Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kaşıkçı krizinde İran’ın kazanımları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Her ne kadar İran medyası ve devlet televizyonu, Kaşıkçı olayını, milyonların akşam yemekleri sırasında izlediği bir programa çevirse de, Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayının başından itibaren İran hükümeti, yorum yapmaktan ve resmi bir pozisyon almaktan kaçındı. Tahran’dan yapılan tek yorum, ‘bekleyip sonucu görmeyi tercih ediyoruz’ oldu. İranlıların Suudi Arabistan’a karşı açıklamaları -Türkler gibi- saldırgan olmadı. Bunun yerine açık kapı bırakmayı seçtiler.

Suudi Arabistan’ın köşeye sıkışması İran’ın çıkarına mıdır? Elbette çıkarınadır. Özellikle de İran’ın petrol ihracatını durduracak ve finansal işlemlerini dolar aracılığıyla yapmasını engelleyecek ciddi yaptırım kararlarının yürürlüğe girmesine iki haftadan az bir süre kalmışken. Tahran’da bu kriz ve Türkiye’nin Suudi Arabistan’a karşı yürüttüğü saldırı, gökten düşen bir hediye gibi görülüyor. Bu sayede üç dileklerinden birinin gerçekleşmesi için Allah’a yalvarıyorlar. Birincisi; mevcut gerilimli koşullarda savaşı yönetmenin ve başarılı olmanın zor olduğunu düşünerek, Washington’un Tahran’a uyguladığı ablukada geri adım atması. İkincisi; Riyad’ın Donald Trump yönetiminin Tahran karşıtı planını desteklemekten vazgeçmesi. Böylece bu plan kendilğinden başarısız olacak. Son dilekleri ise Suudi Arabistan tarafının zayıflaması ile bölgesel güç dengesinin kriz sayesinde değişmesidir. Bu şekilde, abluka devam etse de İran; Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’daki bölgesel egemenlik projesi kesintiye uğramadan sürdürebilir. Belki de ABD bile sonunda Hamaney rejimi ile işbirliği yapmaya mecbur kalabilir.

Riyad açısından, ABD ile ilişkileri, tüm anlaşmazlıklara ve zayıflatma çabalarına rağmen stratejiktir. Bu anlaşmazlıkların sonuncusu; 11 Eylül saldırıları ve Suudi Arabistan’ın ABD’nin Irak savaşına destek vermeyi reddetmesidir. Bu da İran’a Irak’ta önemli bir taraf olması için büyük bir fırsat sunmuştur. O zamanlar, Tahran ve Washington arasındaki ilişkiler Suudi Arabistan’ın aleyhine olacak şekilde gelişmişti. Suudi Arabistan’ın halihazırda karşı karşıya olduğu kriz ise, bir bardak suda koparılmaya çalışılan bir fırtına gibidir. Çünkü iki ülkenin yüksek çıkarları, yazılan ve çizilenden çok daha büyük ve böyle küçük krizlerden etkilenmeyecek kadar güçlüdür.

İranlılar krizler ile başa çıkmakta büyük maharet sahibidirler. Suudi Arabistan her ne kadar şimdi köşeye sıkışmış ve zor bir durumda olsa da, er geç bundan kurtulacağını biliyorlar. Türklerden farklı bir şekilde krizi kullanarak ya Washington ile ya da Riyad ile yakınlaşmak gibi kazanımlar elde etmek istiyorlar.

Riyad’ın Tahran’a karşı bir açılımda bulunma olasılığı nedir? Yukarıda da belirttiğim gibi Suudi Arabistan’ın ABD ile ilişkileri stratejiktir. Ama İran’a ve barışçıl bir koşu olabileceğine hiçbir şekilde güvenmemektedir. Yine de yüksek çıkarların korunması şartı ile her zaman manevra için az da olsa bir yer vardır. İran, Kaşıkçı krizi ile ilgisi olmayan nedenlerle Suudi Arabistan ile ilişkilerini düzeltmek istiyor olabilir. Zira İran, Suriye’deki kazanımlarını korumaya çalışırken son seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı gibi Irak’ı kaybetme riski ile karşı karşıya kaldığını fark etti. Yemen’deki savaş ise tüm şiddetine ve maliyetine rağmen Tahran’a; Gazze’de Hamas, güney Lübnan’da Hizbullah’tan elde ettiği kazanımlardan daha fazlasını sunmayacaktır. Eğer İranlılar Yemen’de bir çözüm istiyorlarsa, küçücük bir zafer bile elde etmeyi düşünmeden hemen harekete geçmeleri için en uygun zamandır. Bu şekilde, çözüme ulaşılması halinde Yemen’de kurulabilecek siyasi yapıda müttefikleri Husilerin kısmen de olsa yer almalarını sağlayabilir.

Siyasi krizler genellikle fırsatlar yaratır. Abluka altındaki İran da bunu çok iyi biliyor. Geçmişte de Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden Suudi Arabistan ile yakınlaşmak için yararlanmıştı. Ama bilmelidir ki, Suudi Arabistan’ın sıkıntısı geçici ve kullanım süresi sınırlıdır.