Geçen ay içinde Tahran’da Velayet-i Fakih rejiminin içişlerini ve politik atmosferini etkileyen iki önemli olaya tanık olduk. İlki, bugünkü kalkınmayı ve ilerlemeyi beş yıl daha sürdürmek isteyen Çin Halk Komünist Partisi’nin (CPC) 19. Ulusal Kongresi toplantısında başkan Xi Jinping’i beş yıl daha seçmesi.
İkincisi ise, yetmiş yıl boyunca Batı Kapitalizmine düşmanlık bileyen, Rusya’yı feodal devletten büyük sanayi devletine dönüştüren ve 1991 yılında aniden çöken Bolşevik Devrimi’nin yüzüncü yıl kutlamaları oldu.
İlk olayla ilgili olarak, Rafsancani, Rezai ve diğerleri gibi Velayet-i Fakih Devletinin takipçileri, Çin’de yaşanan yeni gelişmeleri memnuniyetle karşıladılar. Bu gelişmeler, onların uzun süre siyasi hayatta kalmalarını sağlayan kapalı bir politik siyasal sistem olarak bir model sunarken, yılda yüzde 10 ila 15 arasında yeni ekonomik büyüme sayfaları açıyor.
Bu tarz Velayet-i Fakih devlet adamlarına göre, İran, Çin tarzını benimsemeyerek, İran’da demir yumruk politikasını uygulamakla arzulanan ekonomik büyümeyi hızlandırmak için bir model benimsemeli.
İran’da pragmatist sayılan bu akımları savunan din-devlet adamlarının (Ruhânilerin) vizyonuna göre, Çin tarzı yönetimi İran rejimi için güçlü sabiteler, yok edilmesi zor olan kökler ve siyasi garanti ile devam etmesine olanak verirken, aynı zamanda İran halkının taleplerinin bazılarını karşılayan bazı ekonomik büyüme olanakları tanıyor.
İkinci olaya gelince, Velayet-i Fakih rejimine mensup düşünür ve politikacıların çoğu, ister halen mollalar rejimiyle çalışmayı sürdüren Rafsancani dönemi Tarım Bakanı İsa Kalanteri, ‘İran Diplomasisi’ sitesinin sahibi Sadık Harazi, Nükleer Enerji Ajansı Başkanı Ali Ekber Salihi, Sadık Zeybakelam ve Muhammed Nuri ve diğerleri, ister İran’da hakim sınıflardan değişik dönemlerde ayrılanlar, Perestroyka ve Glasnost türü Sovyetlerin son lideri Gorbaçov’un 90’lı yıllarda uyguladığı ve Sovyetlerin çöküşüne yol açan ekonomik reform ve politik açılımı kopyalayarak kullanıma sokmanın hata olacağını ve İran’a fayda getirmeyeceğine inanıyor.
İran’ın muhtelif yerlerinde katıldığım seminer ve toplantılarda, İranlı entelektüeller, eski Sovyetler Birliği dönemi reformların Velayet-i Fakih devletinin tüm kurumlarıyla çökmesine neden olacağı ve bu çöküşün İran’la sınırlı kalmayıp, İran’a bağımlı özellikle Ortadoğu’daki kurumlara da sirayet edeceği konusunda uyardı.
Ancak bu geniş uyarı kampanyasına rağmen, çoğu entelektüel İran’ın mevcut siyasi ikliminin, Rusya’nın 1991 Büyük Bunalım gününün arifesinde yaşadığı tarihsel evre ile aynı olduğunu kabul ediyorlar.
İran’ın şu andaki durumu Gorbaçov dönemi Sovyetler Birliği’nin son günlerine çok benziyor. İran entelektüelleri, Sovyet rejiminin askeri gücüne, güvenliğine, nükleer bombalarına, doğal ve insan kaynaklarına, siyasi deneyimine, diplomatik becerisine rağmen devlet sisteminin bir anda buharlaştığını ve Sovyetler Birliği’nin tarihe geçtiğine işaret ediyor.
İran medyası ülkenin siyasi ve askeri gücünün doruğunda olduğunu söylese de, İran şu anda aynı deneyimi yaşıyor; İran’daki güçlü göstergeler devletin bünyesinde yaygın idari yolsuzluğa, tüm insani ve ilahi değerlerin ezici bir manevi düşüşüne işaret ediyor. Bir tek Tahran’da 1 milyondan fazla hayat kadını yoksulluğun etkisiyle vücutlarını satılığa çıkarıyor.
Bu göstergeler, muhalefet ya da farklı uluslardan ayrılıkçıların ya da ABD’deki yeni muhafazakarların tespitleri değil, İranlı entelektüellerin, siyasi figürlerin ve aydınlarının ağzından gelmektedir.
İran’da Gorbaçov dönemi Sovyetler Birliği ve İran arasında karşılaştırma tartışmaları yapılmadan önce, İran entelektüelleri arasında ülkenin “Balkanlaşması” hakkında tartışmalar yapılıyordu, zira, Ahvaz Arapları, Beluçlar, Kürtler, Azeriler ve Türkmenler Tahran merkezi hükümeti tarafından uygulanan ve hayatın tüm alanlarını kapsayan keyfi baskı ve marjinalleştirme politikalarından şikayet ediyor.
İran bugün, Fars olmayan uluslarla ilgili büyük zorluklarla karşı karşıya bulunuyor. Haksızlık tüm sınırları aşmış ve huzurlu birliktelik tamamen ortadan kalkmıştır. Velayet-i Fakih rejimi “güçlü pençe sahiplerinin daha çok kazandığı” orman yasasını dayatmıştır.
Velayet-i Fakih rejimi tarafından çeşitli milletlere ve İran toplumunun tüm unsurlarına karşı uygulanan bu agresif politika karşısında bu milletlerin halkı, molla ideolojisini ortadan kaldırmak için dayanışma ruhunu ve birlikteliği harekete geçirmekten başka seçeneğe sahip değildir. İranlı olmayan halklar arasındaki yükselen milliyetçi his, solcu, sağcı, İran içi veya dışı, liberal veya istihbaratçı olsun, tüm Fars politik çevreleri arasında bir panik yarattı, ve tümü İran’da ezilen halkların isteklerine karşı duruş sergiledi.
İster Şah yanlısı olsun, ister milliyetçi, ister dini ister solcu, Fars tandanslı politik akımlar Velayet-i Fakih rejimini, ayrılıkçı akımlara karşı duracak tek sistem olduğu bahanesiyle, savunmaya başladı. Bu akımlar, eşitlikçi, ayrımcılığa karşı haklarını arayan devrimci milliyetçi hareketlenmelere karşı ‘Vatan haini’, ‘Ayrılıkçılar’ ve ‘hainler’ gibi hazır paket suçlamalarda bulunuyor.
Bu durum, İran siyasi haritasında iki saftan oluşan yeni bir düzeni ortaya çıkardı:
İlki, İran’da ezilen halkların arzularına karşı savaşmak için rejimin yanında saf tutan solcu, milliyetçi ve dini tüm siyasi yelpaze, ikincisi ise, Velayet-i Fakih devletini yıkmak, etnik ve dini azınlıkların haklarına saygılı çoğulcu siyasi sistemi kurmak, İktidarın merkeziyetçiliğini ve tekelini ortadan kaldırmak ve milletlerin haklarını tanıyan ve federal sistemin temellerini kurmak ve civar ülkelerle barış içinde yaşamak amacıyla Arap, Kürt, Azeri, Türkmen, Beluş, Lorlar v.s. gibi İran’da bulunan milletlerin tümünden aktivistler ile Halkın Mücahitleri ve İran Demokratik Cephesi gibi bu milletlerin haklarını tanıyan İranlı kuruluşların oluşturduğu topluluk.
İranlı halklar zamanında Humeyni’ye güvenmiş, fakat Humeyni bu siyasi güvene ihanet etmiştir, bu denemden sonra Fars olmayan milletlerin hiç biri Velayet-i Fakih rejimine karşı bir devrimde bir kişiye bağlanmayı düşünmemektedir. Bunun yerine, değişik milletlerden aktivistler Velayet-i Fakih rejiminin yıkılması için, toplu ve koordineli çalışmayı yeğliyorlar.
Velayet-i Fakih rejimi ile uzun süren bir çatışma tecrübesinin ardından, tüm İranlılar, özellikle Farslar, muhalefetin genişlemesi ve bir cephedeki çok uluslu aktivistler de dahil tüm muhaliflerin birleşmesi dışında, diktatörlüğün İran’da devrilmesinin mümkün olmadığını fark etti; Geçtiğimiz hafta Almanya’nın, Köln kentinde İran Demokratlar Konseyi kuruldu.
Bu konsey, gerçek demokrasiyi isteyen ve İran’daki Velayet-i Fakih sisteminden kurtulmak isteyen herkesi bir araya getirmekte ve bir yandan Fars muhalefetinin, diğer yandan da farklı milletlerden halklara arasında iki yıl süren istişarelerden sonra ilan edildi. Konsey, vakti gelince ilan edilecek bir dizi adımı alacak, Konsey kapılarını, İran’da radikal değişikliğe inanan ve Velayeti- Fakih yönetiminin devrilmesine inanan herhangi bir partiye veya organizasyona açık bıraktı.