Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kısa ziyaretler ve imparatorluk kararları arasında | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Çok az sayıda ABD vatandaşı ülkelerini tanımlamak için imparatorluk sözcüğünü kabul ve tercih eder. Paul Kennedy’nin öncülüğünü yaptığı  çağdaş Amerikan tarihçileri, gönülsüz de olsa ABD’nin ‘emperyal gücü’ne ve bu aşırı gücün getirdiği masrafları ödeme zorunluluğuna vurgu yaparlar.

Buradan yola çıkarak özellikle de Washington’un 1941‘de 2.Dünya Savaşı’na katıldığından beri ülkeyi askeri, ekonomik ve kültürel düzeyde dünyaya hükmedecek şekilde yönetmesini de göz önünde bulundurursak ABD yöneticilerinin birer imparator olduğunu söyleyebiliriz.

ABD senatörlerini gözlemleyenler George W. Bush ve yardımcısı Dick Cheney’in çağdaş dönemde ABD’nin yönetimini simgeleyen ahlaki temelleri kendi idareleri ile doldurduğunu düşünüyorlar. Fakat kader onlar için Woodrow Wilson’un 14 barış ilkesiyle ifade ettiği parlak Amerikan modelinin oluşturduğu yaratıcı etkiyi kalplerden ve zihinlerden silecek bir Başkan saklıyordu.

Donald Trump, Kudüs’ü sadece İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımak istediğini açıkladığı zaman belki de o meşhur imzasıyla en büyük muhaliflerinin ve mahir rakiplerine kapı açmak için Orta Doğu’da bir ABD dönemini özel bir şekilde sona erdirdi. Çar, birkaç gün önce 4. kez yönetime gelmek için adaylığını ilan etti.

Hikmet ve değerli bilgiler Müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa almaya da hak sahibidir. Bu Trump’ın çok inanmadığı bir hadistir. Söylediğimiz şeylerin güvenilirliğinin en iyi kanıtı onu son kararlarından dolayı kınayan üst düzey danışmanlarını dinlemeyi reddetmesi ve ayrıca mesnetsiz umutlar ve boş hayallere kalkışan selefi Barack Obama’nın ABD siyasi tilkisi Henry Kissinger hakkındaki tavsiyelerini es geçmesidir. Bu tavsiyeler uyanık davranması ve müttefiklerini kaybetmemesi konusundadır. Zira ABD’nin etkisini kaybettiği her karenin otomatik olarak Vladimir Putin tarafından doldurulacaktır. Küllerinden ülkesine dönen Çar Büyük Petro gibi.

Putin de geri kalmıyor. O, araçlarını nerede, ne zaman ve nasıl çalıştıracağını iyi bilen ve yetenekli bir istihbarat adamıdır. Türkiye ve Mısır arasındaki ilişkileri canlandırmak için şu andan daha iyi bir zaman yok. Zira biri Brüksel ile ilişkileri endişe uyandıran NATO’nun çok hareketli üyesi. İkincisi ise genellikle gizlediği iddia edilse de Washington’un geleneksel müttefiki.

Putin, Orta Doğu ve Arap Körfezi’nin tarihini yeniden yazmakta. İmparator, imparatorluğunun Orta Doğu’daki çıkarlarını önemsemeden İsrail’in tarafını tutarak kaybederken, o benzeri görülmemiş bir maharetle karşıtları ve rakipleri bir araya getirerek raunt, belki de rauntlar kazanıyor.

Çar’ın Mısır’ı ziyareti, özellikle ABD’yi zor duruma düşürdü. Kahire’yi Moskova’ya bağlayan dinamikler derin ve sağlam. Bizzat açık ve dürüst olmak işaret etmeyi de gerektirir. Mısırlılar, Barlev hattını Rus silahıyla geçtiler. Ruslar yüksek setler inşa ettiler. Mısır sanayi devrimi döneminde sanayi altyapısının çoğunu Ruslar kurdular. Bu nedenle geçtiğimiz devrim yıllarında meydanlarda Putin fotoğraflarının yükseltilmesi garipsenecek bir durum değil.

Abartı ve şovenizm yapmaksızın Mısır’ın bir yanıyla Afrika’ya açılan bir kapı diğer yanıyla ise Avrupa’ya bir geçit olduğunu söylemek mümkündür. Hızlı hareket eden çevik bir tilkiye dönüşen Rus ayısı, gençleşmesi gereken ABD kartalı ile var olan ve gelecekteki çatışmalarında zafer elde edebilir.

Hiç şüphesiz Putin bugün Moskova’yla olan yakın ilişkileri geri kazanmak için verimli bir Arap zemini buluyor. ABD’li ‘The National Interest’ gazetesi; Putin’in şimdi Suudi Arabistan, Mısır, Fas ve Cezayir önderliğinde birçok Arap ülkesi için güvenilir bir müttefik olduğuna dikkat çekerek Trump yönetimini uyarıyor. Libya’daki Rus rolü ve özellikle de General Hafter’e verilen desteğin altını da özellikle çiziyor.

Putin, Mısır’dan Afrika Kıtası’nın derinliklerine kadar imparatorluğun nüfuzunu miras almayı, ayrıca Hartum ve Moskova arasındaki masada sunulan Sudan’daki Rus askeri üsleri hakkında konuşmayı istiyor. Pekin ve Washington arasındaki koşu ve çatışma en ivme kazandığı dönemde Moskova’nın ortamı rakipsiz bırakması akıl işi mi?

Putin, Kudüs konusunda ABD’nin zayıf düşmüş dini sağ kanadının iddialarına boyun eğen bir imparator gibi tarafsızlık pozisyonunu korumaya özen göstererek, ideolojik temellere dayalı olmayan, pragmatik ilişkiler kuruyor. Kararlarına dogmatik görüşlerin egemen olmasına izin vermeksizin Büyük Rus analist Alexander Federov’un deyimiyle “Orta Doğu’nun Rubicon Nehri’ni’ geçiyor.

Rusya, nerdeyse Orta Doğu’nun prensesi olduğunu yavaş yavaş açıklamaya yaklaşmakta. Bu, Orta Doğu barış süreciyle ilgili olarak, “uluslararası dörtlünün” hareketlerinden daha etkili bir roldür. Bu, Çar’ın sözlü ve fiili olarak imparatorun mirasçısı olduğu anlamına gelir.