Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İslam, Avrupa ve Avrupalı İslam’ın imkanları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

17-20/7/2017 tarihleri arasında 39. Kez düzenlenen Assilah forumuna katıldım. Birçok panel ve platform vardı. Ben Batı’daki Müslümanlar platformlarına katıldım. Son zamanlarda bu başlık altında çok fazla zirve, toplantı forum düzenleniyor. Özellikle DEAŞ, İran, Rusya, ABD gibi saldırganların Arap bölgemizde oynadığı değişim oyunlarından sonra.
ŞBu konuları ele alan çok fazla ciddiyetsiz ve taraflı toplantılara karşın Assilah forumunda yer almak ve hatta bu tehlikeli konular hakkında konuşmak istedim ve konuşmacı olarak konuk oldum. Bu foruma katılmamdaki en büyük etkenlerden biri de, Fas eski kültür ve dışişleri bakanı saygıdeğer Mohammad Bin Issa beyefendidir.

Ve hakikaten yaklaşık 30 uzman araştırmacı ve ilgili misafir çok önemli konularda konuşma imkanı elde etti.
Katılımcıları en çok cezbeden şey ise tarihin sıkıcı olan derinliklerine çok fazla inmemek sadece şu anki patlamayla alakalı olan bölümle ilgilenmek. Mesela Avrupa’ya gerçekleşen eski göç dalgası en çok o zamanlar, Avrupa’nın sömürgesi veya mandası olan Asya ve Afrika ülkelerinden gerçekleşmişti. Bu göç böyle devam etti. Aslında, sömürge ülkeler bağımsızlığını aldıktan, savaştan galip çıktıktan sonra da göç devam etti, bakınız; Cezayir, Kenya, Etiyopya…vs

O halde bağımsızlıktan sonra neden göç devam etti? Sömürge karşıtı olan solcu eleştirmenler, sömürgeci ülkelerin eski ve yeni politikalarını çokça eleştirdi. Eleştirmenler, üçüncü dünya ülkelerine karşı yürütülen politika, bu ülkelerin daha çok fakirleşmelerini sağlarken, hem en fakir en güçsüz halk kesiminin hem de eğitimli kesimin göç etmesine neden olduğunu konusunda ısrarcılardı. Soğuk savaş dönemindeki dünya sahnesne baktığımzda yanılmadıklarını görebiliriz.

Öte yandan, neden araştırmacı ve gözlemciler kendileri bizzat ulusal devletlerin istiklal sonrasındaki başarısızlıklarının sebebini sormuyor? Özellikle de askeri ve güvenlik politika bazlı yönetimler kurulmasına sebep olan konuları. Mesela kalkınmayı başaramadılar, tüm kesimlerin katılabileceği herkesin özgürlük çerçevesinde yaşayabileceği düzenli kurumlar neden yapılamadı? Tüm bunlar halkın sömürgeci ‘düşman’ ülkelere göç etmesine sebep oldu, dolayısıyla ulusal mücadeleleri ve gittikleri ülkede aşağılanmalarını umursamadılar.

Hatta son senelerde, son zamanlardaki göçmenler aslında yönetimleri tarafından göç etmeye mecbur edilmişlerdi. Özellikle Suriye ve Irak yönetimlerinden. Ölümden kaçıyorlardı, denizde ve okyanuslarda helak olma riskine rağmen (ki binlercesi bu şekilde öldü!). Başarısız ve katil ulusal devletler yaşananların birinci sebebi, hem milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına sebep oldular hem de masum insanların sürekli vahşi, katil ve cani İranlı ya da İranlıştırılmış militanlar tarafından kovalanmalarına, öldürülmelerine sebep oldular. Yani 5 hatta daha fazla yıldır insanların topraklarımızdan göç etmesinin asıl sebebi, ülkelerimizde bulunan başarısız hükümet ve yönetimlerdir.

Diğer bir sorun ise son dönemde biz ve Avrupa arasında patlak veren; terör. Burada ABD’nin, Rusya ya da İran’ın halkımızı kaçırmak ve ülkelerimizi yerle yeksan etmek için kullandığı terörden değil, yıllardır üzerine yazmadık tez bırakmadığımız Avrupa İslamı. Bu tezin destekleyicilerinin sayısı Kosovo ve Bosna krizlerinde çoğaldı ve 3 amaç doğrultusunda hareket etmekteler.

Birincisi Avrupanın müslümanların avrupadaki tam vatandaşlık hakkını tanımaları. İkincisi Müslümanların yaşadıkları Avrupa toplumlarının kültürel ve siyasi hayatlarına entegre olmaları ve etkin katılımları konusunda farkındalık geliştirmek. Üçüncüsü ise Avrupa’nın kendi toplumlarında yaşayan İslami azınlıkların dini ve kültürel haklarını tanıma.

Bazı imam ve vaizler bu 3 konu hakkında çok çaba sarfettiler, bir de Avrupa Fetva Meclisinde görevli olan fakat Avrupada yaşamayan bazı fıkhi ve politik kişiler vardı onlar da savundular bu 3 konuyu. Sonra Tarık Ramazan’ın bazı Avrupalı sorumlularla yaptığı televizyon tartışmalarıyla sıkça karşılaştık. Mesela Tarık Ramazan’ın o dönem Fransa içişleri bakanı ve daha sonra cumhurbaşkanı olan François Hollande ile yaptığı tartışma bunlardan biriydi. Bu tartışmaların konusu da Avrupa yönetimlerinin müslüman derneklerine, camiilerine uyguladığı baskı idi, müslüman karşıtı yapılan konuşmalardı ve bu konuşma da iki şey barındırıyordu; aşırıcılık ve imamlarla dernekler tarafından yapılan tekfir ve ayrılma çağrıları.

Başka bir mesele de başörtüsü, peçe, minare ve camii meselesi. Federal Sırp devletleri (Yugoslavya) yıkıldıktan sonra ayrılmalar, bağımsız devletler kurulmaya başladı. Aralarında iki müslüman çoğunluklu ülke vardı ve Avrupa’da Müslüman devlet kurulmasına müsaade yoktu. AB’den özel kuvvetlerin Müslüman, Hırvat ve Sırp tarafları ayırmak için müdahalelerine ve imzalanan Dayton Anlaşmasına rağmen Sırp katliamları devam etti ta ki Clinton zamanında ABD uçakları müdahale edene ve Bosna-Hersek ile Sırp azınlıklı Yugoslavya federal devletlerini kabul ettirene kadar.
90ların ikinci yarısında o tehlikeli yıllarda iki dosya birbirine karıştı: baskı gören Avrupa islamı dosyası ve Balkanda, Federal Rusya’da aşayan asıl müslümanların ve Avrupada İslamdan alıntılanan ama ulusal kimliğe benzeyen bir yapılanma kurma çabaları dosyası (!). bilindiği gibi hakiki müslümanlar yapılanma ya da yarı yapılanma inşa etmeyi başardılar ama Avrupada bulunan göçmen asıllı müslümanların sorunları arttı özellikle son zamanlarda yaşanan göç dalgalarından ve Avrupada İslam adı altında şiddet olaylarının patlak vermesinden sonra.

Bunların hepsini anlatmamın sebebi göçmen ailelerden 12 bin kişinin federal Rusya’dan ise 6 bin kişinin Irak ve Suriyede savaşmak üzere Işide katılma şeklini açıklamaktı. Tabii ki bunların bazıları Arap ya da müslüman asıllı değil, sosyal medya vasıtasıyla İslama sonradan katılanlar. Sonra daha korkutucu olaylar yaşanmaya başlandı, canlı bombalar, bomba yüklü araçlar ve yüzlerce insanın ölümüne yahut yaralanmasına sebep olma gibi. Anlamak mümkün değil, anlamaya çalışmak dahi imkansız. Tekil kurtlar bir yana bu saldırıları hep DEAŞ üstlenmişti.

Bütün bunlar ne anlama geliyor? Avrupada yaşayan müslüman toplumlar kendi ülkelerine etki edemediler, tam tersine bizim sorunlarımız onları etkiledi yıllardır hayalini kurduğumuz Avrupanın yüksek standartlarında huzurla yaşamak yerine bizim problemlerimizin altında ezildiler. DEAŞ’a katılan genöçler Irak, Suriye ve Libya’da Sünnileri desteklediklerini sanıyorlar. Avrupa sokaklarındaki intihar eylemcileri ise DEAŞ’a karşı savaşan Avrupalılar ve ABD’lilerden intikam aldıklarını düşünüyorlar.

Batı ve avrupa ile yaşadığımız bu durumu ne yapacağız? Bence bu kötülüğün iki ana sebebi var: göç dalgası ve şiddet dalgası. Bu bizim büyük bir ayıbımız. Sağlıklı, faydalı ve iyi ilişkiler için 150 senedir uğraşıyoruz. Son yaşananlardan sonra herşey bitti diyemeyiz ama öte yandan çok parlak bir ufuk gözükmüyor. Tüm dünya ile Beraber huzurla barışla anlayış içinde yaşamak da çok uzak gözüküyor. O yüzden uzak geleceği düşünmekten başka çaremiz yok bu hem bizim hem de Avrupalı müslümanların başarısızlığı.