Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Körfez krizinden nefreti nasıl sökeriz? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Gazete ve sanal medya yazı alanında İşbirliği Konseyi ülkelerinde krizde bu veya şu tarafı destekleyen birtakım insanlar arasında sözlü şiddet dalgası yayılıyor. Diğerleri ise yapmacık muhabbet sergiliyorlar. Söz konusu kriz şu an ‘Katar krizi’ olarak biliniyor. Kriz uzadıkça sözlü şiddet de artıyor. Çoğu kimseye göre geçmiş dönemde sözlü şiddette, dostlar arasında istenmeyen ve hoş karşılanmayan malzemeler, tabirler ve kelimeler kullanıldı. Bugün bu krizde; düşünce alanındaki karanlıkları aydınlatacak fikirleri geliştirmek için, tartışmaya kargaşadan uzak bir şekilde, dikkatlice girmek gerekiyor.

Söz konusu dalganın başlangıçta, gerekçesiz (sanal ve kâğıt üzerinde) sert bir diyalogdan ibaret olduğunu ifade etmemiz asla insaflı olmayacaktır. Krizin ani bir şekilde patlak vermesi herkesin dikkatini çekti. Bazıları ise, savunulan şeyin taviz verilemeyecek ya da kesin görüşü ifade etmeksizin terk edilemeyecek bir mesele olduğunu söylüyorlardı. Ancak bu eleştiri dalgası, birinci sürprizden sonra devam etti. Her iki tarafa katı nefretler taşıdı. Bu, gerekçesi olmayan bir şeydir. Krizin hududu ve alanı herkes için açıklığa kavuştu. Kriz, siyasi bir alanı kaplamaktadır. Krizin sosyal alana taşınması, uzun vadede körfez dokusunun birliğini tehlikeye sokacaktır. Müdahil olanın kültürü azaldıkça, diyalog veya problemin sertliğini anlamaktan uzaklaştıkça, sözleri kabalaştı. Olumsuz tabirler arttı ve kartlar daha çok karıştı. Bu da halkın nezdinde nefret piramidinin yükselmesine, atmosferin zehirlenmesine ve çözümlerin engellenmesine neden oluyor. Belki de müdahil olanların bazıları, mezatçı ya da zekâları ölçüsünde konuşuyorlar. Bazıları ya yanlış, ya da gerçek olmayan bilgilerle söylediklerini destekliyorlar. Ama sonuçta, genel atmosfer kirleniyor. Yanlış varsayıma göre, sözlü şiddet dalgası problemi çözecektir. Aslında sözlü şiddet dalgası, problemin çözümüne değil, daha karışık hale gelmesine neden oluyor ve yanan ateşe odun atıyor. Halk, duygusallıkla karşılıyor. Dolayısıyla, bu veya şu mekânda bölünme artıyor.

Az da olsa nefreti sökmek ya da hafifletmek için; olayları küçültüp büyütmeden, aslına döndürmemiz gerekiyor. Kriz, özünde siyasi bir anlaşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Evet, esaslı ve tehlikeli bir ihtilaftır. Çünkü, bütün bölgeyi gerdi. Ancak bu ihtilaf, bir işgal ya da ihtilal tehdidini içermiyor. İhtilaf, siyasi bir anlaşmazlıktır. Evet, ağır; ancak, anlaşmazlık böyle devam ettiği müddetçe siyasi kalacaktır. Bunun için düzeltilmesi de siyasi olacaktır. Sabırla ve acele etmeden anlaşmazlığı araştırmak gerekiyor.

Bu tür krizde ilk araştırılması gereken şey, krizin taraflarına yakın ve taraflar nezdinde güvenirliği olan, makbul ve makul bir arabulucu bulmaktır. Bu rolü oynayacak Kuveyt’ten başkası yoktur. İşbirliği Konseyi’nin devam etmesinin ve geliştirilmesinin hayati ve gerekli olduğunu ilk anlayan Kuveyt’tir. Çünkü, bölgedeki tehditler aynıdır. Söz konusu bu tehditlerden kurtulmak, sadece safları birleştirerek mümkün olacaktır. Bu yapıya karşı en çok ilgiyi Suudi Arabistan Krallığı gösteriyor. Abdullah Bişara, İşbirliği Konseyi’nin ilk genel sekreteriydi ve en uzun dönem görevde kalan kişiydi. Merhum Kral Fahd bin Abdulaziz’in (Allah rahmet eylesin) vasiyetini naklediyor. Merhum pek çok kez ifade etmişti. Ayrıca Abdullah Bişara beyefendi merhum kralın ifadelerini aktarıyor: “Biz altı ülke, bu konseyin hedeflerini gerçekleştirmek için, gerçek adımlarla yürüyeceğiz.” Suudi Arabistan’da hâkim aileden miras yoluyla intikal eden hikmet içerikli bu sözde; büyük bir felsefe, İşbirliği Konseyi ülkeleri arasındaki özel ilişkilerin ve hassasiyetlerin derin bir anlamı yatıyor. Bu hikmet, Suudi Arabistan’ın kurucusu olan babadan oğullara geçti. Genel anlamda uzun çalışma tarihi, bölge ve halkının durumlarını anlaması sebebiyle, Kral Selman bin Abdulaziz’in kendisinde artan bir hikmettir bu. Suudi Arabistan Krallığı’nın rolü ve konumu dışında onu, körfez çadırının direği olarak görüyorum.

Kuveyt’in arabuluculuk yapması boşluktan kaynaklanmıyor. Kuveyt emiri Şeyh Sabah el-Ahmed, ilk düşünceden itibaren Körfez İşbirliği yürüyüşüne eşlik etti. Uzun diplomatik ve siyasi bir tecrübe kazandı. Aralarında ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer ülkelerin bulunduğu pek çok devletin, Kuveyt’in arabuluculuğunu, herhangi bir zamanda çözüme ulaşmak konusunda bir dayanak olarak addettiklerini görüyoruz. Ayrıca, krizin çözümünün Körfez yurdunda kalması için ısrar ediliyor. Bunun gelecekte pozitif bir dönüşü olacaktır. Dünya sallantılı bir dönemden geçmektedir. Küresel güvenlik alanında uluslararası endişe ve büyük devletlerin içerisinde meydana gelen değişikliklerle birlikte korkular arttı. Bununla beraber, söz konusu ülkeler ulusal kabuğuna geri dönüyor. Bu devletlerin sınırlarından uzak bölgesel karaktere sahip meselelerde (anlaşmalı diplomasinin dışında) etkin bir müdahale konusunda; ne bir istekleri, ne de bir araçları var. Bu tür konularda yerel bilgili arabulucuların öneminin yanı sıra, aşama aşama atılacak adımlar bulunuyor. Krizi körükleyen medya organlarının açgözlülüğünü azaltarak anlaşmazlığı büyütme fitilini sökmek, acının yerini çevirerek yaraya bıçak basmak veya etkin olanların tutumlarını yeniden ortaya çıkarmak, bu gibi meselelerde zararlı ve faydasız olan objektiflikten uzaklaşmak, bu adımlara birer örnektir. Kısa süreli de olsa bunun amaca hizmet ettiği görülür. Körfez toplumunu ya da en azından toplumun bilinçli seçkinlerini, objektif olmayan propaganda artık etkilemiyor. Bazılarının içinde hizipleşme ve gruplaşma isteği olsa bile; bu durum; ya tecrübesizlikten ya anlayış kıtlığından veya her ikisinden mütevellittir. Bunun sebebi siyasi tecrübenin azlığından da kaynaklanıyor olabilir. Bunun için, sosyal iletişim araçlarını uygun bir şekilde takip eden gözlemci, kriz konusunda dengeli ve makul bir tweetin körfez halkı arasında geniş ve olumlu bir kabul gördüğünü fark eder. Bazıları, birtakım kimselerin sert tweetlerinin sosyal iletişim araçlarında çokça takip edildiğini görebilir. Bu doğrudur da. Çünkü, her şeyden önce insan doğası gereği keşfetmeye ve heyecan peşinde koşmaya eğilimlidir. Bu söylenilenlerle ikna olmanıza gerek yok. Söz konusu sorunlu konuda (Katar krizi), farklılıkların ağırlığını azaltmamamız gerekiyor. Çünkü, krizin tarafları arasında endişeleri artıran kaygılar keskin farklılıklardır. Bu farklılıklar, ambargo uygulayan ülkeleri, başka bir tedavi aracı olarak boykot yapmaya yönlendirdi. Ancak söz konusu dosya; acil olanı vadeli olandan ayırarak, ciddi bir şekilde yeniden gözden geçirilmelidir. Bunun belirtileri bazı açıklamalarda ve diplomatik işaretlerde görülmeye başlandı. Belki de herkes, şu anki şekliyle krize devam ederek, gerçek kaybedenin bölge halkının kendisi olacağını öğrenmeye başladı. Bu kayıpların başında bölgesel güçlerin müdahalesini kolaylaştırmak gelmektedir. Bu da İşbirliği Konseyi’ni engellemek için, çarkına çomak sokmak demektir.

Yeniden nefret konusuna dönecek olursak, bekli de bu sert krizden sonra nefretin bir kısmı kalplerde kalacak. Nefretin çoğu yüzeysel olmaya devam edecektir. Ancak, zamanla kaybolacaktır. Bu da herkesin bildiği sabit gerçekten hareketle; Körfez toplumu, hem coğrafya hem de tarihi bakımdan birbirlerine bağlıdır. Bugün ise onları, ortak çıkarlar bir araya getiriyor. Geçmişte, hatta modern devletten önce, aralarında gerginlikler meydana gelmiştir. Öte yandan ulusal devlet, birtakım farklılıkların varisi olmuştur. Ancak; yeni nesil hükümdarlar, belirli becerilerle bunun üstesinden gelmişlerdir. Tarih, coğrafya ve çıkar dayanışması, çözülmesi zor bir hale gelmiştir. Tarih ve coğrafyanın, politik (göreceli vizyon) sebeple değişikliğe uğraması mümkün değildir. Sorunu herkes, siyasi çözümle aşabilir. Dolayısıyla Körfez cisminin sağlam ve selim kalması gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, sağlam vücut hasta vücuttan daha hızlı iyileşir.

Son olarak, her kutlamada eğlenen güçler, partiler ve bireyler var. Körfez krizinde kaybettikleri yasak dansı buldular.