Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Körfez: Değişen durumlarla başa çıkmak | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma, dış politikadaki yeni yaklaşımını kökleştirdi. Konuşmasında en kayda değer noktalardan biri de küreselleşme ve ekonomik açıklığa yönelik düşmanca tutumuydu. Trump, Amerikan ulusalcılığını pazarlamaya çalışıyor. Bu, onun ülkesinin çıkarı ile ticari ve ekonomik güvenliğine öncelik verip uluslararası ilişkilerin dayattığı dış bağımlılıkları ikinci plana attığı anlamına geliyor. Trump’ın korumacı siyasetiyle ortaya attığı şey, kapitalizm, ekonomik özgürlük ve rekabetin güçlendirilmesi kavramlarına aykırı bir tavır sergilemektedir.

Soru şu: Başkan Trump, niçin korumacı bir tavır sergileyerek Amerikan çıkarına odaklanıyor? Her şeyden önce uluslararası bir açıklamada yani BM Genel Kurulu’nda devlet başkanlarına ve BM temsilcilerine seslenmek yerine, halkçı retorik üzerinden Amerikan kamuoyunu muhatap aldı. Çünkü önümüzdeki Kasım ayında ABD Senatosu için seçim yapılacak ve o da yeni ulusalcı politikalarının desteklenmesi için ABD’nin dünya üzerinde geleneksel rolünü güçlendirmekten yana olan Demokrat Parti’ye karşı Cumhuriyetçi partinin kazanmasını arzuluyor.

Trump’ın siyasetinde endişe verici olan şey, konuşmasında birlikte Çin, Rusya ve İran’a karşı düşmanlık ilan etmiş olmasıdır. ABD’nin diğer müttefikleri de onun eleştirilerinden payını aldı. Nitekim özellikle komşusu Kanada ve Meksika ile birlikte OPEC petrol ülkelerinin politikasını da eleştirdi.

Trump’ın gözden kaçırdığı şey şu: Ham petrol ihraç eden ülkeler (üçüncü dünya ülkeleri) ile ham petrol tüketicisi ülkeler arasındaki anlaşma kuralları, kadim bir konudur ve 70’li yıllarda BM’de tartışılmıştır. Uluslararası ilişkilerde petrol yolunun düzenlenmesine yönelik bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşma, bir bölümü tamamlanmadığı için ekonomik krize yol açıyor. Uluslararası toplumun ihtiyacının üzerinde pompalanmadığı için fiyatlar düşüyor. İki tarafı da rahatlatacak bir denge politikasına bağlı kalınıyor. OPEC kuruluşu içerisinde tüketimi karşılamak için petrol rezervlerinin üretimini artırmasına izin verilmeyen ülkeler var.

Bununla birlikte Körfez ülkeleri, uluslararası topluma karşı yükümlülüklerini yerine getirdi. Biz Körfezliler, OPEC’in son kararını bağlayıcı görüyoruz. Trump’ın eleştirileri kabul edilemez. Özellikle de Uluslararası İklim Anlaşması’ndan çekilmeye yönelik benimsediği politika ile AB, Çin, Japonya ve Kanada’daki müttefikleri ile ticari bir savaşın fitilini ateşledi. Bu, ABD ile söz konusu ülkeler arasında bir karşılaşmaya yol açar. Hele de bu ülkeler, ABD’nin tehditlerine boyun eğmeyi reddetmişken. Çin’in, Trump’ın pazarladığı korumacı mantık karşısında uluslararası ticaret serbestliği için bayrak kaldıracağına kim inanır?!

BM de Trump’ın eleştirilerinden nasibini aldı. Nitekim Trump, UNESCO, UNRWA, İnsan Hakları Örgütü ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne de saldırıda bulundu.

Genel anlamda Arap ülkeleri ve özelde Körfez ülkeleri ne durumda peki? ABD’nin Arap bölgesine yönelik yeni politikası ile nasıl başa çıkabilir? Özellikle de bu politika, ülkesinin dostlarına, kendi çıkarlarını savunma görevini yükleme esasına dayanıyorsa. Mesela her ülkenin pakta olan katkısını yüzde 2 oranında artırarak, NATO üyesi ülkelerden paktın bütçesini artırmasını talep etti. Aynı şekilde Japonya ve Güney Kore’den de bölgede bulunan ABD güçlerine yönelik mali katkılarını artırmalarını istedi.

Trump, bölge ülkelerini içine alan bir Arap NATO’su kurmaya çalışıyor. Hedefi ise İran’ın fanatizmine karşı durmak, terörle mücadele edip bölgedeki barışı hâkim kılmak. Bu yeni kuruluş, ABD, Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün’ü kapsıyor. Burada kafamızı kurcalayan soru işareti şu;

Körfez ülkelerinin çoğu ABD ile olan stratejik iş birliği ve güvenlik anlaşmaları ile bağlantılı ise neden yeni bir ittifak?

Kuveyt’te geçtiğimiz ay bu yeni ittifaka katılan ülkelerin genelkurmay başkanlarının toplantısı vardı ve orada ABD Güçleri Komutanı, toplantıların hedefinin Arap güçlerini, İran’ın tehditlerine ve terörle mücadeleye karşı hazırlamak olduğunu belirtti. Bu yeni gelişmeler ne anlama geliyor?! Şu çok açık ki ABD, büyük bir devlet olarak cephelerin ve kendi yükümlülüklerinin artmasından rahatsız olmaya başladı. Bundan dolayı askeri ve mali yükümlülüklerinden kurtulmaya çabalıyor. Bunu da diğerlerini yükümlülüklerine ortak ederek yapmaya çalışıyor.

Güçlü ülkelerle işbirliği politikalarının bölge için yeni bir şey olmadığı bilinen bir gerçek. 50’lerde de ABD ve İngiltere, eski Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu komünist tehdide karşı mücadele etmek için Arap ülkeleri ile Pakistan’ı içine alan Bağdat Paktı’nı oluşturmaya kalkışmış ancak Batı ile işbirliği siyaseti başarısız olmuştu.

Araplar olarak caydırıcı bir Arap gücü yaratmak için Fransa ve İngiltere gibi Batı’daki geleneksel müttefiklerimizin desteğiyle kendimizden güç alabiliriz. Aynı şekilde bizi Rusya, Çin ve Hindistan’a bağlayan güçlü bağlarımız var. Yapmamız gereken ulusal çıkarlarımıza odaklanarak anlaşmazlıklarımızı çözüme kavuşturmaktır. Ve elbette siyasi ve ekonomik karar özgürlüğümüzü de pekiştirmemiz gerekir.