Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kahraman rolü üstlenen eli kanlı şahsiyetler | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Londra/Adnan Hüseyin Ahmed

40 yıldır Londra’da yaşayan araştırmacı yazar Riyad Remzi’nin ‘Kahraman Diktatör’ adlı kitabı Bağdat’taki ‘Satur’ kitapevi tarafından yayımlandı. Remzi, uzun yıllardır gurbette olmasına rağmen, Irak toplumunun siyasi, sosyal ve psikolojik dönüşümlerini her zaman takip ediyor. Araştırmacı yazar Remzi daha önce de, ‘Saddam Hüseyin döneminin siyasi ekonomisi’ adlı araştırma kitabını ve Irak eski Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in otobiyografisini kaleme aldığı ‘Sanatçı Diktatör’ adlı eserini yayınladı. Bu kitapların yanı sıra bir ülkeyi ve halkını harap eden hastalığın mercek altına alındığı ‘Hantal’ gibi çok sayıda eser yazdı. Son olarak Remzi, ‘Kahraman Diktatör’ adlı yeni kitabını okuyucularının beğenisine sundu. Kitap, Saddam Hüseyin’in radikalizm bilincinin oluşumuna katkıda bulunan ilk okumalarına ve son anına kadar inandığı hayali ve puslu yanılgılarına odaklanıyor.

Riyad Remzi, esasen 1960’ların sonlarından bu yana yaratıcı düşünce üzerine dünyanın en önde gelen otoritelerinden olan ve ‘yanal düşünme’ teorisinin fikir babası olarak tanınan Maltalı düşünür Edward de Bono’nun görüşlerini destekliyor. Yanal düşünmenin en basit tanımı, daha önce hiçbir şekilde bilmediğimiz hayal gücü, tesadüfler, fikirler ve yeni vizyonlarla, bilindik mantıksal yaklaşım kalıplarından sıyrılarak yaratıcı yaklaşımlarla karşılaştığımız sorunlara çözüm bulmaya çalışmaktır.

Yazar Remzi bu kitapta, kahraman fikrini ve bu fikrin Saddam Hüseyin’in mucizeler ve buhranların doruklarına ulaşmış zihnine nasıl yerleştiğini, böylece Büyük İskender, Neron, Hitler ve diğerleri gibi dünyanın en büyük diktatörleriyle kıyaslanabilecek bir diktatör haline nasıl geldiğini analiz etti. Araştırmacı yazar, kitabında Saddam’ın kaynaklarının Babil krallarına mı yoksa kendi kafasında isimleri yazılı bir takım kahramanların entelektüel bir mirasçısı olarak onların fantezilerini mi sunmaya devam ettiği sorularına yanıt arıyor. Araştırmacı, anlık fikirler veya eski fikirlerin yeniden değerlendirilmesiyle üretilen yeni fikirler olarak tanımlanan yanal düşünme teorisini desteklediğinden, başkalarının görmediği şeyleri görerek ortaya çıkarılan yeni yaratıcı çözümler şaşırtıcı gelmiyor. Bilindik olgular bir açıdan bakılıyor veya dikey düşüncenin tamamen farklı bir perspektiften görülüyor.

Kitap, 11 bölümden oluşuyor. Tüm bölümler, diktatörün ikna edildiği bir ‘kahramanlık’ fikrine dayanıyor. Fakat aslında bunun onu darağacına götüren sahte ve hayali bir kahramanlık olduğuna işaret ediliyor. Öyle ki bu görüşü onun çıkarıldığı mahkemede çarptırıldığı idam cezasını, korkak hırsızlar gibi değil cesur haydutlar gibi ‘erkekçe’ bir ölüm olarak nitelendirmesine sebep oluyor.

Remzi, diktatörün hayatını yoğun okumalarla şekillendirdiğine, bu okumalarda savaş destanları ve ‘Yedi Askı’ olarak bilinen Arap edebiyatının İslam öncesi cahiliye devrine ait seçkin şiirlerinin derlendiği kitap ve şairlerinden Antere bin Şeddad’ın biyografisi gibi Arap biyografileri okuduğunu ve bunu çocukluk döneminde yaşadığı aşırı yoksulluktan kaçma yolu olarak kullandığına inanıyor.

Araştırmacının ulaştığı ana bulgulardan biri, diktatörün kahramanlarının cahiliye döneminden olduğuydu. Çünkü kültürel ve entelektüel referansları, şairler Kuleyb bin Rebîa, Amr bin Kulsum, Antera bin Şeddad ve belki de Hammurabi, 2. Nebukadnezar gibi Iraklıların hafızalarına kazınmış olan Babil krallarıydı.

Diktatör, halkının meseleleriyle ilgilenmiyordu. Çünkü her zaman kişisel zaferiyle meşguldü. Bireysel zaferini subaylarının, askerlerinin ve savaşçılarının kısacası başkalarının üzerinden inşa etmeye çalışan Hitler’e çok benziyordu. Bu yüzden rejimi hızlıca ortadan kalktı ve o rejimden geriye sadece uyuyan hücreler ya da dikkate alınmayan küçük gruplar kaldı.

Araştırmacı, Saddam Hüseyin ve diğer diktatörlerin büyük değil, istisnai olduğuna inanıyor. Çünkü ‘büyüklük, çok fazla ustalık ve profesyonellik’ demektir. Bir istisnada ise nezaketten daha çok boşboğazlılık ve pervasızlık vardır. Prusya hükümdarı Büyük Frederick, kahramanlık ve büyüklüğün bir örneğiyken, Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart bir kahramandan daha aşağıda kalır bir yanı yoktu.

Çevresinde çok sayıda danışman olmasına rağmen, diktatör hiç kimseye danışmamıştı. Çünkü yakın çevresini pekte umursamıyor ve dikkate almıyordu. Örneğin Saddam Hüseyin’in en yakın danışmalarından Tarık Aziz, onun Kuveyt’i işgal etme kararını nasıl aldığını bilmediğini itiraf etmişti! Belki de Karl Marx’ın “Geçmiş nesillerin gelenekleri, yaşayan neslin aklı üzerine bir kabus gibi çöker” şeklindeki okuması burada tam isabetli bir yaklaşım olacaktır. Baas Partisi’nden hiç kimse mübalağa mirasının kurbanı olan Saddam Hüseyin gibi geçmişin esiri olmadı. Burada, Amr bin Kulsum’un Yedi Askı şiirlerinden mübalağa üslubunun bir örneği olan, “Bizim emzikteki bebeğimiz sütten kesilecek çağa erişince, kimseye baş eğmeyen zorbalar, onun önünde secdeye kapanır” mısrasını okumamız yeterli olacaktır.

Saddam Hüseyin sadece bir diktatör değildi. Gerçeği değiştirebilecek sihirli bir değneğe sahip olduğuna da inanıyordu. Bu yanılgı, koalisyon güçleriyle yaptığı zafer savaşlarında bile devam etti. Diktatör, Savunma Bakanı General Sultan Haşim’e, ‘Safvan Çadırı’na yani Safvan bölgesinde ABD’li komutanlarla yapacağı görüşmeye gitmeden önce, ‘zaferinden emin bir muzaffer edasıyla hareket etmesi, onlar ellerini uzatmadan onun elini uzatmaması gerektiği çünkü hiçbir galibin mağlubun elini sıkmadığı’ haberini gönderdi. Diktatörün o berbat yenilgiyi bir zafer gibi görerek, içinde bulunduğu yanılgının ne boyutta olduğu, bununla birlikte gerçekten de cahiliye devrinden miras karanlık inançlarına nasıl bağlı kaldığı anlaşılmıyor mu? Eğer durum böyle olmasaydı, konuşmalarında ‘mücadele’ kelimesi yerine düşmanıyla savaşmak ve yüzleşmek için aşağıya inmek anlamına gelen ‘munazele’ kelimesini kullanmazdı.

Diktatörün kendisine karşı çıkmayan illere yaptığı ziyaretlerde onu karşılamaya gelen vatandaşlarına karşılık vermek için el sallamak yerine havaya ateş ettiği herkes tarafından hatırlanır. Havaya ateş etme geleneği, çoğunlukla İslam öncesi cahiliye değerlerinden türeyen köylü ya da bedevi adetlerindendir.

Yazar Remzi hikayenin sonunu ise çocuk şarkısında geçen şu dizelerle betimliyor:

Bir çivinin düşmesiyle nal yerinden oynadı

Nalın yerinden oynaması atın düşmesini sağladı

At düşünce sırtındaki süvari de düştü

Düşen süvariyi düşmanlar kaçırdı ve öldürdü

Diktatör, süvarinin öldürülmesine ve ülkenin can damarının kesilmesine sebep olan nalın eski yıpranmış çivisiydi.

Chris Ford’un yazdığı ‘Saddam Hüseyin ile 26 gün’ ve Saddam’ın sorgusunu yürüten CIA ajanı John Nixon’un kaleme aldığı ‘Başkanı Sorgulama: Saddam Hüseyin’in sorgusu’ adlı kitabı gibi yabancı kaynaklar, binlerce tutuklu ve savaş cephesinde gençliğini yitiren Iraklılar için tek bir damla gözyaşı dökmeyen ancak ilk kez eşleri ile kaçan iki kızının ardından ağlayan ve “Onları özlüyorum. Onları çok seviyorum” diyen bir diktatörün kişiliğine dair önemli bilgiler içeriyorlar.