Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’ın askeri saldırısının sonrası | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Mayıs ayında Suudi Veliahdı Muhammed bin Selman:” İran rejiminin önemli bir hedefi olduğumuzu biliyoruz. Müslümanların kıblesine erişim, İran rejiminin temel hedefidir. Savaş bize, yani Suudi Arabistan’a, gelene kadar bekleyemeyiz, ancak savaşı İran’da yapmaya çalışacağız, Suudi Arabistan’da değil” açıklamasında bulundu. Bu, halka, izleyicilere ya da dinleyicilere yönelik bir mesaj değildi, tam tersine, İran rejimi ve uluslararası topluluğa açık ve net bir mesajdı;

Tahran bölgedeki bozguncu projesine devam ederse, onlarla olan çatışma gelecek ve bu çatışma İran’ın ve milislerinin kendi alanlarında olacak. İran, Yemen’deki vekili aracılığıyla, Suudi Arabistan’ın başkentine bir füze attığı an, yeni Suudi stratejisini ilan etmenin belirleyici anıydı.

Aslında geçen Cumartesi günü İran’ın balistik füzeyi atmasıyla başlatılmayan bu strateji, uzun süren bir hazırlığın meyvesiydi ve Selman Bin Abdülaziz’in Ocak 2015’te ülkesinde iktidara gelmesiyle başlamıştı.

Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus var; Suudi Arabistan’ın dış politikası hala temeli saydığı aynı prensiplere dayanmaktadır; ancak, konjonktürün şu aşamada değişmesi ve İran’ın saldırgan tutumuna karşı uluslararası toplumun tepkisini beklemenin mümkün olmaması dış politikada kullanılan araçların değişmesini gerektirdi.

İran’ın nüfuz genişlemesi, 1979 yılı Humeyni devriminden beri ilk defa bu denli gelişmiştir ve bu nüfuzu durduracak stratejinin kurulma zamanı çoktan gelip geçmiştir bile.

İran’ın bölgedeki projesine karşı Suudi dış politikasının tamamen yeni bir strateji üretmesi için yeniden konumlandırma aşamasına girdiğini söylemek mümkündür. İran, Suudi şehirleri hedef alarak füze attığında hiç kimse Suudi Arabistan’ın seyirci kalmasını beklememeli.

Suudi Arabistan’ın İran’a karşı koyma politikasını olayları tırmandırma olarak yorumlayanlar da ortaya çıktı, bu kişileri anlamakta güçlük çekiyorum. Bu kişiler İran’ın Suudi Arabistan topraklarına karşı saldırırken Riyad’ın susmasını ve görmemezlikten gelmesini mi bekliyorlardı?!

İran’ın nüfuzunu çevreleme stratejisine dayanan bir projeyi Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından ortaya atılmış ve Suudi Arabistan, İran’ın projesine karşı koyan bu projeyi uygulamaya konmasında Arap Dünyası ve bölgenin liderliğini yapmaktadır. Dolayısıyla, Veliaht Riyad’a balistik füzenin fırlatılmasını askeri saldırganlık olarak tanımlaması da kendisinin çekinmeden ve süresi bitmiş diplomatik dil kullanmadan konuştuğunun göstergesidir.

Şurası bir gerçek ki, eğer bir komşu düşman dili kullanmaktan öte, bir de düşmanlığını fiiliyatta, kendisi veya vekilleri aracılığıyla, uygularsa burada diplomasi kullanmanın faydası olmayacağı açıktır. Vekillerden kastımız, Yemen’deki Husiler veya Lübnan’daki Hizbullah partisi kastediliyor, aslında, Hizbullah’ın önümüzdeki dönemde de konumunu gözden geçirmesini tavsiye ederiz, zira Suudi Arabistan’a yaptığı saldırganlıklar es geçilmeyecektir.

Ocak ayında Suudi Arabistan veliahdı yaptığı bir açıklamada bölgede üç hastalığın olduğunu, bu hastalıkların ‘sınır ötesi ideolojiler’, ‘istikrarsızlık’ ve ‘terör’ olduğunu, ve İran’ın bu üç hastalığın temsilcisi olduğunu da ilave etti. İran’ın dışlayıcı ideolojisini ihraç etmede daha ısrarcı olduğunu, terörle daha içli dışlı olduğunu ve diğer ülkelerin hakimiyet alanlarına müdahale ettiğini dünya her geçen günde daha emin olmaktadır.

Tahran rejiminin, durumları benzeri görülmemiş düzeye tırmandırması üzerine, kendini, saldırganlığının hesabını soracak Suudi –Amerikan ittifakının hedefinde bulacaktır ve bu sefer ki hesaplaşma politik olmakla yetinmeyecek ve askeri olacaktır. ABD yönetimi İran’a karşı yeni Suudi stratejisini destekliyor ve Beyaz Saray’ın İran’ın Körfez ve Hürmüz Boğazı’ndaki hava ve deniz provokasyonlarına Amerikan liderlerine daha fazla yetki vermesi bekleniyor.

Birleşmiş Milletler ABD’nin Büyükelçisi İran’ın Suudi topraklarına balistik füzeyle saldırmasına cevaben Salı günü yaptığı açıklamasında ülkesinin «İran rejimi tarafından bu ciddi uluslararası hukuk ihlallerini göz ardı etmeyeceğini» vurgulamıştır. Tüm bu gelişmeler, İran’ın tüm olasılıklara açık olduğunu göstermektedir, bu da Tahran’ın hiçbir zaman yüz yüze gelmediği bir durumdur. Gözlemciler Tahran yönetiminin, ülkeyi sarsacak ve tehdit edecek bir tavırla yüz yüze gelmesi halinde, istese de istemese de geri çekileceğinde hem fikirdir.

Henry Kissinger, “Yeni Dünya Düzeni” adlı kitabında “Tarih, stratejik laubaliliği er ya da geç cezalandırır” diyor.

İran, son otuz yıl boyunca bölgeyi tahrip ediyor ve daha fazla sabredilmesi mümkün olmayan saldırgan tutumundan dolayı Tahran’ı cezalandırma vakti çoktan geldi de geçiyor bile…