Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İstihbarat hücreleri ve örgütlerin felaket tehlikeleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suudi Arabistan İstihbaratı, 2013 yılında faaliyetlerinden şüphelendiği ve hepsi de Suudi Arabistanlı olan 28 kişiyi ciddi bir takibe almıştı. Ülke ve liderleri hakkında İran’a bilgi sızdırarak iktisadi ve tıbbi bilgiler aktarıyorlardı. O yılın Mayıs ayında İçişleri Bakanlığı, “İran İstihbarat Hücresi” olarak bilinen bu hücreyi yakaladığını duyurdu. Söz konusu hücre, ülke tarihinde yakalanan en tehlikeli hücrelerden birisidir.

11 Eylül 2017 tarihinde Suudi Arabistan, yabancı bir devlet yararına çalışan ve kraliyetin güvenliğini, çıkarlarını, gücünü ve sosyal düzenini hedef alan bir istihbarat hücresini yakaladığını deklare etti. Devlet İstihbarat Başkanlığının açıklamasına göre, hücrenin kargaşa çıkarmak ve ülkenin birliğini bozmak gibi faaliyetleri bulunuyor. Hücre içerisinde yabancı ülkelerden ve Suudi Arabistan’dan kişiler yer alıyor.

Bu hücre, toplumları kirleten ve devletleri parçalayan Arap Baharı’nın hastalıklarının sonuncusudur. Söz konusu hücrenin yakalanması, çılgın halk hareketlerinin yok olduğunu bildiriyor. Bu, Arap Baharı tiyatrosunun sonunun geldiğini duyuran bir haberdir. Perdeler kapandı,tiyatro bitti.

Katar rejimiyle olan krizin güzel yanlarından birisi de, Suudi Arabistan’daki uyuyan hücreleri uyandırması ve suskunları konuşturmasıdır. Kriz, saklananları ifşa etti. Hücrenin içerisindeki pek çok unsurun Katar rejimiyle bağlantılı olması bunun göstergesidir. Konferanslar, sempozyumlar, değişim akademileri, Azmi Beşara’nın devrimle ilgili konferans ve dersleri, Suudi gençliğini kutuplaştırmaya başladı. Azmi Beşara, bir konferansında, Suudi Arabistan’da bile değişimin olması gerektiğinden bahsetti. Gençleri harekete geçmeye ve Arap Baharı’nı başkent Rıyad’ın merkezinde taşımaya teşvik etti.

Bu hücre, iki düzlemde yabancı güçlerle işbirliği yapıyordu:

Birincisi, söz konusu hücrenin uluslararası gruplarla ilişkisi var. Bu grupların en barizi de Müslüman Kardeşler ve Siyasi Gençlik Topluluğudur. Şunu hatırlayalım ki Yusuf el-Karadavi, Suudi Arabistan’da terör listesindedir. Yusuf el-Karadavi, Suudi Arabistan ve Körfez’de Müslüman Kardeşlerin en önemli davetçilerinden birisi addediliyor. Ayrıca Yusuf el-Karadavi, dini rolleri icra etmiyor, aksine kendisinin icra ettiği esas rol siyasettir. Körfezdeki Sururcular ve İhvan, Kardavi’yi kendilerinin mercileri, imamları ve liderleri olması için seçtiler.

İkincisi ise, ülkenin hassas bilgilerini sızdırarak yabancı devletçikle işbirliği yapıyor. Bütün bunlar, büyük bir ihanettir. Soruşturmalar, hücre ile bölgesel mercileri arasındaki ilişki ve işbirliği seviyesini ortaya çıkaracaktır.

Hasan el-Benna’nın Suudi Arabistan’da Müslüman Kardeşler için bir ofis açma hayalinin üzerinden uzun bir süre geçti. O zamanlar Kral Abdülaziz, Hasan el Benna’ya “Hepimiz kardeşiz ve hepimiz Müslüman’ız” diye cevap vermişti. Bununla Suudi Arabistan’da bu örgütün reddedildiğine işaret ediliyordu. Nitekim el-Benna, örgüt terörü Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) ve Bahreyn’de yok edilmeden önce, Müslüman Kardeşler adına Körfez’de ofisler açmayı başardı.

Suudi Arabistan’da İhvan, dini akımlar arasında yaşamaya devam etti. Suudi Arabistan’da ilim enstitülerinde öğretmen olan Muhammed Surur Zeynelabidin’in eğitim ve metot yönünden İhvancı, akide yönünden ise Selefi Surur örgütünü teşkil etmede büyük bir etkisi vardı. Bu durum, resmi kurumlardan herhangi bir itiraz olmadan, inanç berraklığından dolayı örgütün çeşitli okul ve üniversitelere sızmasını kolaylaştırdı. Müslüman Kardeşler Örgütü, geçen yüzyılda, 50’li yılların ortasından beri Katar’da genişlerken Abdunnasır, Mısır ve Suriye gruplarının oluşmasında rolü olan İhvan’ı yok etti. İhvan cemaati, Katar’da içeride ve bölgede genişlemek için en iyi atmosferi buldu. Tüm devlet İhvancı bir yapıya dönüştükten sonra Casim Sultan, 1999 yılında örgütü feshettiğini ilan etti.

Aslında Katar’ın, İhvan’ın ofislerine ve ülke içerisinde örgüte ihtiyacı bulunmuyor. Çünkü devletin kendisi zaten Müslüman Kardeşlerin ofisinden ibarettir. O zamanlar Abdullah el-Nefisi, “Kapatmak çözümdür” diyerek örgütün Mısır’da bile kapatılmasına çağırıyordu. Fakat çokları tarafından örgütleri kapatmak, gizli örgütlerin ortaya çıkış sebebi olarak görülüyor. Yine çokları tarafından örgütlerin feshedilmesi sonucu; yönetime saldırmak için fırsatlar ortaya çıkana ve Müslüman Kardeşler metoduna göre devlet inşa edilene kadar, masa altından eğitim çalışması yürütüldüğü söyleniyor.

Sonuç olarak mezkûr hücre, dört yıl önce İran hücresinden şu anki casusluk hücresine kadar radikal ideolojilerin toplum üzerindeki tehlikesini gün yüzüne çıkartıyor. Bütün bunlar, Şii ve Sünni radikal grupların yararına olan faaliyetlerdir. Devletlerin Müslüman Kardeşler tehlikesinin farkına varması gerekiyor. Müslüman Kardeşler, siyasi bir hareket değildir. Tam tersine İhvan-ı Müslimin; üniversitelerde, okullarda ve dini platformlarda gizli örgütleri ve ajandaları olan bir örgüttür. Bu da Mısır ve Körfez’in ılımlı devletlerindeki hükümetlerin sorumluluklarını katbekat artırıyor.

Söz konusu bu hücre haberi, tuhaf karşılanmadı. Yabancı devlet, 21 yıldır Suudi Arabistanlılara karşılıksız vatandaşlık veriyor. Ellerinde “deri çantalar” olduğu halde yabancı devletten döndüklerini görüyoruz. Bütün projeler, Körfez ülkelerindeki yönetim merkezi için destekleniyor. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyor. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.