Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Katar’a kim garantör olacak? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Körfez krizinde, Katar’a yaptırım uygulayan dört ülkenin içine düştüğü ikilemin sebebi, Katar’ı öne sürdükleri 13 maddeyi kabul etmeye zorlamaları değil, Katar’ın, yaptığı açıklamalar, imzaladığı anlaşmalar ve verdiği sözleri tutmamasıdır.

Katar’ın imzaladığı anlaşmalara uyacağını sanmıyoruz. Arabulucular ve Katar üzerinde etkili olan şahıslar aracılığıyla varılan anlaşmalarda bile durum aynı. Örneğin, ABD Başkanı Donald Trump, Katar’ın bölge ülkelerinin iç işlerine karışmama ve terör örgütlerine sağladığı desteği sonlandırma gibi verdiği sözleri ileride tutmamasını garipsemiyor.

Verilen sözleri tutmama, Doha hükümetinin kendisine yönelik baskılardan kurtulmak ve sorunlarla yüzleşmekten kaçınmak için uyguladığı bir siyaset. Üstelik bu siyaseti zekice görüyorlar.

Kuveyt Emiri Şeyh Sabah el-Ahmet el-Cabir el-Sabah aracılığıyla, 2013 yılında Riyad’da yapılan anlaşmaya imza atarken bile Doha’nın tek düşüncesi, rahmetli Suudi Arabistan Kralı Melik Abdullah’ın, Katar’ın körfez ülkelerinin iç işlerine karışmasından duyduğu öfkeden kaçmaktı.

Katar, anlaşmayı imzaladı, sözler verdi ama Suudi Arabistan yönetimi birkaç ay sonra Katar’ın terör örgütlerine destek vermeyi sürdürdüğünü öğrendi. 2014 yılında, Kuveyt Emiri aracılığıyla düzenlenen ve Körfez ülkeleri liderlerinin de hazır bulunduğu toplantıda, Katar temsilcilerine, Katar’ın terörü desteklemeye ve Körfez ülkelerinin iç işlerine karışmaya devam ettiğini gösteren deliller sunulunca, Katar Emiri bu delillerin anlaşma kapsamına girmediğini söyledi. Halbuki CNN tarafından sızdırılan anlaşma metninde, Katar Emiri’nin Körfez ülkelerindeki muhalifleri destekleyip kendilerine Katar vatandaşlığı vermeyeceğini, Suriye ve Yemen’deki, Körfez ülkelerini hedef alan Nusret Cephesi ve DEAŞ gibi silahlı örgütlere silah desteği sağlamayacağını, İhvan-ı Müslimin liderlerini Katar’dan uzaklaştıracağını ve el-Cezire’nin Körfez ülkelerine karşı kışkırtma içeren yayınlarını durduracağını taahhüt ettiği görülüyor.

Katar, verdiği bu sözlerden birçoğunu tutmadı. Ancak el-Cezire’nin Körfez ülkelerine karşı olan kışkırtıcı yayınlarını durdurmak gibi bazı sözleri yerine getirdi. Fakat el-Cezire’ye alternatif kurduğu yayın organları ve platformlarla bu yayınları sürdürdü.

Katar yönetimi, sadece Körfez Ülkelerine verdiği sözleri tutmamakla kalmadı, daha önce Amerika ve İsrail’e, Hamas liderlerini ülkesinden uzaklaştıracağına dair söz vermesine rağmen Hamas liderlerini Katar dışında finanse etmeye devam etti. Ayrıca, bütün delillere rağmen Bahreyn’deki muhalefeti destekleme ve yalan iddialar üretme hususunda da iddiaları reddetme yoluna gitti.

Katar’ın, muhalifleri destekleyerek ilkeli bir tavır takınıyor gibi göründüğüne bakmayın. Ülkesinde misafir ettiği muhaliflere bedel ödeten Katar yönetimi, Körfez krizinden önce Suudili bir muhalifi Suudi Arabistan’a teslim ederken gözünü bile kırpmadı. Bundan önce de bir Çeçen lideri Rusların önüne atmış ve Rus istihbaratı o Çeçen lideri Doha’nın ortasında katletmişti. Çeçen lideri katledenler Katar’da mahkemeye çıkarıldı ama kısa bir sürede serbest bırakılarak Rusya’ya iade edildi.

Katar, Milliyetçi ve İslamcı muhalif hareketlere destek veriyor ama aslında kendisinin ne ahlakiliği ne de herhangi bir ilkesi yok. Katar bu tavrını sadece bölgedeki siyasi değerini artırmak ve insanlara “ne büyük devlet!” dedirtmek için sürdürüyor.

Bütün bu çelişkileri içinde barındıran böylesi bir ülkeye nasıl güvenilebilir? Katar, bir taraftan el-Kaide, İhvan ve radikal selefi örgütlerin liderlerini koruyup, medya organları aracılığıyla Amerika’ya karşı Afganistan ve Irak’ta Cihat çağrısı yaparken, diğer taraftan mücahit diye adlandırdığı kişileri bombalayan ABD uçaklarını kendi ülkesindeki üslerde bulunduruyor.

Bu kadar çelişki ve zıtlığı bir arada bulunduran bir rejimin, imzaladığı anlaşmalara uymaması ve verdiği sözleri tutmaması gayet doğal. Elbette ki, kimsenin bu rejime güvenmemesi de aynı şekilde gayet doğal bir durum.

Körfez krizinde karşılaştığımız en büyük sorun işte bu. ABD Başkanı Donald Trump aracılığıyla varılan anlaşmayı daha yürürlüğe girmesinden bir saat geçmişken tahrif etmeye kalkan bu rejimin verdiği sözleri tutmasını nasıl bekleyebiliriz ki?