Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kan ve kutlama | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Sanırım ‘Huffington Post’ haber sitesi editörü; arka planda Gazze’nin doğu sınırında İsrail kurşunları ile şehit düşen Filistinlileri, ön planda ise Jared Kushner ve eşi Ivanka ile Binyamin Netanyahu ve eşini bir araya getiren ‘selfie’nin yer aldığı fotoğraf kendisine ulaştığında bu fotoğrafa şu başlıktan daha uygununu bulamayacağını düşündü: ‘Filistinlilerin Cesetleri Üzerinde Dans’. Doğrusu bu günlerde dökülen Filistin kanına baktığımızda bu nitelemede en küçük bir mübalağa bile olmadığını söyleyebiliriz. Tüm dünya bu dehşeti kınarken, ABD yönetimi övgü dizmekle meşgul.

Haftanın sadece ilk iki gününün bilançosu 70’i aşkın şehit ve 2500 yaralıydı. Hepsi de sınırın dikenli tel ile çevrilmiş bölgesinde hayatlarını kaybettiler. Ellerinde sadece taş ve yakmak için kullandıkları lastiklerden başka bir şey yoktu. Bu protestolar,Filistin ‘Felaket Günü’nün’ yetmişinci yıldönümüne getirilen ABD büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması kutlamalarına karşı düzenlenmişti.Bu adım sadece hristiyan ve müslüman Filistinlilerin acılarını derinleştirme anlamını taşımıyor. Bilakis, tüm dünyanın Kudüs’ün onun anahtarı olduğunu düşündüğü barışçıl çözümün mezarını kazmak anlamına da geliyor. Aynı şekilde her zaman iki devletli çözüm, İsrail’in 1967 öncesi sınırlarına çekilmesi ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulması çağrısında bulunan BM ve uluslararası meşruiyet kararlarının da gömülmesi anlamına geliyor.

Filistinlilerin yaptıkları tek şey toplanmak, gösteri yapmak, taş atmak ve protesto amacıyla lastik yakmaktı. İsrail işgal güçlerinin buna tek karşılığı ateş açarak ağır bir bilanço ortaya koymak oldu. Çok sayıda kişi ya hayatını kaybetti veya yaralandı. Ancak dünyanın tamamı İsrail’in uyguladığı bu ölçüsüz şiddet karşısında dehşete düşüp kınarken, ABD Başkanı Donald Trump’ın eşi ile birlikte kutlamalara katılan damadı ve başdanışmanı Jared Kushner sadece şunu söylemekle yetindi:

“Şiddet olaylarına neden olanlar sadece sorunun bir parçası,çözümün kendisi değil!”

Peki, ya barışçıl çözümü idam ederek ondan kurtulmak niyetinde olanlara ne demeli? ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley aralarında birçok çocuğun da olduğu Filistinli ölümlerini görmezden gelerek Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada; İsrail’i, “Hamas’a karşı itidalli olmakla” övmeyi nasıl başarabildi?

İtidalli olmak! Geçen mart ayının sonunda başlayan ‘Büyük Dönüş’ gösterilerinden bu yana 120’den fazla Filistinliyi öldürmek ve 3000’den fazlasını yaralamak itidalli davranmak sayılıyor! Tüm dünyanın İsrail’i suçlaması için kınamaya değer bir katliamın yani bir Filistin Holokostu’nun gerçekleşmesi mi gerekiyor?

ABD Başkanı Donald Trump’ın, ne salı günü İsrail’in saldırılarda kullandığı gaz nedeniyle şehit olan sekiz aylık bebek Leyla Ganduri’den, ne de hastanede yaralıları tedavi ederken birden kardeşi Mu’tez’in cesedi ile karşılaşan Filistinli Doktor Mu’tasım Al-Nunu’dan, ne de yaşları yirmiyi geçmeyen 20 Filistinli gencin İsrail kurşunları ile şehit düştüğünden hiçbir şekilde haberi yok. Bunları bilmediği için İsrail’i ‘İtidalli olmaktan’ olmakla övüyor. ABD Büyükelçiliği’nin açılış kutlamalarında bugünü ‘İsrail’in büyük günü’ olarak niteliyor. Şüphesiz tarih bu günü, temeli Filistinlilerin kanlarının beslediği ve kan gölünün üzerine atılmış bir elçilik binasının açılış günü olarak anacaktır.Tabi ki bu elçilik, aynı zamanda Trump’ın yardımcılarının gerçekleşmesinin hala mümkün olduğunu iddia ettkileri barışçıl çözümün cesedi üzerinde de yükselmektedir.

Trump,en azından tüm dünya yöneticilerinin korkunç katliam günü olarak gördüğü ölüm gününün korkunçluğunu anlamaya çalışmak yerine, İsrail’in büyüklüğünden ve bu büyük günden bahsetmeyi nasıl başarabildi? Aynı şekilde, Nikki Haley, Filistin’in BM büyükelçisi Riyad Mansur sadece konuşması sırasında ABD’yi İsrail katliamlarını örtbas etmekten sorumlu saydığı için salonu nasıl terk edebildi? Riyad Mansur bu konuşmasında ayrıca ABD’nin; Filistin halkı hakkında ırkçı suçlamalar başlatma, uluslararası hukuku ve meşruiyet kararlarını hiçe sayma ve barışçıl çözüme son darbeyi indirerek onu öldüren bir adım olarak nitelediği ABD büyükelçiliğini işgal altındaki bir toprak olan Kudüs’e taşımaktan da sorumlu olduğunu ifade etmiştir.

Haley; Filistinlilere çocukları canlı kalkan olarak kullandıkları yönünde suçlamalar yöneltmekte de hiç tereddüt etmiyor. Filistinlilerin tek eylemleri, gösteri yapmak ve gerçek kurşunlara taşlarla karşılık vermekten ibaret iken o canlı kalkanlardan bahsediyor. Filistin büyükelçisi bu tutumu ırkçılığın bir çeşidi olarak nitelemiş ve şöyle demiştir:

“Biz bu konuda istisna değiliz”.

Ardından da şu soruyu yöneltti:

“O halde neden Amerikalı çocuklar, ABD’de ateşli silah kullanımına karşı yapılan ve yaklaşık yarım milyon kişinin katıldığı Washington gösterilerine katıldı?”

Ancak ABD büyükelçisi, BM Genel Sekreteri ile Güvenlik Konseyi’nin diğer on dört üyesinin önerdiği Konsey’in İsrail’in katliamları hakkında soruşturma başlatma kararını engellemek için elinden geleni yaptı. Bu oturum, Kuveyt’in çağrısı üzerine ve Filistin halkına uluslararası koruma sağlanması talebini görüşmek üzere gerçekleşmişti. Bununla da yetinmeyen ABD Büyükelçisi ilk taslak kararın askıya alınmasını da sağladı.Ki bu kararda şunlar ifade ediliyordu:

“Güvenlik Konseyi, başta Doğu Kudüs olmak üzere İsrail’in 1967 yılından beri işgal etmiş olduğu Filistin topraklarında yaşanan son gelişmeler karşısında derin endişesini ifade etmektedir. Aynı şekilde tüm taraflara itidalli olmaya ve barış umutlarını zayıflatan tek taraflı ve yasadışı yöntemler de dahil olmak üzere krizi derinleştirecek tedbirlere başvurmamaları çağrısında bulunmaktadır.”

Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararını örtülü bir şeklide de olsa kınayan ve Haley’in askıya alınmasında başarılı olduğu bu karar taslağının metninde şu ifade de yer almaktadır:

“Kudüs şehrinin demografik yapısının karaketerini veya yapısını değiştirmeye yönelik her türlü karar ya da eylemlerin yasal bir etkisi bulunmamaktadır.”

Bu şekilde ABD yönetimi, soruşturma başlatmayı ve Filistinlilere uluslararası koruma sağlanması çağrısında bulunan karar taslağının askıya alınmasını sağlamakla yetinmeyip, büyükelçiliği taşıma kararını açıkladığından beri tüm yaşananlara ve halihazırda yaşanmakta olanlara rağmen barışçıl bir çözüm için hala bir ümit olduğunu ifade etmeye devam ediyor!

Gariptir ki;Filistin Yönetimi,Başkan Mahmud Abbas adına yaptığı açıklamada ABD’yi artık barış için kabul edilebilir bir arabulucu olarak görmediğini ifade etse de ABD bu yönde açıklamalar yapmakta ısrar ediyor.Büyükelçiliğin açılış kutlamaları Filistinlilerin kanlarıyla boyanırken Trump yönetimi barış sürecini ileriye taşıma gücüne sahip olduğunu deklare etmekten kaçınmıyor.Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ‘Fox News’ haber ağına yaptığı açıklamada; on yıllarca süren anlaşmazlığı sona erdirme çabalarının başarıya ulaşacağını ümit ettiğini belirterek “Hiçbir şekilde barış sürecinin sona erdiğini söyleyemeyiz” ifadesini kullanmıştır. Bu sırada John Bolton ise şunu iddia ediyordu:

“Filistinlilerin gelecekteki devletlerinin başkenti olmasını istedikleri bir şehirde ABD büyükelçiliğinin açılması barış ihtimallerini arttıracaktır”.

Şüphesiz bu sözler tüm dünyayı aptal yerine koymaktadır.Çünkü Trump’ın büyükelçiliğin taşınması kararını açıklamasının ardından neredeyse tüm dünya ülkeleri BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamaya katılmış ve kınama kararı 193 üye ülkeden 128’nin kabul oyu ile alınmıştı.Hatta bu ülkeler arasında İngiltere ve Fransa gibi Washington’a dost ülkeler de yer almıştı. Nikki Haley de bu kararı unutmayacakları bir saygısızlık olarak nitelemişti.

Şüphesiz Trump,ne İsrail gazı ile şehit olan bebek Leyla Ganduri’nin ne de önüne kardeşinin cesedi getirilen doktor Mu’tasım A-Nunu’nun adlarını duymamış olabilir.Ancak bilinmelidir ki gerçek ve kalıcı anlamda bir kutlama işgal altındaki Kudüs’te açılan ABD büyükelçiliği binasında değil, tam olarak Gazze’nin doğu sınırlarında yaşanıyor.Çünkü orada ne Trump’ın ne de Netanyahu’nun duymak istemedikleri bir hakkı talep eden ve haykıran kanların sesi yükselmektedir.Ama bu hak hiçbir zaman yok olmayacak.Bunun en güçlü delili de sadece Filistin için şehid olan bebekler değildir.Sınırda İsrail kurşunları ile şehit düşenlerin birçoğu 14-30 yaş aralığındaki gençlerdir.Yani birçoğunun yaşı Büyük Felaket’in yaşının yarısı kadar bile değil.Bu da Filistinlinin hakkının hiçbir zaman kaybolmayacağı anlamına geliyor. Çünkü, akıtılan o kanlar ile bir sonraki nesle devredilip duruyor.Ve asıl bu kanlardır büyüklük olarak nitelenmeyi hak eden. Korkunç ve utanç verici bir şekilde kan döken katiller değil.