Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İran’ın önündeki iki seçenek: Ya temelli çöküş ya da rejim değişikliği | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçen hafta İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin ölümünün 39. yıldönümüydü. Birçok İranlı, devrimden ve kendileri için sebep oldukları sefaletten duydukları pişmanlığı gözler önüne serdi. Bu şartlarda Pehlevi ailesinin popülaritesi artarken modern İran’ın oluşumundaki rolü daha fazla dillendirilir oldu. Devrimin dayandığı ilke şuydu: Şimdiyi yaşa, birçok şeyi başarabildiğini göreceksin.
Ancak doğrusu şu ki İran, halkının yüzü Pehlevi dönemine dönükken parlak geleceğe baktığı belki de tek ülkedir. Bu oldukça ilginç bir durumdur.

İran şu an çevresel bir felâketin ortasında. Nitekim göller ve ırmaklar kuruyor. Tahran’ın güneyindeki Namak Gölü de ardında tuz parçacıkları ve mineraller bırakarak kurudu. Söylendiğine göre bir çöl fırtınası, tüm bu parçacıkları çok kolay bir şekilde Tahran’a taşıyabilir.

Çevresel meseleler İran hükümetinin ilgi alanına girmiyor. Zira o, milletin zenginliğini savaşlar ve terörle hiç etmekle meşgul. İran rejimi, geçenlerde İran’ın banliyölerinde ve gettolarda 19 milyon insanın yaşadığını ifade etti. İşin üzücü tarafı, bu yoksulların büyük bir kısmını savaşı, su kıtlığı ve kuraklık yüzünden kaybeden çiftçilerin oluşturmasıdır.

Kaynağım şunu diyor:

“Su krizi, sizin düşünebileceğiniz ölçüde olmayabilir. Yarın İslam Cumhuriyeti gitse bile onun İran’ın su kaynaklarına yaptığı zararlar on yıllar boyunca sürecek. Kötü idare ve teokratik yönetim ile geçen 40 yılın ardından bu süre uzamazsa iyi. Şimdilerde herkesin dilinde şu ifade var: İran’ın nükleer programına harcadığı milyarlar, onun yerine su için altyapıya harcanmış olsaydı İran halkının değeri yönetimlerince bilinmiş olurdu.”

Değeri her geçen saniye düşen İran riyaline gelirsek… Merkez Bankası’nın yeni yöneticisi de dâhil olmak üzere ülkenin ekonomi ekibinde yüksek seviyede meydana gelen son değişikliklerin ulusal paranın çöküşünü durdurmaya yeterli gelmediğini görüyoruz. Yaptırımların ilk turunun henüz uygulanmadığını (bu ayın 7’sinde) da unutmayalım. Riyal, 2012-2016 yılları arasındaki nükleer yaptırımlar döneminde hiç bu kadar değer kaybetmemişti. Aynı zamanda bir politikacı ve ekonomist olan Tuğgeneral Muhsin Rezayi, bozuk ekonomiye kalıcı bir çözüm bulmuş gibi görünüyor. Nitekim pazartesi günü şu açıklamayı yaptı:
“ABD’ye saldırdığımızda bin Amerikan askerini rehin olarak alacağız. ABD de her birinin serbest kalması için milyar dolarlar ödeyecek. Bu sayede ekonomik zorlukların üstesinden geleceğiz.”

Kaynağım “İran rejiminin enflasyon oranı konusunda yalan söylediği aşikâr. İran ekonomisi, rejimin politikaları ve Batı ile gereksiz çekişmeler yüzünden korkunç bir durumda” ifadelerini kullandı.

İran’da bir ferahlama yok. Rejim, tüm dini azınlıklar açısından kötüydü. İran’ın dini fanatiklik açısından rahatsız edici bir sicili var. Nitekim Sünniler, Hıristiyanlar, Yahudiler, Bahaîler ve Zerdüştiler, bir sonraki ibadetlerinin son olacağı korkusuyla yaşıyorlar. Irak’ta onları azaltmak için de devamlı gösterilerle fitne ateşini körüklemeye çalışmıştı.

İran rejimi zeki insanlara da işkence ediyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde bir İran-Amerikan şirketi olan Uber’e uygulama müdürü olarak atanan Dara Hosrovşâhî’nin ailesinin evini ve mal varlığını gasp etti.
Kaynağıma dedim ki; İranlı bir arkadaş bana ‘Orası İran’ dedi. Buna ne dersiniz?
Şu yanıtı verdi:
“Son zamanlarda büyük bir İranlı din adamı ve Uzmanlar Konseyi’nin önde gelen bir üyesi olup aynı zamanda Tahran’da Cuma Namazı hatipliği yapan Ayetullah Ahmed Hatemi, bir hutbesinde şöyle dedi: İran halkı, bir devrim veya referandum fikrine nasıl cesaret edebilir. Bu hükümet, İmamu’z-zaman’a, yani Zamanın İmamı’na (Asrın Efendisi) bağlıdır. Kendini İranlı olarak gören herhangi bir kimse, bu ülkeyi terk etmelidir. Bu toprak bize, İmamu’z-zaman ve onun ailesinin bağlılarına aittir. İran adı, cahil insanlar tarafından kabul edildi. Bu isim çok kışkırtıcı. Bu cahil ismin (İran) değiştirilmesi gerekir. Mesela ‘Velayet’ gibi bir şey olsun ki İran halkının düşmanlarına karşı kışkırtıcı olsun!”

Çözüm ne peki?

Diyor ki; rejimin tümden değişmesi, mollalardan, Pasdaran’dan (Devrim Muhafızları) veya şehitlerden biri ile aile bağı olup olmamasına ya da zamanının çoğunu namazla geçirdiğinin alameti olan alındaki bir secde izine değil de niteliklerine bakarak uygun yeterliliklere sahip insanların tespit edilmesi. Sorun, İran İslam Cumhuriyeti’nin ülkeden rol çalmasıdır; yönetiminden değil.

Mollaların Batı’daki şakşakçıları tekrarlayıp duruyorlar: Değişim İran içinden, bizzat İranlılar tarafından gerçekleştirilmeli. İran’daki muhalif İran Gençlik Koalisyonu’nun ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya gönderdiği bir mektupta İranlı yöneticilerle herhangi bir müzakere yapılmaması konusunda şu uyarı ifadeleri yer alıyor: Sizden rica ediyoruz, İran’daki barbar rejimle yapılacak herhangi bir müzakerenin bölgedeki barış sürecini geciktireceğini unutmayın. Zira bu Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesini yıkmak isteyen rejime, yeni terör hücreleri üretmek için zaman kazandıracak. (Mektup 21 Temmuz’da gönderilmişti).

Diğer yandan İran’daki ekonomi ve güvenlik krizinin şiddetlenmesi ile birlikte Devrim Muhafızları çalışanlarından ve ‘siyasi rehberler’ lakaplı siyasi eylemcilerinden İranlıları, Devrim Muhafızları’nın maceracı olmadığına ve anlamsız riskler almadığına ikna etmek için bir çalışma yürütmesini talep etti. Geçen hafta Rehber Ali Hamaney’in ofisi, Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanlığı yöneticilerine resmi törenlerde askerleri İsrail’e karşı düşmanca sloganlar atmaya mecbur ederek İsrail’e karşı bir nefret kampanyası yürütmesini emretti.

Rejim, Yeşil Hareket’in liderlerini serbest bırakacak kadar çaresiz kaldı. Mir Hüseyin Musavi ve Mehdi Kerrubi’yi de serbest bıraksa birçok şey değişmeyecek. Musavi ve Kerrubi hiçbir şeyi kurtaramayacak. Sonra bu iki ismin çözümün bir parçası olması mümkün değil. Ne de olsa bu ikisi, rejimin kurucularından olmakla İran’daki kargaşanın yaratılmasında etkin bir rol oynadılar.

Rejim değişikliği konusunda duyulan endişe artıyor. Şu ana kadar herhangi bir savaşı kazanmak şöyle dursun nerede bir çözüm varsa orayı yıkan General Kasım Süleymani, o ‘manevi hava’yı geri getirmek için İran’ın ABD’ye karşı bir savaş ve terör kampanyası başlatmaya hazır olduğu konusunda uyardı. Süleymani, Amerika’nın bir savaş başlatması halinde İran’ın onu bitireceğini iddia etti. Emekli Amerikan General Jack Keane, bunun cevabını vermekte gecikmedi ve Amerikan Başkan Donald Trump’ın planladığı şeyi açıkladı.

Geçen pazar günü Fox News kanalına şu ifadeleri kullandı:

“Trump, İran’ın Ortadoğu’daki saldırgan tutumuna bir son veriyor. Sonra onu ‘kapatacak’. Yönetim, kararlarını aldı; ekonomik açıdan baskı uygulayacak ve yaptırımların dozunu artıracak. Biz aynı zamanda istihbarat birimlerimizle İran’da perde arkasından da iş yürütüyoruz. Çünkü İranlılar, rejimin düşmesini istiyor. Bu, bugünden yarına olmaz. Sivil huzursuzluk ülke çapında büyüyerek yayılacak.”

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise şu sözlerle olayı basitleştirdi:
“ABD, ekonomik boykot uygulamaya pek meraklı!”.