Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye halkına galip gelenler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu dil, yenilgileri zaferler, teslim olmayı kibarlık, ihaneti öngörülü olma, kendini ve başkalarını aldatmayı, siyasetin cilveleri veya “çözüm bulma sanatı” olarak sunabilir ve gerçekleri örtebilir.

Daha dün, bazı yaralı Arap ülkelerinde, fanatikliği ve terörizmi bir gruba/mezhebe hapsettik, fanatizm ve terörizm konusunda ondan daha tehlikeli olanı ise bunun dışında tuttuk. Komşu ülkelerde, vatanseverlik ve kurtuluş için çabalayan yerel unsurları terk edip, yabancı işgalcilerle iş tutmaya başladık.

Böylece, gizemli, karanlık bir bölgesel atmosferde, telafisi olmayan ya da izin verilmeyen son derece büyük bedeller ödenmeye başlandı. Uluslararası objektif okumalar, kötü/subjektif okumalarla karıştı, yalanlar, müzakereler şeklinde, saldırılar ve komplolar barış girişimleri olarak pompalandı, nihai sonuçta farklı bir demografik gerçeklikle karşı karşıya kaldık.

Bu farklı demografik gerçekliğe ulaşmak, sadece parlak sloganlar atan saf Arap sokaklarımız dışında hiç kimseyi şaşırtmadı. Bilakis bazıları hala, bir kısım tarafların vatan kalıntıları ve kandan nehirler üzerinde büyük pazarlıklar yaptıkları yani gerçek yüzleri ortaya çıkmasından sonra bile boşu boşuna bunları savunmaya çalışıyorlar.

Suriye’nin güneyinde peş peşe yaşanan olaylar, uluslararası toplumun tasfiyesini, onurları için mücadele veren insanların direnişini göstermektedir. Uluslararası toplum yedi yıl boyunca, ABD siyasi karar alma dairelerinin yıllık olarak yayınladıkları raporlarda terör destekçisi olarak nitelenen bir rejime karşı onurlu bir şekilde direnen devrimcileri yok etme ihtiyacı duydu.

ABD Dışişleri Bakanlığı listelerine göre “terör destekçisi” bu rejim, artık “çözüm”ün bir parçası olarak kamuoyuna sunuluyor. Güvenlik ortağı ve teröre karşı “istikrar ve ılımlılığın teminatı” olarak pazarlanmaya başlandı. Yarın bir gün açıkça bölgesel aktörler arasında sadece bir “posta kutusu” değil, aynı zamanda bir aracı konumuna yükselirse şaşırmamak gerekir. Böylece, yedi yıl önce çocuğu, genci ve yaşlısıyla ayaklanan bu halkın önünde, yeni siyasi terminolojide revaçta olan“uzlaşma” adına cellâtlarına teslim olmaktan başka çare bırakılmadı. İngiliz “Ekonomist” dergisi 28 Haziran Perşembe günkü sayısında, “Zafer kazanan Beşşar Esed Suriye’yi nasıl değiştiriyor” başlıklı bir rapor yayınladı. Bu savaşı şöyle özetlemiş; “Sünni Müslümanlar sınır dışı edildi… Ve yeni Suriye daha küçük, daha yıkılmış ve daha mezhepçi olacak.”

Raporda, yıkım, mezhepsel göç ve nüfus değişimi ile ilgili rakamlar ve bilgiler yer aldı. Raporda, “Humus”ta Rejimin, uluslar arası duyarsızlık sayesinde kendi halkına karşı ilk demografik galibiyeti gerçekleştirdiği yer alıyor. Şimdi ise burası Suriye’nin muzaffer azınlıklarının elinde bulunuyor: Hıristiyanlar, Şiiler ve Aleviler… Bu gruplar Sünni devrimcilere karşı birleştiler ve onları şehirlerden kovdular. Bunu, halkın çoğunluğunu teşkil eden Sünni siviller izledi. Ülkenin 22 milyon insanının yarısından fazlası yerinden edildi. Suriye içinde 6,5 milyon ve dışında 6 milyon insan… Bunların çoğu Sünniler…

Bu, rapordan sadece bir kesittir. Genel bağlam hakkında açık bir fikir vermesine rağmen, uluslararası toplumun Suriye’de olup bitenlerden ve yaşananlardan memnun olduğunu ima ediyor ancak açıkça belirtmiyor. En azından, Batı Avrupa’nın liderleri, yeni bir göç dalgası olmaması için diktatörle normalleşmeyi tercih ediyorlar. Ama bence resim daha büyük ve daha kapsamlı… Hafız Esed Rejimi ve sonra Beşşar Esed’ın misyonunun değişmediğini iddia ediyorum. Sünni siyasal İslam’ın uluslararası konumunun, 19. yüzyılda İngiliz Başbakanı William Gladstone ve 21. yüzyılda Başkan Barak Obama arasında pek değişmediğini de ileri sürüyorum.

Sünni İslam’ın sorun edilmesinin nedeni, onun demografik ve politik “ağırlığı” ve coğrafi yayılımıdır. Sünni İslam, dünya Müslümanlarının yaklaşık yüzde 75’ini oluşturmaktadır ve diğer dinlerin müntesiplerin sayısına yakındır. Dini vicdanda Sünni İslam “günah keçisi” dir. Onlar nezdinde Kudüs’ü kendilerinden geri almak için “Haçlı Seferlerini” başlatan militarist bir İslam’dır o. Avrupa’yı iki kez ele geçiren de onlardır. İlkini 18. yüzyılda İspanya üzerinden Fransa’nın, diğeri ise 15. yüzyılda Konstantinopolis (İstanbul)’un fethi ile… Ve daha sonra 1529’da “Viyana kuşatması”, ardından da 1683’te “Viyana Savaşı”… 15 yıl süren bir Avusturya Osmanlı savaşı… Aynı zamanda Amerika’nın kalbinde 11 Eylül 2001 saldırılarını başlatan Obama’nın da inandığı gibi “intihar” İslam’ıdır.

Sonra “azınlıkların koalisyonu” boş bir slogan değildir. Tüm dünya güçlerinin kabul ettiği ve desteklediği bir şeydir. Çin’de Hindistan’ın doğusundaki Sincan vilayetinde bağımsızlık için mücadele eden Sünni Uygurlar var. Hindistan lideri Narendra Modi, Gandi hoşgörüsü ve Nehru demokrasisinin olduğu bir yerde Sünnilere karşı direniş ve onları yerinden etme kararı verdi. Batı Avrupa ve Amerika tarihine kadar uzanan bir düzlemde Asya ve Afrika’da bu Sünni İslam’ın karşısında olunmuştur. Unutturulmaya çalışılsa da, eski ve yeni Rus çarlığının Volga, Kafkasya ve Orta Asya’daki Sünni İslam’la olan savaşlarını unutmamalıyız. Bunun en sonuncusu Çeçenlere karşı yapılan savaştır.

Obama, İran’la ittifakı haklı gören tek kişi değil, Ancak yine de ondan önce hiç kimse, mollaların rejiminin “El-Kaide” ya da “DEAŞ” gibi “intiharcı” olmadığı iddiasını kullanmadı. Aslında bu görüş, birçoklarında var ancak Vladimir Putin hariç hiç kimse belirleyici uluslararası bir karar konumuna ulaşmadı.

Eski bir İngiliz kadın bakan, birkaç yıl önce “Şarku’l Avsat” ofislerini ziyaret etmişti ve kendisiyle Suriye krizini müzakere etmiştik. Eski bakan, Irak ordusu aleyhinde kampanyaların yürütüldüğü bir dönemde Kürtlere sempati duyanların ön saflarında yer almıştı. Aynı şekilde bu bakan eski Irak başkanının devrilmesi istiyor ve savaş öncesi ambargo döneminde Irak için yardımlar topluyordu. Ancak, Suriye konusu açılır açılmaz, Esed’i savundu ve Irak ile Suriye meseleleri arasında herhangi bir karşılaştırma yapmayı reddetti ve Suriyelilerin önünde Suriye’ye geri dönüp Rejimin gölgesi altında yaşamaktan başka seçenekleri olmadığını tekrarladı.

Bu bakış açısı, mantığın tersyüz edilmesidir. Birçok Batılı siyasi ve dini lider aynı şeyleri tekrar edip duruyorlar. İşte Suriye’deki halka galip gelmiş kişiler bu tiplerdir.

Sadece İslam dünyasını değil bütün bir dünyayı tehdit eden yıkıcı, şiddet yanlısı radikal unsurların oluşmasını sağlayanlar, bu zihniyette olan kişilerdir.