Katar’ın İran’a dönüşü bizi şaşırtmadı. Bunun için aralarındaki ittifak, Katar’ın tavır ve tutumlarına karşı öfkelenen ülkelerin iddia ettikleri şeyler hakkında inandırıcı bir delildir. Bu ittifak, Katar’ın İran gibi kargaşa ve şiddetin kaynağı olduğunu gösteriyor. Bu hafta meydana gelen Katar-İran ittifakında bölgede şiddeti finanse etmek için en önemli iki kutup bir araya geliyor. İran, Hizbullah, Asaibu’l Hak ve Fatimiyyun gibi radikal ve silahlı Şii grupların ana destekçisidir. Katar ise, 70’lerden bu yana el-Kaide, DEAŞ, Nusra ve Ensaru’ş Şeria gibi radikal ve silahlı Sünni örgütleri himaye ediyor.
Güvenlik ve bölgesel siyasi işbirliği dışında Katar ve İran’ı yakınlaştırmaya zorlayacak aralarında herhangi bir ortak payda bulunmuyor. Dolayısıyla Katar, İran’ın önemli bir ticari ortağı değildir. Katar halkı arasında kutsal mekânların ziyaret edilmesinin kolaylaştırılmasını isteyen Şiiler de yok. Siyasi bakımdan yakınlaşmayı gerekçe gösterebilecek kültürel ya da halk uyuşması da bulunmuyor. Bunun için Katar’ın kızgın ve komşu Körfez ülkelerinin uyguladığı ekonomik ambargonun kendisini İran’ın kollarına sürüklediğini söylemesi doğru değildir. Bölgede Katar’ın tüketim piyasası, en küçük piyasadır. Katar, ihtiyaçlarının çoğunu bölgedeki diğer pazarlardan ve deniz ötesinden tedarik ediyor. İki hükümet arasındaki muhtemel ticaret, tek bir ticaret malına dayanıyor: Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’ne düşman cephesi oluşturmak. Katar, bu adımla 2010 yılı öncesi dış politikasına geri dönüyor ki söz konusu dış politikasını, özellikle Suriye’de devrim konusundaki anlaşmazlık yüzünden dondurmuştu. Katar, İran’ın müttefiki, Esed Suriyesi’nin ve Lübnan’daki Hizbullah’ın ana destekçisiydi. Bu, o zamanlarda Suudi Arabistan-Mısır ittifakına karşı yöneltilmişti. Doha ve Tahran arasındaki bu ilişki on yıldan fazla devam etti. Faaliyetlerini Suudi Arabistan’a karşı doğrulttu. İki hükümet, Hizbullah ve Hamas’ı sınırsız destekledi.
Katarlı yetkililer, İran’ın başkentini önceden ziyaret ettiler. Bu, değişim ve işbirliğinin önceden hazırlandığına bir işarettir ki Al Jazeera kanalı, Katar hükümetinin dilini değiştirerek Yemen savaşında İran’ın müttefiki olan Husileri haber yapmaya başladı. Suudi Arabistan’ın el Avamiye beldesinde İran’a bağlı silahlı grupları müdafaa etti. Suriye’deki intifadaya yönelik yayın dilini değiştirdi.
Katar’ın dört ülkeye yani Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn’e taviz vermeyi reddettiğini, bunu egemenliğine müdahale ve egemenliğini azaltma olarak addettiğini diğer taraftan İranlılara ve müttefiklerine karşılıksız tavizler verdiğini görüyoruz. Niçin? Türkiye’yle ilişkisinde olduğu gibi askeri himaye için değil, aksine İran rejimiyle yapılan işbirliği düşmanca bir saldırı adımıdır. Buna karşılık Tahran, düşmanlarına karşı baskıyı artırmak amacıyla Katar’dan bölgedeki İran güçlerine mali ve propaganda destek vermesini bekliyor.
Bu hareketler, aynı ekolden çıkmış gibi görünüyor. Yine bu tavırlar, devrik emir Şeyh Hamad bin Halife’nin Katar’daki anlaşmazlıkları idare edenin şu anki emir olan oğlu Temim değil de kendisi olduğunu herkesin bildiğini teyit ediyor. Bugün Doha’yı kimin yönettiğine bakmaksızın Donald Trump idaresi altındaki ABD politikası, bölgede uluslararası temel aktördür. Söz konusu politika, önceki başkan Barack Obama dönemindekinden farklılık arz ediyor. Şöyle ki bu politika, İran’la ateşkes yapmak yerine onunla yüzleşmeye dönüştü.
Doha’nın İran rejimiyle işbirliği yapması, budalaca bir adım olup dört ülkenin uluslararası hükümetler karşısında en iyi propagandasını yapmaktır. Ayrıca bu, Katar rejiminin radikalizm ve şiddetle olan ilişkisine ve tabiatına başka bir delildir. Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’deki faaliyetlerinden dolayı Tahran’daki molla rejiminden çokça nefret eden büyük Arap halkına bu konuda gerekçe göstermesi zordur.