Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kıbrıs doğal gazı Türk-Yunan çatışmasını körüklüyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Türkiye, Yunanistan’a karşı askeri bir cephe mi açmak üzere?

Zira düşmanca açıklamalar ve Ege Denizi’ndeki son gelişmeler, Türkiye ve Yunanistan’ı savaşın eşiğine getirdi. Geçen cumartesi günü Türk savaş gemileri, İtalyan ENI şirketinin yararına Kıbrıs’ta gaz arama görevini durdurmak için İtalyan gemisine karşı güç kullanmakla tehdit etti. Raporlar, Türk savaş uçaklarının Yunan hava sahasını zaman zaman artan bir şekilde ihlal etmesinin yanı sıra geçen ayın 12’sinde iki ülkenin üzerinde çekiştiği gayrimeskûn adaların karşısında Türk-Yunan gemilerinin çarpıştığını ifade etti. Yunanistan, 19 Şubat Pazartesi günü 42 kez hava ihlal işleminin gerçekleştiğini belirtti. Yunanistan’ı kızdıran şey, Türkiye’nin Kıbrıs çevresinde doğal gaz aramaya yönelik engelleme girişimleridir.

Fakat iki ülke arasında artan gerginliğe rağmen savaş ihtimali zayıftır. Çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu birçok başka meseleler var. Sonra Türkiye’nin Avrupa’yla olan ekonomik ilişkileri Ege Denizi’ndeki savaştan kesinlikle etkilenecektir. Böyle bir çatışma, Ankara’yı kendi kendini yok etmeye sevk edecektir. Türk kamuoyu, Yunan tehdidinden değil de Kürt tehdidinden endişeleniyor. Fakat Ege Denizi’yle ilgili meselelerde savaş söylemi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kampanyasına yarıyor. Çünkü gelecek yıl yapılması karalaştırılan başkanlık seçimleriyle birlikte Erdoğan, tarihi haksızlıkları canlandırmanın fanatik seçmenlerin desteğini toplamak için kesin bir vesile olduğunu biliyor.

Bununla birlikte Ege Denizi’nde planlı olmayan bir hadisenin çıkma tehlikesi, kontrol edilemeyen olayların da patlak vermesine yol açabilir. Türk-Yunan gemileri arasında meydana gelen son çarpışma sonucu Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım ile Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, olayların fitilini geri çekmek için bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Artan gerginlik sonucu Atina, NATO’yu Türkiye’ye karşı daha güçlü bir tutum sergilemeye çağırarak Ankara’ya savaş uçaklarının satılmasını sınırlamak için Washington’a diplomatik baskı uygulamaya başladı.

Erdoğan, göreceli bir şekilde demokratik modelden otoriter politika arayan bir lidere dönüştü. Erdoğan, 2004 yılında Avrupa Birliği’ne(AB) katılmak için AB’den resmi bir davet aldı. Avrupa, Türkiye’yi Türk ordusunun gücünü azaltmaya teşvik etti. Komplo suçlamaları, önde gelen subayların ve kurmayların hapse konulmasına neden oldu. Sonra başarısız darbe girişimi meydana geldi. Şu ana kadar başarısız darbe girişiminin arkasında kimin yer aldığı konusunda şüpheler devam ediyor. Başarısız darbe girişiminin akabinde devlet içerisinde baskı kampanyası başlatıldı ve tek adam rejimi yaratmak için stratejik olarak şiddet kullanıldı.

Erdoğan, iyi zamanında kendileriyle barış görüşmelerine başladığı Kürtlere karşı siyasi ve askeri öfkesini püskürttü. Erdoğan, özellikle Türkiye’nin NATO devletleriyle paylaştığı varsayılan demokratik standartlara karşı sırtını döndü. Ancak ne despot yönetim ne de Erdoğan’ın Kürtlere karşı tutumu Washington’un öfkesine neden oldu. Aksine Erdoğan’ın Washington’a karşı açıklamalarının şiddeti arttı. Diğer yandan Suriye’deki stratejisini de değiştirmedi.

ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın geçen hafta Ankara ziyareti öncesinde çoğu kimse, NATO’nun iki müttefik arasındaki olumlu ilişkilerin yeniden sağlanması için nelerin yapılabileceğiyle ilgili öngörülerde bulundu. Birçok yorumcu, Washington ve Ankara’nın çıkarlarını takip etmeye çalışırken aynı zamanda da aralarındaki ilişkilerin parçalanmasını engellemeye çalışacaklarını dile getirdi. Bu düşünce, Türkiye’nin 1952 yılında NATO’ya girmesinden bu yana ABD ve Türkiye’nin genellikle sağlam ilişkilere sahip olduğu görüşüne dayanıyor. Bu, Türklerden ziyade Amerikalı yetkililerin zihinlerinde hâkim olan “pembe” bir düşüncedir.

Türk siyasetçiler, 1964 yılında Kıbrıs’a yönelik askeri bir harekâta karşı uyarıda bulunan ABD Başkanı Lyndon Johnson’ın Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye ilettiği mesajı unutmuyorlar.(Fakat Türkiye, Temmuz 1974’te Kıbrıs’ın kuzey kesimini işgal etti.) Aynı şekilde Türkler, (ABD’nin) 2003 savaşında Kuzey Irak’ta Türk Özel Güçleri’ne bağlı unsurların tutuklanmasını ve 70’li yıllardaki silah ithalinin yasaklanmasını unutmuyorlar. Buna karşılık ABD’li siyasetçiler, bu olaylara önem atfetmiyor. Bunun sebebi ise her iki tarafın NATO’nun doğasını kısmen yanlış anlamalarından kaynaklanmaktadır. Öyle görünüyor ki her iki taraf da NATO’yu savunma ittifakından ziyade Sovyet genişlemesini engellemeye, terörle mücadele etmek için işbirliği yapmaya ve Rusya’nın istikrarı sarsma girişimlerini bertaraf etmeye yönelik bir yapı olarak addetti.

NATO üyelerini bir araya getiren ortak değerler hakkında birçok şey söylendi. Temel hedefinin üye devletlerin güvenliğini büyük ölçüde sağlamak olduğu ifade edildi. Bu esas üzere tek bir üye devlete yapılan saldırının bütün üye devletlere yapılmış olduğu dile getirildi.

Bu yanlış anlayış, NATO’nun üye devletleri arasında olumlu ilişkileri sağlamlaştırabilmesiyle ilgili ideal görüşe neden oldu. Çünkü gerçek şu ki NATO’daki her devlet, özel hedeflerini gerçekleştirmek için kendi dış politikasını izlemektedir.

Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde Kürt kontrolündeki bölgelerin genişlemesini engellemeye çalışıyor. Türkiye, sınır boyunca otonom yönetime sahip bir Kürt bölgesinin kurulmasına engel olmanın DEAŞ ve diğer radikal İslam örgütlerinin yenilmesinden bile önemli olduğunu düşünüyor. Buna karşılık Washington, DEAŞ ve diğer İslami örgütlerin yenilmesinin Suriye’deki ana mesele olduğuna inanıyor. Bunun için iki devlet arasındaki ilişkilerin iyileşmesi, çok sayıda ABD birliğinin konuşlandırılmasına gerek kalmaması için ABD’nin Suriye’deki yerel savaşçılara olan ihtiyacının bitmesine bağlıdır. Bu durum, tüm Suriye’de çatışmanın daha fazla büyümesine yol açabilir. DEAŞ tamamen ortadan kaldırılana ve Türkiye, özerk yönetime sahip herhangi bir Kürt umudunu yok edene kadar Suriye’deki çatışma, iki devlet arasındaki ilişkileri germeye devam edecektir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın selefleri gibi NATO üyeliğini takdir ettiği kesin değildir. Belki de Erdoğan, NATO’yu civar ülkelerden gelecek işgale karşı değerli bir sigorta poliçesi olmaktan ziyade çalışmak ve hareket etmek konusunda Türkiye’nin özgürlüğü için bir engel olarak görüyor.

Eğer Erdoğan, kendi hırsının Türkiye’nin NATO ve ABD’yi reddetmesini gerektiriyorsa Ege Denizi’nde Yunanistan’la olaylar çıkartmak ya da Kıbrıs çevresindeki sularda petrol arama konusunda çekişmeyi büyütmek gibi NATO’nun parçalanmasına neden olacak kararlar alabilir.

Şu ana kadar kesin olan şey şu ki Tillerson, Erdoğan’la güvenilir bir tercüman olarak sadece Türkiye Dışişleri Bakanı’nın katıldığı 3 saat süren bir toplantı yaptı. Bu görüşme, açık görüşmelerin yapılmasına olanak tanıdı. Söz konusu görüşmenin etkisini önümüzdeki haftalarda ya da aylarda değerlendirmek mümkündür. ABD medyası, Tillerson’ın Erdoğan’a şu 3 durumu teklif ettiğini sızdırdı:

Münbiç’te Türk-Amerikan ortak askeri devriyeleri, Afrin’de tampon bölgenin kurulması ve tedrici olarak ABD’nin Suriyeli Kürt savaşçılarla olan ilişkilerini azaltması. Fakat ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, bu duruma yorum yapmayı reddetti.

Şu an taraflar arasındaki düşmanca açıklamalar devam ettiği zaman iki ülke ilişkilerdeki derin çatlak çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşması, Karadeniz bölgesinde NATO’yu zayıflatmak için Rusya nezdinde bir fırsat teşkil ediyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, araç gereç ve silah olarak doğal gaz ve bilgi savaşı stratejisini kullanarak söz konusu birlik içerisindeki ayrılıkları değerlendirmede ustalaştı. Batılı siyasetçilerden birisi, bana Erdoğan’ın düşman yaratmaya yönelik eğiliminin Batı’yı kurtarmak için bir nimet olduğunu, bunun hiç kimseye yardım etmeyeceğini aksine kendisini soyutlamaya çalışacağını söyledi. Ayrıca Türklerin dünyada tek başlarına hareket etmelerinin mümkün olmadığını bilmeleri gerektiğini ve Türkiye içerisinde kutuplaşmayı artırmamak için Türk muhalefetini desteklemeyeceklerini vurguladı.

Erdoğan, şu an Rusya’ya güveniyor mu? Düşmanı Beşşar Esed’i destekleyen İran’la Erdoğan’ın ilişkisi nasıl? Kürtler, Erdoğan’ı kaygılandırıyordu. Şu an Kürtler, Yunanistan’ın müttefiki Kıbrıs’ta petrol ve doğal gaz var. Erdoğan, ABD’ye düşmanca davranmak istiyor mu?

Osmanlı Sultanlığı’nı geri getirmeye çalıştığını zanneden bir liderden sakin olması talep ediliyor. Dünya değişti. Şu an yapması gereken şey ancak Çin ve Kuzey Kore’yle birleşmesidir!