Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kasten yok sayılan “Uzlaşma” beklentisinde Lübnan Hükümeti | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bölünmüş Lübnan hükümetinin kuruluş sürecinde karşı karşıya olduğu zorlu krizde yine Lübnan’ın siyasi tarihi boyunca şahit olduğu siyasi krizlerin birçoğu gibi gerçeklerin görmezden gelinmesi ve failleri bilinmezmiş gibi davranılmasından kaynaklanmaktadır.

Taraflardan her birinin elde etmek için mücadele etme hakkına sahip olduğuna inandığı Bakanlık ve temsil oranları arasında herkes kaybolmuş durumda.

Dışarıdan manzara böyle görülebilir. Asıl olan ise, birbirleri ile mücadele eden Lübnan’da tarafların, sorunu bu şekilde ibraz etmenin kendi yararlarına olacağını düşünmeleridir. Böylece belki de hiçkimsenin açık bir şekilde tartışmaya cesaret edemediği krizin asıl nedeninin üstünü örtebileceklerini zannediyorlar. Zira Lübnanlıları kendi parti ve siyasi alanlarının liderleri olduklarına inandıran oyunculardan hiçbiri gururunu ayaklar altına alarak kendisine emredilene boyun eğip yerine getiren bir “piyondan” ibaret olduğunu itiraf etmek istemiyor.

Oyunun kendisinden çok daha büyük olduğunu itiraf etmek, televizyon ekranlarında güçlerini sergileyenlerden, sahip oldukları yerel ve bölgesel güç ile övünenlerden hiçbirinin işine gelmiyor. Hiç kimse bölgesel “senaryonun” kendisinden daha güçlü olduğunu itiraf etmek istemiyor. Aynı şekilde taraflar, karmaşık ve karanlık olan, intikamcı yaptırımlar arasında kaybolmuş küresel sahnenin açığa kavuşmasını, küresel boşlukların ve açıkların dolmasını, Washington’da boyutları -ondan da fazlasını- belirleyebilecek olan ABD ara seçimlerinin sonuçlarını telaşlı bir şekilde beklediklerini gizlemek zorundalar.

Yazlık turistik festivallerin ortasında Lübnan’ın politik sahasında görülen en yeni “icat”, yerinde sayan hükümet kurma sürecini sona erdirmek için cumhurbaşkanının harekete geçip “kesin” bir adım atacağı imasıdır. Hükümeti kurmakla yükümlü Başbakan Saad Hariri’ye yöneltilen bu tehditkar “imaya”, Lübnanlıların birçoğunun politik ve güvenlik bağlılıklarını çok iyi bildiği bazı taraflar tarafından medyada ve yargıda yönetilen bir tehdit kampanyası eşlik etmektedir.

Suriyeli mülteciler meselesinin yeniden gündeme getirilmesi ve ardından meselenin fiili olarak “geçici” hükümetin emniyet güçlerine devredilmesi gibi adımlar, bu hükümette görev alan her iddialı bakanın, kendisine saygısı olan herhangi bir devlette var olması gereken “kolektif sorumluluktan” bağımsız olarak istediğini yapabileceğini düşünmesine neden olmaktadır.

Ancak bu anormal durum Lübnan için yeni değildir. Bilakis bu durum, farklı siyasi grupların aslında kendilerini devre dışı bırakmak isteyen diğer siyasi taraftan bir cumhurbaşkanı seçmesi şeklindeki mantıksız ve “tepeden inme” uzlaşı durumundan kaynaklanmaktadır.

Cumhurbaşkanının en başından itibaren Saad Hariri’yi görevden alma niyetinde olduğunu gösteren iki kanıt bulunmaktadır:

Birincisi; Cumhurbaşkanı General Mişel Avn’ın lideri olduğu hareketin “Güçlü Başkan” sloganı ile yeni bir kampanya başlatmasıdır. Ki bu da dolaylı olarak Lübnan anayasının ayrılmaz bir parçası haline gelen “Taif Anlaşması” gereğince kendisinden önce seçilmiş başkanların “zayıf” oldukları anlamına gelmektedir. Bu vesile ile Avn’ın geçmişte –belki de hala- Taif Anlaşması’na karşı olan grubun başını çektiğini de hatırlatalım. Son parlamento seçimlerinde, seçim listelerinin oluşturulması sırasında halihazırda cumhurbaşkanının damadı ve dışişleri bakanı olan Gibran Bassil’in başkanlık ettiği Avn Hareketi kendi adaylarının yer aldığı listelerin birçoğunda “Güçlü” sloganını kullanmaya dikkat etti.

İkincisi ise, her ne kadar Avn hareketi ve Avn’ın başkan seçilmesinde önemli bir rolü olan Şii (Hizbullah ve Emel) bloğu, Müstakbel hareketi başkanı Saad Hariri’nin Başbakan olarak atanmasını kabul etmiş gibi görünselerde, Çok vakit geçmeden Hariri birçoklarının –hükümeti kurmakla yükümlü başbakan da dahil- yerine getirilmesi imkansız talepler olarak gördükleri talepler tarafından kuşatıldı. Bunların amacı, Hariri’yi zor bir durumda bırakarak hükümeti kurma yetkisinin kendisinden alınmasını sağlamaktır . Gerçek şu ki, son seçimlerde Sünni müslümanları temsil eden en büyük blok haline gelen Hariri hareketine hükümeti kurma yetkisi veren resmi görevlendirme kararı çıkar çıkmaz baskı senaryosu iki yönden devreye sokuldu.

Birincisi; milletvekili bloklarının sahip oldukları temsil oranlarına yöneliktir. Cumhurbaşkanı Avn, lideri olduğu hareketin elde edeceği bakanlıklara ek olarak kendisine de bazı bakanlıklar tahsis edilmesi konusunda ısrar etmektedir.

İkincisi ise; politik alanda olup en tehlikeli boyutları ile hükümeti kurmakla mükellef başbaşkanın itirazlarının görmezden gelinerek Avn hareketi ve tabi ki Şii bloğunun Suriye rejimi ile ilişkileri normalleştirmeye çalışması şeklinde tezahür etmektedir.

Şu veya bu gruba bağlı Lübnan basını bir süredir beklenen Hariri hükümetinin kurulamamasının arkasında üç tane düğümün bulunduğundan bahsediyor.

-Birinci düğüm; geçen baharda düzenlenen seçimlerdeki dikkat çekici ve göreceli başarısının ardından “Lübnan Güçleri” bloğunun talep ettiği temsil oranına karşı olan “Hristiyan düğümü”dür. Avn hareketi ve cumhurbaşkanının destekçileri “Lübnan Güçleri”nin elde ettiği bu temsil gücünü reddediyor. Bilindiği gibi “Lübnan Güçleri” Hizbullah ve “Şam-Tahran ekseni” karşıtı olan ve Beşşar Esed rejimi ile ilişkilerin normalleştirilmesini reddeden halihazırdaki en güçlü Hristiyan güçtür.

-İkinci düğüm; Avn hareketi ve destekçilerinin “Dürzi kördüğümü” olarak adlandırdıkları düğümdür. Bu sorunun nedeni, Avn hareketinin Dürzilere verilecek olan bakanlıklardan birisine (3 bakanlık) müttefikleri olan bakan Talal Arslan’ın getirilmesinde ısrar etmesidir. Çünkü Arslan tek başına, müttefikleri ile sekiz Dürzi milletvekilinden yedisine sahip olan sosyalist lider Velid Canbolat’a muhalif olan kanadı temsil etmektedir. Bazıları cumhurbaşkanı kanadının Arslan’a bakanlık verilmesinde ısrar etmesinin nedenin bir yandan Esed rejiminin rızasını kazanmak diğer yandan da Dürzülerin saflarını bölmek olduğunu belirtiyorlar.

-Üçüncü düğüm ise Sünni olup Dürzi düğümünden çok da farklı değildir. Tek farkı, son seçimlerde seçilen ve Hizbullah ile Esed rejiminin müttefiği olan Sünni milletvekilleri ile bağlantılı olmasıdır. Bu milletvekillerin tamamı Şii bloğu ve Cumhurbaşkanının Hristiyan seçmenlerinin oyları ile seçilmişlerdir. Geçen baharda yapılan seçimlerde Avn hareketi ile ittifak kuran Hariri’yi protesto etmek amacıyla bazı Müstakbel hareketi destekçilerinin çekimser kalıp oy kullanmaması da bu milletvekillerinin seçilmesini kolaylaştırmıştır.

Birilerinin hukuki bir içtihatta bulunarak Cumhurbaşkanının krizi sona erdirmek için müdahale edebileceğini ve mükellef başbakandan hükümeti kurma yetkisini çekebileceğini iddia etmesi üzerine Lübnan’daki siyasi kriz, dün yasal bir boyut kazandı. Yine bu “birileri” bu tür bir adımın anayasaya uygun olduğunu ve ne anayasayı ne de Taif anlaşmasını ihlal etmediğini kararlaştırmış görünüyor.

Tabi ki yine eski bir bakan olan bir başkasından hemen karşı bir hukuki içtihat geldi. Bu şahıs, birinci içtihatı reddetmekle yetinmeyip bunun da ötesine giderek bir buçuk yıl önce Beyrut’un merkezini işgal eden Hizbullah destekçileri ve müttefiklerinin baskısı ile Lübnan’a zorla kabul ettirilen “Doha anlaşmasının” iptal edilmesi ile ancak sorunun çözülebileceğini söyledi. Bu anlaşmanın iptal edilmesinin ardından anayasa hükümlerine geri dönülmesi ve hükümetin kurulması ile ilgili maddelerin hem teorik hem de pratik açıdan özümsenerek hayata geçirilemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

Evet, hem teorik hem de pratik açıdan özümsemek. Çünkü ne uzlaşmaya inanmayan kişilerin uzlaşabilmesi ne de hükümeti önemsemeyenlerin bir hükümet kurması mümkündür.

Bir vatanı haketmeyenler kesinlikle bir vatana sahip olamayacaklardır.