Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’da rejimin düşmesi bizim için ideal olanı mı? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Başlamadan şunu söylememek gerek; bu analiz İranlı Ayetullah rejimi kesinlikle yıkılacak anlamına gelmez. Gerçek şu ki Tahran rejimi, kurumları ve yapısı itibariyle güçlü ve protestolarla ortadan kaldırılması zor bir ihtimaldir. Bununla birlikte 2009 yılında olduğu gibi kendiliğinden ve sürpriz şekilde gelişen halk ayaklanması, İran’da ileriki dönemlerde makro veya mikro düzeyde değişimin gerçekleşmesi için umutları yeşertmiştir.

Bölgeye olan etkisinden bahsetmeden önce, halk ayaklanmasının İran ve rejimi üzerindeki etkisini araştırmamızda yarar var. Zira her ikisinde de oluşabilecek bir değişiklik bizi de etkiler. Burada birkaç ihtimal var; ilki, 8 yıl önce olduğu gibi rejimin protestoları baskıyla bastırmasıdır. Bunun için yine cep telefonu kameraları önünde silahsız protestocuları öldürmekten de çekinmeyecektir. İkincisi, rejimin sokak protestolarına baskı uygulamakla birlikte Ruhani hükümetinin düşürülmesi gibi bazı tavizler vermesidir. Üçüncü ihtimal ise protestoların hem hacim hem de şiddet açısından büyüyerek rejim içi rakip güçlerin, örneğin Devrim Muhafızları ve ordunun kontrolü ele almak için kullanılmasıdır. Dördüncü ve gerçekleşmesi zor olan ihtimal de rejimin yıkılması, Suriye ve Libya benzeri bir durumla yüz yüze olmamızdır.

Her halükarda İran’daki protestolar rejime zarar verdiği gibi İranlıların çoğunun ve dünyanın bu ülkeye olan güvenini sarsmaktadır. Şurası açık ki önümüzdeki günlerde protestoları bastırabilse dahi İran rejimi kendini nefsi muhasebeden geçirmeye muhtaçtır. Hükümetin vatandaşları dinlemesi gerektiğini vurgulayan Ruhani’nin konuşması da bu yöndeydi. Üçüncü ve dördüncü ihtimallerde bir tarafın kontrolü ele alması veya rejimin yıkılması durumunda ise bunun etkileri İran’ı aşarak tüm bölgeyi etkileyecektir.

Rejimin tamamen yıkılması bize, yani bölge ülkelerine ve özellikle Arap ülkelerine göre ideal olan değil. Rejimin politikalarını değiştirerek saldırgan politikalarından vazgeçmesidir. Bu düşünce başta garipsenebilir ama yıkımdan muzdarip olan bölge yeni bir kaosu, yeni bir iç savaşı ve milyonlarca mülteciyi tolere etmeyecektir. İdeal olanı halk ayaklanmasının İran politikalarını değiştirerek dış operasyonlarını durdurmaya ve yüzünü içteki gelişmeye çevirmesidir. Bu teorinin en büyük handikabı Tahran rejiminin kendi kendini değiştirecek mekanizmalardan yoksun ve sivil olmayan bir yönetim oluşu. Hatta Tahran yönetiminin güvenlikçi ve dinci, yani dini-faşist bir rejim olduğunu dahi söyleyebiliriz. İran rejiminin en büyük sorunu dünyaya bakış açısını, düşüncesini ve algılayışını değiştirmekten yoksun oluşudur. Bu sorun da şu anda protestoların kendisini tehdit etmesi nedeniyle sürekli toplantılar halinde olan yüksek düzey yönetimin ele alması gereken noktadır. İran rejimi krizi anlar ve ders çıkarırsa ayakta kalmayı başarabilir. Ama işi inada bindirir ve protestocularla kurşun ve baskıyla yüzleşmeye karar verirse, hatta bazılarını kurban ederse, gelecekte daha büyük protestolarla karşılaşacağını bilmelidir. Devrim Muhafızları’nın liderlerinin yanı sıra en üst düzey dini liderlerin cumhuriyeti üfürerek bölgesel imparatorluk haline getirebileceklerine, bu imparatorluğun uluslararası güçlerle rekabet ederek Orta Doğu’daki çıkarlarını tehdit edebileceğine, Suudi Arabistan ve İsrail’i kuşatıp bölge ülkelerini coğrafik olarak işgal edebileceğine dair açıkça görülen bir egoları var. Açıkça bu sınırlarını anlamayan, halkı dünyanın en yoksulları arasında yer alan, ekonomisi bölge ekonomileri arasında zayıf sayılan kibirli insanların tipik düşünce tarzıdır.