Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İslami partiler Irak üniversitelerini bölüştü | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bağdat: Araf Sadi

2004 kışıydı. Muharrem ayının Hz. Hüseyin’in yasının tutulduğu günlerine denk geldiği için her yerde gösterilerin düzenlendiği bir dönemde, Akademisyen ve Eleştirmen Malik el Mutlabi bizleri el-Mustansıriyya Üniversitesi’nde ziyaret etti. El-Mutlabi’yi uzun ve ince koridorun başında bir grup profesör ve öğretim görevlisi karşıladı. Henüz bize selam vermeden, “Bu üniversite Şii mi?” diye sordu. “Hayır, bütün Iraklılar için yapılmış uluslararası bir üniversite” cevabını verdim. Güldü. “Peki, burayı saran karanlığın sebebi nedir?” dedi. Her yerde olduğu gibi Muharrem ayındaki dini törenler dolayısıyla el-Mustansıriyya Üniversitesi’nin de duvarları siyah afişlerle donatılmıştı. Bu da dini gelgitler, popüler dindarlık veya ritüellerin ülkedeki aydınlanma ve modernleşmenin en önemli kalelerine güçlü bir şekilde taşındığı anlamına geliyordu.

Bu küçük hikâyenin, 2003 sonrası Irak üniversiteleri dünyasına uygun bir giriş noktası olabileceğini düşünüyorum. Ülkenin inşasına katkıda bulunacağına güvendiğimiz ve Irak sahnesini oluşturması için yeterliliklerine dayandığımız dünyaya… Ancak ne yazık ki üniversiteler, yağma, yakma ve yıkım olaylarına maruz kalan ilk kurumlar arasındaydı. Hatta el-Mustansıriyya Üniversitesi’nin o devasa kütüphanesi bile bunlardan nasibini almıştı. 2003 yılı sonrasında yaşanan kaos günlerinde, raflarındaki en önemli kaynak kitaplar ve el yazmaları, hırsızların saldırılarına uğradı. Yalnızca kütüphanenin ahşaplarını çalmak için değerli el yazmaları ve nadir kaynak kitapları yerlere fırlattılar. Bu kitaplardan sadece birinin çaldıkları ahşapların tamamından daha değerli olduğunu unutmayın!

9 Nisan 2003 sonrası… Üniversiteler, yeniden ayağa kalkmaya çalıştı. Fakat o dönemde büyük bir sorun şiddetli bir şekilde ortaya çıktı. Üniversitelerin, başkanları, dekanları, rektörleri ve hatta bölüm başkanları ‘Baas Partisi’ üyesiydi. Bazılarının ortadan kaybolduğu, bazılarının ise saldırıya uğradığı bir takım olaylar yaşandı. Öğrencileri ya da meslektaşları tarafından dövüldüler, hakarete uğradılar ve kovuldular. Böylece yirmi yılı aşkın bir süredir üniversitelerin temelini oluşturan bir nesil giderek ortadan kayboldu. Çok değil sadece dört yıl sonra Baas’ın bazı önde gelen isimleri, hesap verebilirlik ve adaletin sağlanmasıyla, akademik çevredeki önde gelen konumlarına geri döndüler. Baas Partisi gömleğini, Sünni ve Şii olmak üzere her iki taraftan gruplar ve siyasi partilerin gömlekleriyle değiştirdiler.

9 Nisan’dan sonra dur durak bilmeden devam eden altı yıllık korkunç boşlukta, İslami partiler, üniversitelerin kampüslerine güçlü ve şiddetli bir şekilde taşındılar. Saddam Hüseyin’in oğlu Uday, Saddam Hüseyin’e yakın isimler tarafından kontrol edilen Ulusal Birlik, alternatif öğrenci toplantıları düzenledi. Birlik, hükümet dışı statüsüne rağmen üniversitelerde güçlü bir koldu. Bu kollar, kampüs içindeki temel bağlantılara hâkimdiler. Her fakültede resmi bir yerleri vardı. Üyeleri öğrenciler tarafından seçilirdi. Çoğu, Baas Partisi gruplarının üyeleriydi. Böylece her fakültede bir Ulusal Birlik başkanı oldu. Kurul toplantılarına girerlerdi ve tüm profesörlerin üzerinde etkiliydiler.

2003’teki sarsıcı değişimin öncesinde Baasçı öğrenci birliği derhal kaldırıldı. Artık yerlerinde yeller esiyordu. Ama bu, ülkede hiç değişemeyen fantastik sahnelerden biriydi! Öğrenci gruplarının yerleri, çoğunlukla İslamcılar tarafından dolduruldu ve üniversiteleri savaş ganimetleri gibi paylaşmaya başladılar.

Mesela, İslami Davet Partisi (Dava) ve İslam Devrim Konseyi Partisi Bağdat’ın merkezinde bulunan Bağdat Üniversitesi’nin kontrolünü paylaşırken, Sadr Hareketi yanlısı gençler Bağdat’ın doğusundaki Sadr şehrinde (eski adıyla Saddam) bulunan el-Mustansıriyya Üniversitesi’ni kontrol altına almışlardı.

Adhamiyah bölgesindeki ‘Irak Üniversitesi’ ve batı illerindeki üniversiteler Sünni olan İslam Devrim Konseyi Partisi’nin hâkimiyeti altındaydı. Irak İslami Fazilet Partisi’nin kolları Irak’ın güneyindeki Basra Üniversitesi’ne, Bağdat ve çevresindeki bazı fakültelere kadar uzanıyordu.

Hükümet dışı bir sivil toplum örgütü olan ‘Baasçı Öğrenci Birliği’nde olduğu gibi yeni kurulan örgütler genç öğrenciler tarafından yönetildi. Üniversitelerin ana eklemlerini kontrol edebildiler ve öğrencilere inandıkları ya da gösterdikleri ilgi alanlarına göre rehberlik edebildiler. Böylece üniversitelerde genç İslam liderleri ortaya çıktı. Bazı üniversitelerde başörtüsü kız öğrencilere dayatıldı. Normal hayatın belirtileri olan partiler, konserler ve müzikli ortamlar gibi aktiviteler yasaklandı. Verimliliğin ve profesyonelliğin kaybedilmesi pahasına bölümlere kendi taraftarlarını yerleştirdiler. Bu örgütler birçok üniversitenin işlerini yürütür hale geldiler. Böylece öğrencilerin kampüste en güçlü ve en korkulan tarafı oldular. Kendilerini destekleyen silahlı kollarının varlığı onları korku ve endişe kaynağı haline getirdi. Bir üniversite başkanına veya dekanına hesap verdirebilir bir konuma sahip oldular.

Az sayıda bir kısmı mezun oldu ve üniversite kampüslerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Ancak bundan hoşlanmadılar. Bu üniversitelerdeki etki ve hegemonyalarını devam ettirmek için iyi bir sebep olan yüksek lisans ve doktora çalışmalarıyla devam ettiler. İstekleri doğrultusunda kendi üniversitelerine öğretim görevlisi olarak atandılar. Bazıları duruldu ve oturaklı hale geldi. Bazıları ise yollarına aynı coşku ile bağıra çağıra devam ettiler.

İslami görüşlü gençlerin üniversitelere hâkim olma sürecinde bilim ve üretim en verimsiz ve en kaotik olduğu evrelerinden birini yaşadı. Bu gençlerin ayak izlerini takip eden profesörler idari pozisyonlara atanabiliyorlardı. Maalesef, üniversitelerde yönetimden sorumlu olan çok sayıda yönetici, bu örgütlerin onayı ile bu poziyonlara getirildi.

Neyse ki bu örgütlerin rolü 2010 sonrasında oldukça zayıfladı. Dönemin Yüksek Öğretim ve Bilimsel Araştırmalar Bakanı Ali el-Edib’in talimatıyla bu örgütler lağvedildi ve pek çok unsurunun peşine düşüldü. Ancak bu öğrenciler sadece bir süreliğine, kor bir ateş gibi küllerin altında kaldılar.

Yukarıdaki hızlı panorama geçişleri Irak’ın bir döneminde yaşadığı evreleri ve en önemli açılarını yansıtıyor. Çark bazen çok yavaşlasa da Irak’ın akademik yapısı çalışmaya devam etti. Ortaya çıkan bu görüntü ve bu doyum, sessiz kalan kadro ve yeterliliklerin önemli olmadığı anlamına gelmiyor. Bir yerlerde kendilerini bu tartışmalardan uzak tutan, sadece bilimsel araştırma ve çalışmalar yapan onlarca akademisyen var. Onlar bilimin değerini bilen nesiller yetiştirdiler. Bu yeni yetişen nesiller üniversitelerde bulundukları pozisyonlara gelmek için bazı çevrelerin kapısında uzun kuyruklara giren profesörlerin çok daha ötesinde, Irak’ın akademik yapısının aydınlık ve bilimsel yüzüdür.

Şahsen, bu gibi konumlara gelebilme konusundaki takıntılı hallere bazı mazeretler bulabilirim. Bunun birçok sebebi var. Örneğin, resmi unvanlı profesör (dekan ya da üniversite başkanı gibi) ile aynı bilimsel unvana sahip olan ve aynı süre zarfında hizmette bulunmuş üniversite profesörü arasındaki maaş farkıdır. Bu durum üç kata kadar maaş farkına sebep olmaktadır.

Nisan 2003 sonrası, yaklaşık 10,5 yıllık bir aradan sonra bugün üniversitelerdeki genel manzaradaki değişimi görebilirsiniz. İdareciler üzerinde uygulanan baskı ve eleştiri, idarecilerin çıkarlarının pusulasını değiştirmede etkilidir. Devlet dahi, misyonların önemine yönelerek, ‘başbakan inisiyatifi’ isimli bir programla, binlerce öğrenciyi yurt dışında eğitime gönderdi. Ülkenin bu bursların meyvelerini toplamasını bekliyoruz.

Burada, yüksek öğretime devredilen bölümlerin çoğu, bilimsel uygulamalara yoğunlaştığını belirtmek gerekir. Ancak buna karşılık insani yön göz ardı edildi. Ülkedeki en önemli üniversite başkanlarından biri, bilime küçümseyerek bakabiliyor. İngiltere merkezli The Guardian gazetesinin 2017’de yayınladığı bilimsel raporlardan birinde terör örgütü üyelerinin çoğunun tıp ve mühendislik gibi bilimsel disiplinlerden mezun olduklarına işaret edildi. Aynı şekilde 2003 Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Raporunda, Arap eğitim müfredatlarının eleştirel düşünmeden ziyade tanımayı, itaat etmeyi ve tabi olmayı teşvik ettiğine dikkat çekildi.

İnsani yönün kaybedilmesi pahasına bilimsel tarafa gösterilen bu ilginin, toplumun bireysel eleştiriler üretmesine ve sorunlarımızın nedenlerinden biri olan aşırılık yanlısı ve mezhep merkezli söylemlere katkıda bulunduğuna inanıyoruz. Tam olarak ana sorun olmasa da sosyal bilimlere yönelik ilgi eksikliği, tartışmayan veya düşünmeyen itaatkâr bir toplum üretecektir.