Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Korkan Avrupa sağa yöneliyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Avrupa’da göç meselesinin sakinleşmesini istemeyen taraflar var. Avrupa Parlamentosu’nun yayınladığı rakamlara göre, yılbaşından bu yana Avrupa’ya gelen göçmen ve mültecilerin sayısı iki milyona ulaşılan 2015 yılına oranla yüzde 96 oranında azaldı. Yasadışı göçmenlerin ülkelere girişini kısıtlamak için uzun süreden beri uygulanan en güçlü tedbirlerin alınmasına rağmen göçmen ve mülteciler dosyası hakkındaki tartışma sakinleşmeyi reddediyor ve bu tartışma Avrupa Birliği’ni dağıtma noktasına kadar ulaştı.

Göç konusu, siyasal bir meseleye ve medya için ağır bir materyal haline geldi, ama daha da önemlisi, bu mesele geleneksel Avrupalı politik partilerin kalelerini fethetmek için tutuşan aşırı popülist ve sağcı hareketler için uygun bir “Truva Atı” haline geldi. Popülist partiler göçmenlerin “Avrupa’nın sosyal ve kültürel dokusuna yönelik tehdit” oluşturduğunu, iş fırsatlarını çaldığını söyleyerek Avrupalıları korkuttu.

Elbette, bu hareketler “İslamofobi” dalgasını kullanmakta tereddüt etmedi ve göçmenlerin oluşturduğu sözde tehdit Fransız Ulusal Cephesi lideri Marin Le Pen, Özgürlük Partisi Geert Wilders ve Kuzey Ligi Partisi Başkanı Matteo Salvini gibi aşırı sağ ve popülist hareketlerin liderlerinin abartılı ifadelere başvurmasına neden oldu.

Son seçimlerde İtalyan sağın yeni yüzü olan Salvini, geçen hafta partisinin doktrininin ‘Avrupa’nın yaşaması için son umut’ olduğunu ve ‘Avrupa halklarının yaşaması ve sınırlarını muhafaza etmesini’ isteyen partiler arası bir örgütlenmenin kurulmasına yönelik çağrı yapınca fırtınalar kopmaya başladı. Salvini, Avrupa kıtasındaki popülist ve aşırı sağcı hareketlerin tüm liderlerinin geniş bir ittifak kurmasını umut ettiğini, ama çağrısının özellikle Marin Le Pen’e, Çekya Başbakanı Viktor Erban’a ve Avusturya Başbakanı Sebastian Kurtz’a yönelik olduğunu belirtti.

İtalya’da şu anda yeni hükümetin İçişleri Bakanı olan Salvini, ülkedeki yarım milyon yasadışı göçmeni kovmak istediğini açıklamaktan çekinmiyor ve ülkesinin “Avrupa için mülteci kampı” olmayacağını söylüyor.

Salvini, göreve geldiğinden beri, İtalyan limanlarındaki mültecileri taşıyan gemi ve botların yanaşmasını yasaklayan sıkı bir politika izledi. Birleşmiş Milletler, insan hakları örgütleri ve sivil toplum hareketlerinin politikasını eleştiren çağrılara cevaben geri adım atmayacağının altını çizerek, geçtiğimiz Cuma günü yaptığı konuşmada, göçmenleri denizden kurtaran toplum örgütlerinin gemilerinin “İtalya’yı sadece turist kartlarında göreceğini” söyledi.

Salvini, Avrupa’da yükselen aşırı sağ kanadı ve popülist akımı temsil ediyor. Bu hareketlerin birleşmesi konusundaki konuşması ise bu hareketlerin sarsıcı ekonomik şartları, göç hareketlerini ve Avrupa Birliği üzerindeki baskıları kullanarak Avrupa’nın geleneksel partiler hesabına konumunu güçlendirmek için fırsat olarak kullanma isteklerini yansıtıyor. İçişleri Bakanı’nın istifa talebiyle sarsılan Alman Şansölyesi Angela Merkel ve diğer Avrupalı liderler üzerindeki etkisini hissettiği için, Salvini ve ‘Almanya için Alternatif’ gibi sağcı ve popülist akımlar, söylemlerinin şiddetini arttırdı.

Merkel, göç meselesinin sebep olduğu şiddetli tartışmaların ve popülist aşırı sağın yükselişinin oluşturduğu tehdidin Avrupa Birliği’nin kaderini belirleyeceğini söyledi. Bu bağlamda, Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macaron ile Brüksel’de yapılan zirveden önce göç meselesini tartışmak için bir mini Avrupa zirvesinin toplanması için çağrıda bulundu.

Merkel, göç sorununun büyütülmesinin Avrupa geleneksel değerleri ve birlikteliği için bir meydan okuma olduğu görüşünde. Yine Şansölyeye göre, bu sorunun ele alınışı, güvenlik tedbirlerinin, sınırların kapatılmasının ve başkalarının suçlanması gibi tek taraflı eylemler değil de toplu çözümlerle yapılmalı.

Sorun şu ki, Merkel’in istediği kolektif çözümler, seçim kazanımları elde etmek isteyen ve konunun sakinleşmesini istemeyen popülist sağcı hareketlerin baskısı altında alınmış durumda. Dolayısıyla, önerilen çözümler bir ülkede kayıt yaptıran göçmenin diğer ilkelere hareketinin sınırlanmasına ve yeni göçmenleri sıralamak ve kategorilere ayırmak için Avrupa içinde «gönüllü göçmen merkezlerinin» kurulmasına odaklandı.

Ancak en önemli anlaşma Tunus’tan Sudan’a ve Fas ve Libya’dan Mısır’a kadar Kuzey Afrika ülkelerinde göçmenlerin toplanması ve kayıt altına alınarak sınıflandırılması için merkezlerin kurulması oldu. Bu, sorunun Avrupa’dan Kuzey Afrika’daki transit ülkelerine taşınması anlamına gelir, dolayısıyla bu ülkelerin çoğunluğu tarafından reddedilmektedir.

Avrupa’nın yasal olmayan göçten korkması anlaşılır bir durum, ama konunun ele alınışı hızlı ve ani çözümler üretmeye yöneliktir ve problemlerin kökeni olan savaş ve gerilimli yerlere, afet ve fakirliğin merkezlerine inmemektedir. Bu ikircikli tutum aşırı sağcı popülist hareketlere yaramaktadır ve bu hareketler göç konusunu ana akım partilerini tehdit etmek için kullanmaktadır. Bu aynı zamanda Avrupa Birliğini de tehdit etmektedir.