Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İslam yönelik korku ve endişe | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

El-Kaide’den Sahve’ye ve cihadist, davetçi, siyasal ve genişlemeci İslam’a tabi olduğunu iddia eden gruplara kadar çeşitli Arap ve komşu ülke toplumlarına yayılan siyasal İslam hareketlerinin temel hipotezi şudur: “İslam, tehlikede!”

Bunun için onların perspektifine göre genellikle bağımsız, rasyonel düşünme yönteminden uzak bir fikir ortamında ya da tehdit ve ideolojik baskı altında, kararlılıkla İslam’ı savunmak ve “İslam, tehlikede!” sloganını yaymak gerekiyor.
Hiç kimse de çıkıp “İslam’a yönelik tehlikeler nedir?” diye sormadı.

İslam, dünyadaki en büyük ikinci din olup 1,8 milyardan fazla inanı var. 2015 yılı istatistiklerine göre Müslümanlar, dünya nüfusunun yaklaşık çeyreğini oluşturuyorlar. Aynı zamanda İslam, ABD ve Avrupa gibi çoğunluğu Müslümanların oluşturmadığı ülkelerde en yaygın dinlerden birisidir. İslam topluluğu, Çin’den Orta Asya’ya ve Filipinler’e kadar bu ülkelerdeki toplumlarda dengeli gruplar oluşturuyor.

Geleceğe dair araştırmalar, bize önümüzdeki 50 yıl içerisinde objektif nedenlerden dolayı daha fazla insanın İslam’ı benimseyip takip edeceğini söylüyor.
Öyleyse niçin İslam’a yönelik endişe duyuluyor?

Bu endişe, İslam’ın din olarak bozulmasından kaynaklanan bir olumsuzluk değil, aksine bazı aklı kısaların ve belki de dinî öğretileri bilmeyenlerin anlayışındaki bozukluktur. Bu cehalet ve noksanlık; hurafe, mantıksız ve saçma şeyleri salgılayan bir zihniyetten kaynaklanmaktadır. Bu zihniyet, söz konusu kusurları bazılarına İslam dini olarak takdim ediyor. Az sayıda insan bunlarla amel ediyor. Çünkü bu kusurların yankısı insanlar arasında yayılıyor. Böylece bu kusurları Müslümanlara karşı kullanmak kolay hale geliyor.

İslam’a yönelik endişe, irrasyonel bir şekilde ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz haftalarda Kuveyt’te meydana gelen olayı buna örnek gösterebiliriz. 3 boyutlu figürler yapan bir dükkâna yönelik kampanya düzenlenerek putperestlikle suçlandı. Bu kampanya, daha yaygın bir kampanyanın ardından düzenlendi. O kampanya kapsamında ise, çok sayıda kitap yasaklandığı için gelecek ayki kitap fuarında sergilenemeyecek. Hatta Kuveytli mucitlerin birçok kitabı da yasaklandı. Çünkü dünyada herhangi bir kitabı okumak isteyen kişinin kolay bir şekilde elde etmesine imkân sağlayan büyük teknik gelişmelerin meydana geldiği bir vakitte metin içerisindeki şu veya bu cümleye itiraz edildi.

Akla en yakın açıklama şudur: Aldıkları eğitimden ve aklı olumsuz etkilemesinden dolayı cehaletle birlikte politik çıkar hedefleriyle maddi çıkarları birbirine karışan çok sayıda insan var. Mevzu hadisler ya da karanlık çağlarda yazılan kitaplar sebebiyle İslam’a nispet edilen yanlış anlayışlar bu insanlarda birikti. Bu insanlar, gelenekleri ve sahih ibadeti birbirine karıştırdılar. Böylece onlarda “İslam’a saldırı” düşüncesiyle birlikte herhangi bir yeni olguya yönelik korku ve endişe ortaya çıktı.

Temel kural şudur: Din ve dindarlık, insani bir ihtiyaçtır. Yaşadığımız dünyada birçok din var. Bu dinlerden bazılarına topluma büyük bir zarar vermeyen gereksiz adet ve gelenekler girdi. Bazı dinlerde de pek çok örf, adet ve ritüel ortaya çıktı. Bunların çoğu, toplumu ve toplumun gelişimini bozdu.

Bana göre bu eylem ve düşünce tünelinde (Farklı Şekilleriyle Siyasal İslam Projesi) girdiğimiz kriz, Arap kültürünün çıkmazını oluşturmaktadır. Ki bazıları, birçok siyasi ve tarihi dönemeçte bu kültüre karşı çıktı. Ancak şu ana kadar epistemolojik olgunluğa ulaşmadı. Dar tartışma kanalları, fikir terörünün çokluğu ve bilimsel yöntemi, özellikle de sosyal araştırmaları anlama yoksunluğu epistemolojik olgunluğa ulaşmayı engelliyor.

Siyasi başarısızlıktan dolayı Arap kalkınma projesinin uğradığı başarısızlık, ekonomide ve kalkınmada başarısızlığa yol açtı. Bunun ana sebebi ise, eleştiri kültüründeki yetersizlik ve göreceli olanla mutlak olanı birbirine karıştırmaktır. Bu başarısızlık, Arapların başına gelen olayların sebeplerini açıklamak için sahte bir bilinç üretti. Bu olaylar ise, 3 yönde meydana gelen ve öngörülmeyen hızlı dönüşümlerdir. Küresel sermaye piyasasına girişle birlikte ekonomik ve sosyal baskılar, iç sosyal çatışmalara neden oldu. Buna paralel olarak Arap ülkelerinin kaynakları üzerinde büyük ülkeler arasında çatışmalar meydana geldi. Tüm bunlar, kesin ve son sözmüş gibi hurafe ve belirsiz açıklamalara sığınan infial ve karşıt bir gerilime yol açtı.

Kaos ve belirsizlik çağının başlamasıyla birlikte Arap sahnesini yeniden analiz etmeye ve yorumlamaya ihtiyaç duyuldu. Bunun sonucunda farklı davet hareketlerinden çeşitli görüşler ortaya çıktı. Araştırmalar, siyasal İslam teorisi konusunda insanları meşgul eden kesin bilgi hakkındaydı. “En bilgili insan en cahil insandır.” kuralının aksine sözde kesin bilgi, şüphenin önüne geçecekti. Çünkü sosyal bilimler, efsanevi değil göreceli olarak gelişti ve kriz şeklinde ortaya çıktı. Kalkınma sürecinde kültürün önemini anlamada hala eksiklikler var.

Arap toplumuna çok miktarda hurafe girdi. Sosyal iletişim araçlarındaki devrim, bunu daha da kötüleştirdi. Hatta rüyaları yorumlamak için insanları WhatsApp’a davet etmek ya da “Cinle cinsi münasebet”in hükmüne cevaplar vermek gibi hurafeleri öğrenmek, proje haline geldi.
Çıkış noktası, siyasal İslam projesini eleştirmekle başlar. Aynı şekilde çıkış noktası, bilimsel çözümlemeyle birlikte siyaset, adet ve geleneği ilke ve menfaatten ayırmakla başlar.

Bunun için kültür endişesi, devlet kaygısı olmalıdır. Bu endişeye, bilimsel ve sistemli bir şekilde yaklaşılmalı ve bunu, rolü gereği amaçları belli ve bilinçli kurumlar yürütmelidir. Bu rol, birçok araç-gereç kullanıyor. Bu araç-gereçler ise şunlardır: Okul, fakülte, cami, medya, internet, toplumdaki mantıklı tartışma ve siyasi irade düzeyini artırma, genel ve özel harcamayı sosyal bilimler alanındaki AR-GE projelerine kullanmak, yaratıcılık ve inovasyona teşvik etmek.

Bu hususla ilgili gerekli gördüğüm büyük strateji, iki unsurdan oluşuyor: Uzlaşma ve Ayırma. İlki metin ve çağ arasındaki uzlaşma, ikincisi ise geleneklerle ibadetlerin arasını ayırmadır.
İdeolojik söylemin çıkmazı altında çabaya, aklı çalıştırmaya, siyasi iradeye ve devlet kurumlarına ihtiyaç duyan epistemolojik rol geriliyor.

Arap ülkelerinin kültürel kalkınma projesini öncelikleri arasına koymasını ve bu projeyi kalkınma ve istikrar için rehber edinmesini ümit ediyoruz. Bu, kolay bir süreç değil; fakat talep edilen bir durumdur. Bu süreç, modern anlamda kalkınmanın temel lokomotifi olarak kültürün önemini bilmekle başlar.

Sonuç olarak: İslam’a yönelik yapay korku, İslam’a karşıt bir korku ortaya çıkartıyor. Geçmişe doğru kutsal yürüyüş Husi, DEAŞ ve molla rejiminde olduğu gibi dikkatli gözlenmedikçe, herkesi kaosa sürükleyecek.