Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

‘İslam İşbirliği Teşkilatı’ tehditlerle mücadele için kuruldu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Trajedilerden doğan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın krizlerle başa çıkmak için çalışmasından daha tabii bir şey olamaz. Mescid-i Aksa trajedisinden doğan ve uluslararası hukuk ve antlaşmalara dayanan, çağdaş ve pratik bir rol üstlenen teşkilat, İslamiyet’in kutsal mekânlarından biri olması hasebiyle bu mübarek mekânı yüceltmektedir. Zira burası ılımlılık, itidal, birlikte yaşama ve diğerinin kabulü gibi nitelikleri bünyesinde toplayan bir kültürü yansıtmaktadır.

1969 yılında Kral Faysal bin Abdülaziz ve Kral II. Hasan tarafından kurulan teşkilat, dört kıtadan 57 ülkeyi ve 1.5 milyar Müslüman’ı bir araya getirdi. Böylece dünyanın en büyük uluslararası organizasyonlarından biri haline geldi. Tüm politik, ekonomik, bilimsel, sosyal, medya, kültür ve spor alanlarını kapsayan yirmiden fazla bağlı, çeşitli ve uzman kuruluşla birlikle hareket etmektedir.

Teşkilat yaklaşık yarım asır önce kuruldu ve hala kültürleri ve kaderleri birbirinden farklı halkları bir araya getiren bir ev mesabesindedir. İslam dünyasının ihtiyaçlarını karşılamak için hızla gelişmiştir ve kısa zamanda İslam ümmetinin karşı karşıya kaldığı tehditlerle başa çıkabilme kabiliyeti kazanmıştır.

25 Eylül 1969 tarihinde Fas’ın başkenti Rabat’ta toplanan zirve ile kuruluşundan bu yana tam 48 yıl geçti. Teşkilat, Mescid-i Aksa’ya yapılan saldırının akabinde 13 Aralık 2017’de bu mübarek mekânın yaralarını sarmak için İstanbul’da olağanüstü bir zirve ile toplandı. Zira ABD Başkanı kendi büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıma kararı almıştı. Teşkilat, İslam Ümmeti’nin birleştirici sesi ve felaket zamanlarında bir sığınak olduğunu bir defa daha göstermiştir. Özellikle de İslamiyet’in ana eksenlerinden birini teşkil eden Kudüs söz konusu olduğunda…

İslam İşbirliği Teşkilatı, aynı hedefe yönelik hareket eden İslam dünyasını harekete geçirmeyi başardı. Bunu yaparken ortak çıkarları, ihtilafları ve hitap ettiği kitlenin büyüklüğünü göz önünde bulundurmayı ihmal etmedi. Zira teşkilatın kapsamı Asya, Afrika ve Arap bölgesindeki birbiriyle bağlantılı bölgesel grupları içerecek kadar geniştir. Bazen bunun çalışmalara olumlu ivme kazandırdığı bilmeliyiz. Bu geniş alanın bazen siyasi düzlemde aksaklıklar oluşturduğunu da inkâr etmiyoruz.

İslam İşbirliği Teşkilatı ismi aynı zamanda, BM Üye Devletlerinin dörtte birinden fazlasına karşılık gelen toplam üyeliği açısından da güç ve ağırlık kazanmaktadır. Bu ülkelerin siyasal rejimlerinin ve bunların altında yatan felsefelerin çeşitliliği Teşkilatı, bu ülkeler arasında ortak bir payda olarak İslam’ın dünyaya yeniden sunulması gibi zorlu bir görevi yapma ile karşı karşıya getirdi. Dünyanın gündemini meşgul eden radikal terörist hareketler -11 Eylül 2001 saldırılarından DEAŞ’ın ortaya çıkmasına kadar- bir süreliğine de olsa gündemden düşmüştü ancak DEAŞ’ın vahşet dolu eylemleri neticesinde tekrar gündeme oturmuş oldu. Bu veriler bize göstermektedir ki İslam İşbirliği Teşkilatı dini ve insani bakımdan büyük ve kritik bir görev ile karşı karşıyadır. Terörizm ve radikalizm tehdidiyle mücadele etmek ve buna karşın ılımlı ve çağdaş bir söylem sunmak için o birleştirici platformunu kullanması gerekiyor.

İslam dünyası ve belki de tüm dünya terörizm olgusu karşısında dimdik durdu. Zira bu radikal hareketler, kuruluşlarından ortaya koydukları eylemlere kadar şaibeli ve yanıltıcı bir pozisyona sahipler. Müslüman toplumun imajını çarpıtan ve bunun olumsuz yansımaları olan bir örgüt sözde “hilafet” devletini ilan edebilmektedir. Öte yandan bu fenomen, İslamofobi olarak bilinen, terörizm ve radikalizmin karanlık bir gölgesi olan saldırgan tepkiler üretmiştir.
Teşkilat, tek uluslararası organ olması hasebiyle bu iki problemi çözmek, İslam’ın gerçek imajını yansıtmak ve diğer yandan Müslüman azınlıkların haklarını savunmak durumunda kaldı.

Bu zor şartlarda, İslam İşbirliği Teşkilatı, yüklendiği bu görevle ve periyodik olarak düzenlenen zirveler ve bakanlar toplantılarında alınan kararlarla rolünü ifa etmektedir. Radikalizmin oluşturduğu iki karşıt olgunun, dünya çapında üye devletler ve Müslümanlar için müşterek bir dert olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir. Allah’ın bir lütfu olarak bu teşkilat, yaklaşık 20 yıldır devam eden Sekreterlik çalışmalarının kazandırdığı birikim, uzmanlık ve otorite sayesinde, Organizasyon alanında uzmanlaştı ve tüm tarafların güvenine sahip oldu.

Durumu doğru bir analiz etmek gerekirse, İslam dünyası tarih boyunca, dünyadaki gerçek konumunu elde etmek için, şimdi olduğu kadar, iradesini ve gayretini yansıtan böyle bir teşkilata ihtiyaç duymamıştır. Siyasi krizler, iç savaşlar ve bazı üye devletlerdeki radikal grupların sebep olduğu karışıklıklar kolektif çözümler üretmeyi zorunlu kılıyor.

Bu Teşkilat, görmezden gelinebilecek bir lüks ya da ertelenebilecek bir seçenek değildir. Bilakis değerlendirilmesi gereken büyük bir fırsattır. Özellikle İslam dünyasının doğal afetlere karşı savunmasız olması ve bu felaketlerin artan sayıdaki mülteci ve yerinden edilmiş kişilere neden olması ve yoksulluğun yaygınlaşması bu teşkilatı daha da önemli hale getirmektedir.

Bununla birlikte, İslam İşbirliği Teşkilatı olarak bizler, bu dünyadaki ortaklığımızın önemine inanıyoruz ve İslam dünyasının farklı bölgelerindeki çatışmalara çözüm bulmanın veya bu felaketlerden kurtulmanın, başkaları ile işbirliği yapmaktan geçtiğine inanıyoruz. Bu teşkilat tek başına çalışamaz. Birçok ülkeden edinilen deneyimler, başarıya götürecek gerçek çabalar gücünü, uluslararası misyonundan, aldığı insani destekten ve taşıdığı yüce mesajdan aldığını doğrulamaktadır.

İslam dünyası tehlikeli dönemeçlerden geçmiştir ve bize İslam İşbirliği Teşkilatı her zaman, üye devletlerin isteklerine cevap verme ve gerektiğinde harekete geçme hususunda teminatlar vermiştir. Bazı başarısızlıklara bakılmaksızın, Teşkilatın on yıllardır süren başarı vizyonu ve kendisine duyulan ihtiyaç, “Teşkilatın ayakta kalması ve gerekli desteği alması gerektiği” gibi basiretli bir bakış açısının Teşkilatın liderleri tarafından ilan edilmesine neden oldu. Müslüman dünyasındaki son gelişmeler bu gerçeğe delalet etmektedir. Daha önce söylediğimiz şeye geri dönecek olursak, bu Teşkilat trajedilerin rahminden doğdu ve bunlarla başa çıkmak için harekete geçti.

Bugün, İslam İşbirliği Teşkilatı’na bağlanan ümitler, ülkelerindeki çatışmaları ortadan kaldırma, safları sıklaştırma ve ihtilafları azaltma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Üyelerin omuzlarındaki sorumluluk artmakta ve giderek katlanmaktadır. Bu üye ülkelerden beklenen, bazen uzak gözüken teşkilatlarına daha fazla destek vermeleri ve güvenmeleridir. Bunun acilen ve mutlak olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu Teşkilat, üye devletlerin iradelerine ve çabalarına tercüman olduğu sürece, İslam ümmetinin hizmetinde önemli bir rol oynamaya devam edecektir. Dolayısıyla anlık ve yakın çıkarlardan uzak durarak Teşkilatın bir slogan haline getirdiği “Ortak İslami Eylem” planını hem sözlü hem de fiili olarak desteklemeliyiz.

O zaman kapsamlı ve kritik şu soruyu sormalıyız: İslam İşbirliği Teşkilatına gerçekten ihtiyacımız var mı? Aslında cevap sorunun bizzat kendisindedir. Teşkilatın ağırlığı ve prestiji, küresel harita üzerinde sahip olduğu geniş alan, çözümlenmesi gereken İslami mutabakat gibi konular sorunun cevabını vermektedir. Çünkü herhangi bir alternatif çözüm geçicidir ve sürdürülebilir değildir.