Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

John Bolton ve kargaşa siyaseti | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

John Bolton, Başkan Donald Trump tarafından Amerikan Ulusal Güvenlik Müsteşarı olarak atandı. Bu birçok gözlemci için şok etkisi yarattı. Düşmanları tarafından Bolton’a tekrar yetki verilmesinin ABD’yi savaşa sürükleyeceği yönünde eleştiriler yöneltildi.

Bu işin Kuzey Kore ile ya da Ortadoğu’da bir savaş ile ilgisi olup olmadığı konusunda bir görüş birliği olmadığı görülüyor. Ancak bu yorumların çoğunda kesinlikle George Bush yönetiminin 2003 yılında yönettiği Irak Savaşı’nın yankıları var. Trump’ın Bolton’ın atanma kararını duyurduğu zaman, ABD’nin yönettiği Irak savaşının 15.yıldönümüne denk geldi.

Aradan yılların geçmesine rağmen Bolton’ın açıklamalarına bir geri dönüş, onun birçok meseledeki sert ve tutucu tavırlarını akla getirir. Bununla birlikte Trump yönetiminin şimdiye kadarki tutumlarına bakıldığında Bolton’ın sözlerinin harfi harfine eylemlere tercüme edilmesi imkânsız görülüyor. Ancak Bolton’ın yönetimdeki varlığı, Kuzey Kore ve İran meseleleri gibi belirli durumlarda gizil bir tehdit rolü üstleniyor. Bu rolü anlamak, Trump’ın yönetimdeki davranışlarına kapsamlı bir bakışı gerektiriyor.

Trump’ın başkanlığı ister kendi iç seçim bölgesinde gerçekte kimlerin olduğu açısından (aslında kilit pozisyonlara atamasına rağmen çoğunu görevden almasında görüldüğü üzere) isterse diğer ülkelere karşı yapabilecekleri açısından öngörülemez niteliktedir. Söz konusu ülkelere karşı belirsizlik, onun eylemleri ve söylemleri arasındaki kopukluktan kaynaklanıyor gibi görünüyor. Kuzey Kore olayında Trump, lider Kim Jong-un’a karşı tavizsiz ve keskin açıklamalarda bulunmuştu. Ancak Kuzey Kore’nin lideri ile yüz yüze bir toplantı gerçekleştireceğini duyurduğunda tüm dünyayı şaşkınlığa uğrattı.

Trump’ı eleştirenler bu davranışı ABD yönetimi açısından olumsuz bir gösterge olarak görüyorlar ve uluslararası ilişkilerdeki belirsizliğin bazı durumlarda oldukça yıkıcı olacağı çıkarımında bulunuyorlar. Zira bu durum, siyaset kurucuları eksik gerçeklere dayalı olarak karar almaya itebilir. Belirsizlik aynı şekilde gerçeklerle oynamayı da kolaylaştırabilir. 2003 yılında Irak Savaşı’nda belirsizlik, savaşı yasadışı bir mahiyete büründürdü ve Irak bunun bedelini hala ödüyor.

Bununla birlikte Kuzey Kore hadisesinin de gösterdiği gibi belirsizlik ve öngörülemezlik Trump’ın işine yarıyor. Yönetimindeki çeşitli istifalar açık bir mesaj gönderir: hiç kimse dokunulmaz değil. Kim Jong-un’a yönelik meydan okuması keskin olmakla birlikte o dereceye vardı ki sonunda Trump’ın Kuzey Kore’yi engelleme konusunda ciddi mi yoksa sadece heyecan ve etki uyandırmak için abartıyor mu sorusuna sebep olacaktı.

Bolton’ın tayini onun Kuzey Kore’ye saldırma çağrısı ile aynı anda ve iki ülkenin liderleri arasında ilan edilen tarihi toplantı sebebiyle Kuzey Kore ve ABD arasındaki ilişkiler açısından hassas bir dönemde geldi. Bolton’ın atanması Kore liderinin Trump’ın Kuzey Kore’ye yönelik niyetleri konusunda kafasını karıştırmaktan başka bir işe yaramaz: Savaş mı istiyor; barış mı? Bu, bu ilişkide Trump’a üstünlük sağlar.

Konu İran ile ilgili olduğunda Trump için belirsizlik azalır. Trump, 2015 yılındaki nükleer anlaşmaya karşı tutumunda kararlıydı. Bolton ise yeni yönetim kadrosunda Trump’ın tutumunu destekleyen bir başka ses.

İran’ı eleştiren bir diğer isim olan Mike Pompeo’nun dışişleri bakanı olarak atanması, mevcut Amerikan yönetimi içinde İran konusunda artan ahenk birliğinin bir diğer göstergesi.

Elbette Amerika’nın İran’a karşı tedirginliği yalnızca nükleer anlaşma ile sınırlanamaz. İran’ın Ortadoğu’da genişleyen faaliyetleri İsrail’in tepkisini çekiyor. Aynı şekilde ABD’nin Arap müttefiklerinin de. ABD içinde ve dışında İran’ı içeren çağrılar yüksek sesle tekrarlanıyor. Trump yönetimi nükleer anlaşmayı bozmaya çalışıyor gibi görünüyor. Ancak aynı zamanda İran’ın Ortadoğu’nun Suriye’nin güneyi ve kuzeydoğusu gibi stratejik bölgelerindeki nüfuzunu da sınırlandırmayı istiyor.

Soru şu: ABD buna nasıl engel olacak? Bolton’ın geçtiğimiz üç yıl boyunca söylediği sözlerin tümü takip edildiğinde görülür ki ABD, nükleer anlaşmanın yerini İran’ın nükleer altyapısını hedefleyen bir bomba saldırısına bırakacak.

Bu bağlamda John Bolton’ın tayininin Amerika-İran ilişkilerinde Trump’ın Kuzey Kore ile şimdiye kadar aldığı yolu alması mümkün mü? Bir diğer deyişle ABD’de John Bolton gibi sert bir hattın varlığı İran içinde endişenin ve belirsizliğin artmasına sebep olup onu örneğin Yemen ya da Suriye’de bir tür anlaşmaya sevk edebilir mi?

Bolton, Nisan ayında göreve gelecek. Bu yüzden ABD’nin bundan sonra nereye gidebileceğini bilmek için henüz erken. Bununla beraber onun ve Pompeo’nun tayini ile Trump yönetiminin Ortadoğu’ya yönelik dış politikasında rotasını değiştirme fırsatı doğdu. Eski Başkan Barack Obama’nın koyduğu çizgiden çok uzak bir noktada. Özellikle sonuncusu maalesef ki Suriye rejiminin içinde meydana gelen karışıklık fırsatını 2013 yılında kullanılan kimyasal silahlar için kırmızıçizgi ilan etmek suretiyle değerlendiremedi. Eylem ve söylem uyuşmazlığı, Obama’nın düşmanları ve müttefikleri nezdinde güvenilirliğini kaybetmesine sebep oldu. Bu ayrılık ilk bakışta mevcut Amerikan yönetiminde gördüğümüze benzese de iki yönetim arasındaki köklü fark, bu karışıklığı taktik olarak kullanma imkânında gizlidir.

Güçlü sözler güçlü askeri adımlar atılmasına sebep olacak diye bir zorunluluk yok. Çoğu zaman diğer tarafta kargaşa yaratmaya yönelik çalışmalara paralel olarak sert uygulamalar için ciddi bir olasılık öne sürmek bile tek başına yeterek istenen sonuçları verebilir.