini işgal etmekle gurur duyuyor.

Buna karşılık Suudi Arabistan, bölgedeki istikrarın en büyük destekçisidir ve uluslararası kanunların en güçlü koruyucusudur. Suudi Arabistan, ülkelerin politikasına saygı gösteriyor ve ülkelere yönelik dış müdahaleleri reddediyor. Yeni Suudi Arabistan, uluslararası kanunları desteklemek ve kendi çıkarlarının yanı sıra ülkelerin, Arap halklarının ve dünyanın çıkarlarını korumak için maddi ve manevi tüm gücünü kullandı.

Sadece bunlarla sınırlı değil. Yeni Suudi Arabistan, İran’la yapılan kötü nükleer anlaşmaya karşı dünyanın ve Obama yönetiminin karşısında yer aldı. Nükleer ittifak, krizleri çözmeyip aksine derinleştiren bir anlaşmadır. Aynı şekilde Suudi Arabistan, Arap ülkelerinde meydana gelen radikal baharın karşısında durdu. Bu bahar, ülkeleri asırlarca geriye götürdü.

Solcu, milliyetçi ve fundamentalist düşünceleri benimseyenlerin; tutumlarından vazgeçmeleri, kendilerini gözden geçirmeleri ya da eleştirileri kabul etmeleri çok zordur.

Bunun için onlar, şiddete ve zıtlığa mahkûmdur. Son zamanlarda bölgedeki krizleri nasıl ele aldıklarını izlemek yeterlidir. Zira onlar, istediklerini engelleyip istemediklerini büyütüyorlar. Yoksa zehirli gazlarla ve kara, deniz ve hava gibi silahlı güçlerle yüz binleri öldüren İran’a bağlı Esed rejiminin vahşetini henüz aydınlatılmamış gizemli bir hadiseyle kim kıyaslar!

Onlara göre vatanın anlamı, sadece ideolojiden ibarettir. Onlara göre vatan; sınırları, egemenliği ve bağımsızlığı olan modern ve ulusal bir devlet değildir.

İdeoloji, kendi halkı içerisinde doğmuştur. Fransız düşünür Michel Foucault’nun Humeyni ve değersiz Arap solunun tarafını tutmasından bu yana solcular; Che Guevara ve Fidel Castro’ya benzeyen sakallı ve sarıklı isyancı Humeyni’yi benimseyip 40 yıldır devam eden suçlara ve yıkıma rağmen bu anın üstesinden gelemediği sürece ideoloji; aklı, mantığı ve gerçeği yok etmektedir.

Suudi Arabistan Veliaht Prens’in inşa ettiği yeni model, sadece modern ulusal devlet sıfatıyla değil, aynı zamanda gelecek ifade eden bir sıfatla vatan düşüncesine yeni bir yorum getirmektedir. Nitekim Suudi Arabistan devleti, 1930’larda ilan edildiğinden beri modern ulus devlet içerisinde yer aldı. Bu eşsiz yorum, eğilimi, vizyonu ve iradeyi açıklamaktadır.

Bunun için vatan; halk, gençler ve gelecek nesillerdir. Vatan, şu an gayret gösteren halktır, tutkulu ve ciddi bir şekilde çalışan gençlerdir, bilgili ve kararlı yöneticilerdir, sırası geldiğinde sancağı taşımak ve yürüyüşe devam etmek için hazırlanmaları gereken gelecek nesildir.

Fakat bu, geçmişi inkâr etmek ya da küçümsemek midir?

Elbette hayır.

Suudi Arabistan Veliaht Prens’in vizyonunu inceleyenler, bu vizyonda geçmişin sağlam bir şekilde yer aldığını görürler. Bu vizyonda köklü bir geçmiş, büyük başarılar, hem liderlerden hem de halktan eski kurucular, medeniyet mirası, kültürel ve toplumsal çeşitlilik, tolerans ve birlikte yaşama düşüncesi, bölgeye ve dünyaya barışı ve güveni yaymak, yanlışları ve hataları aşmak, cesur kararlar ve önemli fikirler vardır.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, halkı için geleceği temsil etmektedir.

Yüzde 70’den fazlasını gençlerin oluşturduğu halk, abartısız bir şekilde genciyle yaşlısıyla veliaht prensin arkasından gitmektedir. Çünkü halk, devletlerin hırslı kurucularının, inşa edenler, hayal kuranlar, çalışanlar ve başaranlar olduğunu biliyor.

Elbette vatan, hatırlamak, öğrenmek ve övmektir. Fakat vatan, bundan da öte gelecek inşa etmektir.

Karşılaştırma, akla düşünme fırsatı verdiğinden dolayı çoğunlukla faydalı ve yararlıdır. Yukarıda bahsedilen iki modelin karşılaştırılmasında sonuçlar bellidir. Yine karşılaştırma yapmak, ideolojik eğilimleri deşifre eder, mantıklı tutumları ve dengeli gerçeği pekiştirir.

Sonuç olarak bundan 100 yıl önce Ocak 1919’da Max Weber, “Vatan, ataların değil, halkın toprağıdır” ifadelerini kullanmıştır.