Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

İsveç maskesinin ardına gizlenen İran | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz on yıl zarfında, İran takviminde Behmen ayına karşılık gelen Şubat ayında İran’da Humeyni rejiminin gölgesi altında hararetli bir dizi politik faaliyet göze çarpıyordu. Zira Şubat ayının ilk günü Ayetullah Humeyni’nin sürgünde geçirdiği 16 yılın ardından Tahran’a dönüşünün yıldönümüne denk geliyor. Şubatın 11’i ise devrimin zirveye ulaştığını anımsatıyor. Zira bu günde İran’ın Şah dönemindeki son Başbakanı Şâpur Bahtiyar, İran siyaset sahnesine tamamen veda ederek saklandı. Humeyni’nin yandaşları ve taraftarları ise ülkede iktidarı ele geçirme kolaylığı noktasında tam bir şaşkınlık içerisinde oldukları bir durumda bu sahnede yerlerini aldılar.

İran’daki İslam Devrimi’nin farkı, devrim savaşları ile şiddetli dönüşümler olmaksızın ve genellikle devrimlere eşlik eden hilekârlık sorunları ile kahramanlık oyunları için tamamen fırsat yoksunu olarak gerçekleşmesindedir.

Humeyni devriminin gerçek anlamda bir zafer elde etmesi 4 ay sürdü ve bu süre insanların birçoğuna kahramanlık ve kendini feda etme yolculuğuna hazırlanmalarına izin verecek ölçüde yeterli değildi. İran Devrimi’ndeki kesin zaferin yalnızca bir yıl öncesinde Şubat’ın 11’inde yeni doğmuş rejimin bekçileri olarak beliren ve aralarında Anayasayı Koruma Meclisi’nin şimdiki Başkanı olan Ayetullah Ahmed Cenneti’nin de yer aldığı bazı mollalar güç ve nüfuz sahibiydi. Bunlar aynı zamanda devlet sarayında din adamlarını ağırlama törenlerinde Şah’ın elini de öpen kişilerdi. Devrimin diğer koruyucuları özellikle de Ayetullah Murteza Mutahhari, İmparatoriçenin tekdüze yaşamındaki can sıkıntılarını öldürerek inşa ettiği felsefi komitenin bir üyesi olması sebebiyle İmparatoriçe Farah Diba Pehlevi’nin maaş listesinde idi. Bununla birlikte devrim, yeni ideolojik eğilimleri derinleştirmeye yetecek kadar uzun sürmedi.

Sovyetler Birliği’ne bağlı bir grup komünist, bazı Maocu sempatizanlar ve Fidel Castro, Troçki ve Joseph Tito bu devrimin tamamen eski Başbakan Muhammed Musaddık’ın destekçilerinin yaptığı gibi bir devrim olduğuna inanıyorlardı. Üçüncü dünya ülkesindeki diğer Batı yanlıları ve tüm değişik tayf ve arka planlardan birçok molla da bu görüşü benimsiyorlardı.

İdeolojik boşluk, İran devriminin ilk yılı boyunca ABD elçiliğinin basılması ve içerideki diplomatların alıkonmasına ilişkin dramatik bir hikaye ile dolduruldu. Büyükelçilik ve rehinelerin hikâyesi ikinci sınıf bir televizyon tiyatrosuna dönüştüğü anda da eski Irak diktatörü Saddam Hüseyin, sahneyi kurtarmak için İran’ı askeri olarak istila ederek yeni Humeyni rejiminin ülkedeki ideolojik boşluğu doldurmasına yardımcı oldu.

Savaşın ilk iki senesi boyunca İran’daki hâkim rejim kitlesel infazlar, askeri ve sivil kurumların temizliği, Irak’ta savaş alanındaki etkisiz manevralarda insan hayatını hiçe sayma ve Humeyni’nin iktidara muhtemel bir tehdit olarak algıladığı adamların öldürülmesi yoluyla devrimin ateşini soğutmadı. Batılı rehinelerin alıkonmasında Hizbullah’ın Lübnan kolunun kullanılması da Mollaların hazırlayıp sunduğu lezzetli devrim tabağına tuz biber olarak eklendi.

Irak-İran savaşının bitmesi ve Humeyni’nin vefat etmesi ile birlikte hâkim rejim kendisini aniden ideolojik boşlukta buldu. Daha sonra “Büyük Şeytan” Amerika’ya karşı ‘cihad’, İran rejiminin resmi ve asıl ideolojisi haline geldi.

Bu bağlamda kasıtlı olmasa da İsrail’e karşı bir duruş da kaçınılmazdı. Mollalar, İsrail’in Saddam Hüseyin ile olan savaşlarında kendilerine lazım olan silahları sağladığını unutarak gülünç bir nankörlükle “Siyonizmin kökünü kazıma” çağrısında bulundular.

İran rejiminde Amerika ve İsrail karşıtı doktrinler sağlam bir zemine oturunca Mollalar çevrelerine ideolojik zırvalar ve saçmalıklardan örülü bir ağ örmeye çalıştılar.

Ali Hamaney devrinde, İslam Cumhuriyeti, “Amerika’nın Sonu” ve “İsrailsiz Dünya” başlıklarını taşıyan yıllık sempozyumlar düzenledi.

Rejim aynı zamanda her yılın Şubat ayında dünyanın dört bir yanından Holokost inkârcıları için düzenlenen platformlar kurdu. Bu etkinlikler süresince en iyi sanatsal eserler, afişler ve antisemitik fotoğraflar için çeşitli ödüller dağıtılıyor.

2013 yılının girmesiyle birlikte İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, bunun tam olarak ne anlama geldiğine dikkat etmeksizin İran devrim kültürünü dışarıya ihraç etmede İslam Cumhuriyeti’nin birbiri ardınca başarılara imza attığını iddia edebilecek duruma geldi.

Yeni Hasan Ruhani hükümeti, bir tür güven hissetmeye başladı. O kadar ki Humeyni rejimi, Kuzey Kore gibi davranırken İsveç gibi konuşabilir duruma geldi. Bu durum eski Amerika Başkanı Barack Obama’nın sunduğu destek sayesinde gerçekleşti.

Bununla beraber yeni başkan Donald Trump’ın Beyaz Saray eşiklerine ulaşması, mollalar cenahında bir karışıklığa sebep oldu ve onları milli bir bakış açısına mecbur ederek Amerikalıları ve diğer ülkeleri içerideki ulusal baskı ve ülke dışında istikrarı bozma politikaları konusunda kandırmanın hala mümkün olup olmadığını düşünmeye itti.

Başkan Trump’ın, son günlerde ülkede yaşanan gösterilere sempati beslemek dışında şu ana kadar İran’daki mollalara karşı elle tutulur hiçbir şey yapmadığı söylenebilir.

Buna rağmen gerçek şu ki Trump, mollalar için şiddetli bir şaşkınlığın sebebi oldu ve onları, onun niyeti ve sonraki adımlarını tahmin etme uğraşısı ile baş başa bırakarak davranışları üzerinde esaslı bir etki bıraktı.

Tahran ilk olarak Hürmüz Boğazı ve çevresinde gerçekleştirdiği kışkırtıcı deniz eylemlerini durdurdu ve bu iş ABD Savunma Bakanlığı’nın takdirini kazandı. Barack Obama’nın Başkanlığı döneminde İran donanması, büyük fili ısırmaya çalışan eşek arıları gibi ABD destroyerlerine yaklaşan küçük sürat tekneleri ile bölgede faaliyet gösteren Amerikan donanma birliklerine silahlı teknelerden ateş açıyordu.

Ancak Başkan Trump döneminde her şeye rağmen İranlı eşek arıları Amerikalı filin olabildiğince uzağında durmaya devam etti. Öte yandan Tahran, “Amerika’ya Ölüm” ve “İsrailsiz Dünya” sloganlarını taşıyan yıllık ‘bitirici’ sempozyumlarını da durdurdu. İran dışişleri Holokost inkârcılarına ve ABD karşıtlarına onlarca vize verdi. Çoğu da Avrupa ülkelerinden ve bizzat ABD’nin kendisinden gelen kişilerdi. Bununla birlikte İran’a giriş çıkışları medya ve gazetelerden gizlendi. Belki de en önemlisi, yabancı bir rehin tutmadan bir gün geçirmeyen Humeyni rejiminin yeni bir Amerikalı rehin almaya cesaret etmeyişidir.

Tahran tarafından hala alıkonan rehinler arasında en bilinenleri, ABD’de Başkan Obama’nın eski özel danışmanı Ben Rhodes’un himayesinde İslam Cumhuriyeti aleyhinde baskılar düzenleyen çifte vatandaşlardır.

Başkan Trump’ın İran’daki insan hakları dosyası sebebiyle uyguladığı baskılara karşı mücadele ederken Mollalar, alışıldık tavırlarının dışına çıktılar ve son günlerde ülkenin değişik bölgelerinde patlak veren gösteriler esnasında sokaklardaki vatandaşlara yönelik bir katliam gerçekleştirmemeyi tercih ettiler.

En dikkat çekici şeyse, İslam’daki eleştiri ve protestolardan tam anlamıyla faydalanan İran rejiminin tüm bekçileri ve Hamaney’in bizzat kendisinin çirkin Kuzey Koreli yüzünü saklayan yumuşak yüzlü İsveç maskelerini takmasıydı.

Bölgesel planda da mollalar, yüksek İsveç lehçesi ile konuşmaya gayret gösteriyor.

Onlar şimdi de basın yayın organlarında sevimli gençleri Beşar Esed’in lehine savaşta fiili bir zafer kazandıklarını iddia ederek Suriye içlerindeki varlıklarını azaltma noktasında ısrarcı davranıyorlar.

Geçtiğimiz Pazartesi İran Savunma Bakanı General Emir Hatemi, ülkesi adına terör örgütü DEAŞ ve uzantılarına karşı verdikleri savaşta Afganistan’a askeri destek sunma önerisini duyurdu.

Tahran’dan beklediğim bir sonraki adım, Başkan Trump’ın selefi Obama döneminde imzalanan İran nükleer anlaşması müzakerelerinin yenilenmesi talepleri ile ilgili olan İsveç ritminde kendi ezgisini söylemeye başlamasıdır.

Tahran’ın ilk ezgisi kaba bir Kuzey Koreli aksanıyla şu şekildedir: “Hayır! Asla olmayacak!” Bununla birlikte son zamanlarda dinleyicilerin kulağına yumuşak bir İsveç aksanıyla sevimli ve şefkatli bir şekilde: “Belki de, sevgili çocuğum” mırıldandı.