Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’ın nükleer anlaşması… Obama’nın geride bıraktığı kaos | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

‘Trump uluslararası antlaşmayı ihlal ediyor!’, ‘Trump dünya güçlerinin imzaladığı sözleşmeyi ihlal etti!’ Bunlar, geçen hafta boyunca ABD Başkanı Donald Trump’ın İran ile yapılan nükleer anlaşma konusundaki tutumuyla ilgili basında çıkan başlıklardı. Hatta bazı Batılı medya organları, Trump’ın bu tutumunun, Kuzey Kore’yi durdurma mücadelesini zorlaştırabileceği görüşünü dile getirdi. Çünkü Kim Jong-un, dünya güçleriyle, İran’ın yaptığı gibi bir anlaşmaya varmanın gereksiz bir çaba olduğu sonucuna varmıştı.

Peki, Trump tam olarak ne yaptı?

Bu soruyu cevaplamadan önce başka bir soruyu ele alalım.

ABD eski Başkanı Barack Obama’nın İran’la yaptığı “anlaşma” gerçekten anlaşma mıdır?

Cevabı tabi ki; hayır.

Tahran’ın dediği gibi, İran’ın “büyük güçlerin” bazı adımlar atması karşılığında, bazı adımlar atmaya söz verdiği bir “yol haritasıdır”

O zamandan bu yana, bu “yol haritası” veya “temenniler listesi” Eski Dışişleri Bakanı John Kerry tarafından açıklandığı gibi uyulması zorunlu bir metni içermiyor. Üçü Farsça, ikisi de İngilizce olmak üzere beş farklı versiyonu olan bu metnin kendi aralarında da birçok farklılıkları var.

Şimdiye kadar hiç kimse “temenniler listesi” ni imzalamamıştır.

Ayrıca, anlaşma, taraf ülkelerin herhangi birinin yetkili yasama makamlarınca onaylanmamış, karara bağlanmamıştır.

Bu farklı metinler, anlaşma uygulamaya konması halinde alınabilecek kararlar için, herhangi bir denetleme mekanizması belirlemedi. Anlaşmanın taslağına katılmayan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ın maddeleri uygulayıp uygulamadığını değerlendirmekle görevlendirildi. Ancak, diğer katılımcıların kendilerine verilen sorumlulukları yapıp yapmadıklarını değerlendirme ve onaylama mekanizması yoktur.

“Anlaşma” olarak isimlendirilen şey, yasal olarak mevcut değildir, bu nedenle kimse “onu ihlal edemez”.

Anlaşmadaki bozukluk, ortaya çıkışından itibaren başladı.

İran’ın en güçlü destekçisi İngiltere Eski Dışişleri bakanı Jack Straw, bu fikrin, o dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Londra’daki resmi konutunda yaptığı bir toplantıda ortaya çıktığını söyledi bana. O zaman, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nı ihlal ettiğini kanıtlamıştı. Birleşmiş Milletlere bağlı Uluslararası Güvenlik Konseyi’nden bu iş için harekete geçmesini talep etti. Güvenlik Konseyi, İran’ın reddettiği kararlar çıkardı.

Çünkü Mollalar, Irak Eski Başkanı Saddam Hüseyin’in “güvenlik konseyi kararları tuzağına” düştüğü “hatayı” tekrarlamış gibi görünmek istemiyorlardı.

Straw, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve BM Güvenlik Konseyi’ni de atlayarak Tahran ile bir anlaşmaya varmak için özel bir ekip kurma fikrini ortaya attı. Bu şekilde mollalar, rejimlerinin özel olmasından dolayı ayrıcalıklı bir muameleye tabi tutuldukları vehmettirilerek ayartılmış oldular.

Görünen o ki Rice, bu fikri oldukça benimsemişti. Laricani olarak bilinen İran’ın Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi sekreteri Ali Ardashir’i, tam da Straw görevinden ayrılmak üzereyken, Washington’a davet ederek oldukça cesur bir adım attı.

Laricani ve beraberindeki heyet için 100’den fazla ABD vizesi çıkarıldı ancak, İran dini lideri son dakikada bu ziyarete itiraz etti.

Barack Obama Beyaz Saray’da göreve başladığında bu fikri yeniden canlandırdı ve kendisi, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından düzenlenen, Umman’da Tahran ile gizli görüşmeler yaptıktan sonra bu fikri hayata geçirdi. Tahran, Obama’yı Washington’daki bir arkadaşı gibi gördü.

Obama gerçekten de Mollaları baştan çıkaracak bir yolu açmıştı.

Eskiden ve hala İran’ın en büyük ticari ortağı Almanya’ya ilave olarak, Güvenlik Konseyinde veto yetkisi olan beş büyük devletten oluşan paralel bir Güvenlik Konseyi kurdu.

5+1 olarak adlandırılan bu topluluğa hiçbir resmi statü verilmedi.

Topluluk herhangi bir kişi tarafından resmen ya da yasal olarak atanmamıştır. Görevi ile ilgili yazılı bildirimde bulunma hakkına sahip değildir. Üyeleri için herhangi bir hukuki yükümlülüğü içermez ve kimseye hesap vermemektedir.

Tahran, her zamanki kibrinden dolayı bu aldatıcı teklifi kabul etti.

Laricani’nin halefi Said Celili, İran’ın özel durumunun büyük güçler tarafından kabul edildiğini iddia ederek, bir anlamda Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması ya da uluslararası hukukun bir parçası olarak uygulanan maddelerin ülkesine uygulanmadığını ileri sürmüş oldu. Celili aslında bu sözüyle bütün rahatsızlıkların sebebinin kendileri olduğunu ispatlamıştır.

5+1 topluluğu, İran’ın küresel düzeyde oluşturduğu olaylar için yaptırımı olmasa da tavsiye niteliğinde bir mekanizma olarak görülüyordu. İran, 5 + 1 ülkeler topluluğu, ülkesinin planlarını, uluslararası meselelerle birlikte görüşmedikçe, İran’ın nükleer dolandırıcılığı hakkında konuşmaya hiçbir zaman yanaşmadı.

Toplantıların birinde Celili, insanlığı etkileyen problemler ile başa çıkmak için önerilerine, çevre meselesinden başlayıp, ‘Büyük Şeytan Amerika’nın bölgeden tamamen geri çekilmesine kadar götürdü.

Bu arada, Avrupa Birliği, İngiltere ve Almanya’nın cesaretlendirmesiyle 5+1 topluluğunun yanında adeta bir asalak gibi ona bir yer sağladı.

Bu fikrin ortaya çıkma nedeni, Avrupa dış politikasında benimsenen “sorumlu kişi” politikasının bir gereği olarak, müzakereye isteksiz görünen İranlıları eleştirmenin bir yolu olarak kullanmaktı.

Böylece, 5+1 topluluğu 31 ülkeden oluşan bir topluluğa yayılmış; yani İngiltere, Çin ve Rusya’nın yanı sıra Avrupa Birliği’nin 28 üye ülkesi bulunuyor.( Bir ara Brezilya, Türkiye ve Kazakistan’ın da gruba katıldığı görülüyor; ancak kısa bir sürede sahneden çekildiler)

Celili’nin müzakere sürecinden uzaklaştırılmasıyla, İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif’i bu vazifeyle görevlendi ve işler hızlı bir şekilde ilerlemeye başladı.

Bir kısmını New York’ta bir diplomat olarak ABD’de uzun yıllar boyunca yer alan Zarif, Hillary Clinton’dan görevi devralan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de dahil olmak üzere Demokrat Parti ile temaslar kurdu.

Zarif, liderleri, Obama yönetiminin sunduğu İran’a sempati duyan bir çoğunun da desteklediği “altın fırsatı” kaçırmamaya ikna etti.

Böylece, on yıl içinde gerçekleşmesi imkânsız olan şeyler iki yıl içinde gerçekleşti.

Gündemde olan konuları ele almayan, her iki taraf için de zafer ilan eden ve içeriği belirsiz bir metin ortaya kondu. Bu oyunun tarafları, metni, yasama organlarınca görüşülmesinden uzak tutmayı kabul ettiler. Böylece yasama organlarının incelemesini engelleyerek hazırladıkları ‘sihirli içkiyi’ riske etmemiş oldular.

“Anlaşma” olarak isimlendirilen bu sürece, bağlayıcı olmayan “yol haritası” denilmesi, üstü kapalı olarak aynı yöne doğru yolculuk yapmadıklarını açıklar niteliktedir.

Gerçek yüzü ortaya çıkmasından iki yıl sonra, yol haritasındaki durum aynen olduğu yerde durmaktadır.

İran ve 31 devletten oluşan topluluk, sözlerini yerine getirmediler. Tahran’ın nükleer silah geliştirme yolu hala açık. Ancak bu durum onun şu anda bir bomba ürettiği anlamına gelmiyor. Öte yandan 31 ülke topluluğu, İran’a karşı uygulanan yaptırımı kaldırmadı. Her iki taraf da birbirlerini ve kitlelerini kandırdılar.

Obama, geride kaos oluşturan diplomatik bir aldatmacadan başka bir şey bırakmadı.

İlginçtir, Trump bu kaos oluşturan belgeyi çöpe atmadı, ancak yeniden düzenleyip iyileştirme sözü verdi.