Genelde tüm dünya, özelde ABD, Batı’nın en önemli ve eski dergilerinden biri olan ‘La Civiltá Cattolica’nın biçtiği süre karşısında dönüşmeye başladı mı?
Söz konusu vadeyi Editör Antonio Spadaro, “Nefret Ekümenikliği” olarak isimlendiriyor ve bu, Avrupa ve Amerikalı Hristiyan aşırı sağ akımlardan bazılarının dayandığı garip ekümenik formdan besleniyor.
Bu biçim, şüphesiz ki geçtiğimiz yıllarda etnik ve şovenist eğilimlerle beslenen verimli bir alan buldu ve siyasi hayata doğrudan etki etmeye çalıştı. Spadaro söylemlerine göre, Müslümanların ve göçmenlerin imajını bozmak suretiyle din ve inançların gerçek anlamlarını tahrif etmeye çalıştı. Bu sebeple hayat grinin çeşitli tonlarına bürünürken siyasi, ahlaki ve dini müdahaleler, mutlak iyilik ve kötülüğü ayıran Maniheist bir dil haline geldi.
Bahsettiğimiz dergi, Katolik dünyanın en önemli dergilerinden biri ve dünya çapında 1.3 milyar kişiye ulaşıyor. Böyle bir sahneden uyaran sesini yükselttiğinde şüphe yok ki felaketin boyutu artıyor. İşte o zaman bu ruh, farklı dinler, kültürler ve medeniyetler arasındaki alışverişin ve diyalogun ufuklarını fethetmek yerine, inananlar grubunun birçoğunu sıkıştırıp savaşanlar grubuna dönüştürebiliyor. Biz onun dünyanın gündüzlerini endişeye, gecelerini uykusuzluğa boğan nefret ekümenikliğine gebe bir çatışma ekümenikliğini teşvik ettiğine şahit oluyoruz.
Geçtiğimiz ayın ortalarında Amerika’nın Kuzey Michigan Eyaleti’nde yerel bir yetkili Jeff Sieting, Facebook hesabı üzerinden hak dini (İslam) ve Müslümanları yeren paylaşımlarda ve tek bir Müslüman kalmayıncaya dek öldürülmesi için kışkırtıcı ifadelerde bulundu.
Sieting’in sosyal medya hesabında yayımladığı mesajlarından biri şu şekilde: “Müslümanlar yıkıcıdır ve bizim dünyamızda onlara yer yok.” ‘Müslümanların yaşadığı ondan fazla şehre ve İslam’ın mukaddes mekanlarına yönelik kimyasal silahlar kullanmaya’ teşvik eden bir başka mesajı da var.
Bu gelişen olaylar türünün tek örneği değil. Bunun öncesinde ‘nefret ekümenikliği’ni teyit eden ve neredeyse kimsenin söndürmeye güç yetiremediği yangınlara sebep olacak başka meseleler de yaşanmıştı. Çok geçmeden yeryüzündeki yeşili ve kuruyu yutacak olan nefret ateşinin dumanı kalplerde tütüyor.
The Daily Beast sitesinde okuduğum bir rapora göre, New York Eyaleti’nde İslamberg olarak adlandırılan köyün sakinleri, kendilerine ‘Proud Boys’ ismini veren Amerikan aşırı sağcıları tarafından ölüm tehditleri alıyormuş. Bu grup ırkçı olmakla birlikte isminden de anlaşılacağı üzere şiddetle övünüyor. Güney Fakirlik Hukuk Merkezi’nin (SLPC) belirttiğine göre, bu grup; aşırı sağcı beyazların savaş kulübü olmaya en yatkın topluluk.
Bu ırkçı grup, toplu yürüyüşlerde faşizme karşı kişilere yönelik savaşını başlatmıştı. Soru şu: Bunu, önce o köyde sonra tüm ülkede Müslümanlarla fiziksel bir savaş talebi mi izleyecek?
Maalesef ki, ABD’deki bu sağ akımları özellikle besleyenler var. Bazı reklamlar toplumları yönlendirmede felaket rolü oynuyor. Geçtiğimiz 26 Haziran-2 Temmuz tarihleri arasındaki dönemde büyük Amerikan kanallarının seyircileri arasında yürütülen son kamuoyu yoklamasının sonuçlarına göre ‘nefret ekümenikliği’ yolundaki saatlik eğilimlerin yayınlanması en önemli kanıtlardan birini teşkil ediyor. Sağcı kanal ‘FOX News’, seyirci önceliğine yer verdi ve Amerika’nın birinci haber kanalı CNN’e karşı müthiş bir şekilde sivrildi. CNN, reyting sıralamasında 13. sırada yer aldı.
Bu iş, televizyon kanalları sınırlarında kalmayıp büyük gazetelere, “New York Times” ve “The Washington Post” gibi tarafsız olanlarına dahil bütün basına sıçradı.
Bu noktada birisi diyor ki, “Hâlihazırda Amerika ve Avrupa’da gördüğümüz şey, Arap dünyasında ve Ortadoğu’da DEAŞ’ın vahşet saçan eylemleri ve Hristiyanlar, Yezidiler ve diğer gayrimüslimlerin maruz kaldığı kıyımların yansıması değil de ne?
Amerika’nın Teksas Eyaleti’ndeki Rice Üniversitesi’nden Prof. Craig Considine’nin yürüttüğü yeni bir araştırmanın ulaştığı sonuca göre, iki yıldır ekranlarda sergilenen imajın gerçek bir İslami görüntüyle alakası yok.
Amerikalı araştırmacıya göre, DEAŞ’ın Hristiyanlar’a yönelik zulmü gerçek İslami öğreti ile çelişir. Bu görüşünü Hz. Muhammed (SAV) ve sahabesinin, aralarında yaşayan Hristiyanları himaye etmesi ve savunmasına dayandırıyor. Bununla birlikte İslam’ın diğerine bakışının, dini çoğulculuk ve “onların lehine olan lehimize, aleyhine olan aleyhimizedir” şeklinde ifadesini bulan sivil hukuk ilkeleriyle örtüştüğünü de ifade ediyor.
Amerikalı araştırmacı, bir yandan radikal İslam, diğer yandan İslamofobi akımı ile mücadele edebilmek için, en iyi ilacın bozulmamış İslami kökler olduğunu, buna Amerikan toplumunun ve tüm dünyanın her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğunu düşünüyor.
Meşhur ‘Katolik Medeniyeti’ dergisi, ‘nefret ekümenikliği’nin İslam’a ve göçmenlere yönelik bir korku sebebi olması için uğraşıyor. Bu korku sonrasında taassup ve nefret duvarlarını inşa edecek. Bu tür bir davet, Vatikan Papası Franciscus’un sevgi ve hoşgörü köprüleri inşa etme ekümenikliği ile şiddetle çelişiyor.
İkinci Vatikan Konsili’nin yapıldığı, Nostra Aetate belgelerinin ortaya çıktığı ve dinlerarası diyalog çağrılarının yükseldiği 1962’den bu yana ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmeye çalışanlar var. Vallahi, kafirlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu tamamlayacaktır.