Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’ın bölgedeki önceliği; ‘Hizbullah’ | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Fox News” TV kanalı, 19 Ekim Cuma günü, ABD ve Batı istihbarat kaynaklarından naklen bir rapor yayınladı.

Raporda, İran’ın Lübnan’daki Hizbullah’a gelişmiş silahlar gönderdiği, bunlar arasında güdümsüz füzeleri hassas güdümlü füzelere dönüştürmek için kullanılan “GPS” sistemlerin de olduğu bildirildi.

Amerikan Haber kanalının verdiği bilgiye göre, İran Fars Air Qeshm havayolu şirketine ait bir adet Boeing 747, Salı günü Tahran’dan ayrıldı, Şam havaalanına indikten sonra Beyrut’a geldi.

Uçak, Çarşamba günü Doha’ya gitmek üzere Beyrut’tan ayrıldı ve Perşembe günü Tahran’a döndü.

Lübnan ve İran, geçtiğimiz ay aynı haber kanalının yayınladığı benzer bir raporu yalanlamıştı. Raporda, iki İran uçağının, İran’ın Lübnan’daki silah fabrikasına, hassas güdümlü silahların üretimi için parçalar taşıdığından bahsedilmişti. İki ülke de, Beyrut’a uçakların boş olarak indiğini, ardından Doha’ya canlı hayvan taşıdığını söylediler. Tahran, o dönem, söz konusu raporu, düşmanları tarafından ülkesine karşı yürütülen psikolojik savaşın bir parçası olarak görmüştü.
Bu raporlar, İran’ın Ortadoğu’daki müttefiklerine silah taşımak için yeni yöntemler bulma girişimlerinden ve İran’ın Lübnan, Suriye ve Yemen’de silah fabrikası çalıştırdığından bahseden diğer Batı istihbarat bilgileriyle kesişiyor.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 27 Eylül’de BM Genel Kurulu’na yaptığı konuşmada, Beyrut’taki Refik Hariri Uluslararası Havalimanı yakınında Hizbullah roket üretim tesislerinin varlığına ilişkin bilgiler aktarmıştı, yine bu bilgiler söz konusu raporla kesişmektedir.

Bu bilgiler neye delalet ediyor ve Lübnan için ne anlama geliyor?

Rusya İsrail’e, İran ve müttefiklerinin Suriye’deki askeri nüfuzunu genişletmesine izin vermeyeceğine dair söz vermişti. Yukarıdaki bilgilere baktığımızda Rusya’nın verdiği sözleri tutma konusunda kararlı olduğu görülüyor.

Raporlardaki bilgiler ilk olarak buna delalet ediyor. Bundan olsa gerek, İran, Hizbullah’a silah transfer etmek için, Suriye koridoru dışındaki alternatiflere bakmaktadır. Rusya’nın Suriye’deki S-300 uçaksavar füze sistemini konuşlandırması, yalnızca İsrail’in hava trafiğini kısıtlamakla kalmıyor, aynı zamanda Rus müttefiki ile daha fazla sorun yaşamamaya çalışan İran’a da mesaj niteliği taşıyor. Burada hemen şu soru akla geliyor, Bu uçaklar Şam havaalanına nasıl indi ve Rusya’dan habersiz nasıl ayrıldı? Bu raporlar ikinci olarak, Rusya ve İran’ın gündemlerinin, Suriye konusunda farklı olduğuna da delalet etmektedir.

Rus politikalarını çizenler, Moskova’nın Suriye’deki ilk hedefinin, Esed rejimini korumak olduğunu düşünüyorlar. Buna karşılık, yaşanan tecrübeler göstermektedir ki, geçmişte Lübnan ve Irak, bugün ise Suriye ve Yemen’de olduğu gibi, İran, devletlerin zayıf olmasının neden olduğu boşluğu doldurarak, bölgedeki nüfuzunu genişletmeyi başarmıştır.

Bu nedenle, güçlü bir Suriye devletinin kurulamaması, İran’ın çıkarınadır. Belki de bunun en büyük delili, Kullanışlı Suriye/ Suriyyetü’l-Müfide ifadesinin dolaşıma sokulmuş olması ve İran’ın, Hizbullah’ın sosyal, politik ve askeri deneyimlerini Suriye’de tekrar etme girişimleridir.

Söz konusu rapor üçüncü olarak şuna delalet etmektedir; Lübnan, İran’ın bölgedeki en üst jeostratejik önceliğidir.

Yani İran’ın Lübnan’dan tutunması için adeta onun can damarı olan Suriye ya da Beşşar Esed rejimi değildir.

İran’ın Suriye ile ilgilenme nedenleri hakkında çok şeyler yazılıp çizildi. Tahran’dan Irak’a, Suriye’ye ve Lübnan’a oradan da Avrupa’ya uzanacak bir İslami gaz hattından bahsedildi.

İslam Cumhuriyeti’nin müttefikine olan bağlılığından söz edildi, zira belki de Arap dünyasındaki tek müttefiki Suriye’dir.

İki ülkenin de ortak düşmanın İsrail olmasına, ya da ikisi arasındaki ortak mezhepsel kimliğe dikkat çekildi. Bu analizlerin sıhhatli olup olmaması bir yana, İran’ın bölgedeki önceliği, Hizbullah ve onun konuşlandığı Lübnan’dır.

Hizbullah’ı 40 yıldır başarılı bir şekilde kullanmakta ve bunu devam ettirmek istemektedir. Askeri olarak onu güçlenmeye devam ederek, Lübnan ve Lübnan dışındaki politik ve güvenlik rolünü sürdürmek istemektedir.

Rapor dördüncü olarak, Hizbullah’ın gücünün hangi seviyeye ulaştığını göstermektedir.

Güney Lübnan Cephesi’ndeki bir bölükten, İran Devrim Muhafızları için öngörülen rolleri üstlenmiş bir orduya dönüşmüştür. Zira Suriye’de savaşıyor, Irakta milisler kurdu ve onlara eğitim veriyor, Yemen’deki Husi milislerine doğrudan destek veriyor, Körfez ülkeleri ve bölgedeki diğer yerel Şii topluluklarını, kendi rejimlerine ve toplumun diğer bileşenlerine karşı kışkırtıyor, Hatta denilebilir ki Parti, bölgedeki İran üstünlüğünün aracı haline geldi.

Burada cevabı merak edilen soru şudur: İsrail kendisine komşu bu gücün büyümesine neden ve nasıl izin verdi? İsrail’in kibirliliğinden midir yoksa İsrail’in kendi sınırları içinde, sürekli mücadele edeceği sınırlı bir düşmanın varlığını istemesinden mi kaynaklanıyor?

Son olarak rapor, yerel partilerin, güçlü/egemen bakanlıklar elde etmek için savaştığı bir dönemde, Lübnan devletinin çöküşünün ve toprakları üzerinde egemenlik kaybının hangi seviyelere ulaştığını göstermektedir. Hangi egemenlikten bahsediyorlar?

Zira İran, Hizbullah aracılığıyla, Lübnan’ın tüm kara, hava ve deniz geçişlerini kontrol ediyor ve Lübnan askeri olarak tamamen çökmüş durumdadır!

İran ve araçlarına yönelik gelecek yaptırımlara ek olarak Lübnan, ABD senatosunun önüne gelecek olan ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını öngören bir yasa tasarısı ile karşı karşıya bulunuyor.

Cumhuriyetçi Senatör Adam Kensinger ve Demokrat Tom Suwesen bu tasarıyı hazırladı.

Bu tasarı her şeyden önce, Ulusal İstihbarat Direktörü Dan Coats’den “Hizbullah’ın füze üretim tesislerinin ciddiyetini ve bölgenin güvenliğini ne kadar tehdit ettiğini ve partinin silah teslim etmek için nasıl hareket ettiğini, Kitle imha niteliği taşıyan silahları Lübnan’a ne şekilde taşıdığını” gösteren bir raporu 90 günde bir Senato’ya sunmasını istiyor.

Tasarı İkinci olarak, Lübnan hükümet kurumlarının Hizbullah ve onun liderleriyle ne ölçüde bağlantılı olduğunun ortaya konmasını, şayet böyle bir durum söz konusu ise bağlantıların kesilmesi yönünde adımlar atılmasını öngörüyor.

Lübnanlı bankacılık sistemi daha önce bunu yapmıştı. Tasarı metni henüz Lübnan hükümetine yaptırım uygulamayı öngörmemekle birlikte, içerikte her an değişikler yapılabilir.

Ayrıca, ABD yönetiminde bazı çabalar göze çarpıyor. Ulusal güvenlik danışmanı John Bolton’un inisiyatifinde, İran’ın -özellikle de Suriye içinde- askeri olarak vurulması için bazı yetkililerin atanabileceğine dair bilgiler bulunmaktadır. Burada Trump, Demokratlardan Savunma Bakanı James Mattis’in İran meselesinde yeterince sert tutum takınmağını düşünüyor. Aynı şey kendi atadığı BM Daimi Büyükelçisi Nikki Haley için de geçerli.

Kısacası, ABD’nin şahin kanadında, İran’ın aygıtlarına, özellikle de Hizbullah’a karşı daha sert ve etkili bir politika oluşturmaya ve onunla bağ kurup işbirliği yapan herkesi suçlu ilan edip cezalandırmaya yönelik açık bir eğilim var.

Lübnan hükümeti bunların en başında yer alabilir. Lübnan’ı hangi süreç bekliyor? İran üzerindeki tüm baskılara rağmen, kendi gündemini yine kendisi belirliyor.

Bu durum, sert diplomasi ve yaptırım politikasının işe yaramadığı ve diğer seçeneklerin masaya gelebileceği anlamına mı geliyor?