Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kudüs ve elçilik… | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Filistinli Gazeteci. eş-Şarku’l Avsat, el-Arab, el-Yevmiyye gibi Arap dünyasının saygın gazetelerinde çalıştı. Ayrıca el-İlâf internet gazetesinin de danışmanlığını yaptı.

Her akıl sahibi bilir ki akıntıya karşı yüzmek tehlikeli bir maceradır, hatta ahmaklıktır!

Sadece su yutmakla kalmazsınız belki de boğulursunuz…

Söz konusu bu gerçeklik, kişinin, avam olsun havas olsun herkesin tercih ettiği yaygın bir görüşün aksi yönünde açıktan görüş bildirenin durumuna benziyor.

Bu sözleri Pazartesi akşamı, Arap ve Müslüman dünyalarından tufana tutulmuş kimselerin çığlığı gibi yükselen ve saatlerce süren haykırışların ardından yazıyorum.

Bu haykırışlar, Başkan Donald Trump’ın ABD’nin İsrail’deki Büyükelçiliğini Kudüs’e taşımaya karar verme macerasının sonuçları hakkında Amerika’nın uyarılmasını ifade ediyordu.

Şunu ifade etmek gerekir ki böyle bir Amerikan hareketinin olası olumsuz sonuçları hususunda uyarıların yapılması, başlangıç olarak takınılması gereken bir tavırdır.

Dahası, Arap ve İslam başkentleri, mevcut ABD yönetimine, elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e kaydırarak, tüm Amerikan hükümetlerinin İsrail’in kurulmasından bu yana takip ettiği geleneği görmezden geldiğini hatırlatması gerekiyor.

Bu hatırlatmanın zaten yapıldığı söylenebilir.

Yaşanan bu süreçte şu rahatlıkla söylenebilir;

Bugün o ilan gerçekleşsin ya da gerçekleşmesin veya ertelensin, Washington’ın Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararından kaynaklanacak Arap öfkesi ve İslami protesto gösterileri anlaşılabilir ve haklı gerekçelere dayanmaktadır.

Bu tepkiler sadece yaşanan şokun etkisinden kaynaklanmıyor, nitekim bu karar yürürlüğe girdiği takdirde İsrail’e, Doğu Kudüs’ün işgalini meşrulaştıracak bir ABD itiraf belgesinin verilmesi anlamına gelecektir. Bu şekildeki bir davranış 1967 savaşından bu yana uluslararası meşruiyet kararlarının hepsinden uzaklaşma anlamına gelecektir.

Yukarıda bahsi geçen tepkilerin hepsi anlaşılabilir, ancak son birkaç gündeki yükselen sesler ve tepkilerle yetinilmesi gerektiği anlamına gelmemelidir.

Akıntıya karşı yüzmekle karşı karşıya gelebileceğimiz en öncelikli risk; Büyükelçiliğin taşınma kararının ilan edilmesi ihtimaline karşı önceden verilmiş Filistin tepkilerinin çoğunda ete kemiğe bürünmüş ümitsizlik halidir.

Burada ümitsizlikten tam olarak kastımız; elçilik binasının Kudüs’e taşınması veya hatta Başkan Trump’ın Kudüs’ü “İsrail Devletinin ortak başkenti” olarak kabul etmesinin, Filistin halkının haklarının tamamen gömülmesi anlamına geleceğine dair sözlerin sarfedilmesidir. Burada dillerde ve kalemlerde dolaşıp duran bazı kelimelerin anlamlarına etraflıca bakmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.

Örneğin, İsrail ile Filistin arasındaki barış ihtimalinin ufukta görüldüğü her seferinde dillendirilen, ABD başkanının “Yüzyılın Anlaşması” adını verdiği, danışmanı ve damadı Jared Kushner’i yürürlüğe koyması için görevlendirdiği “Filistin meselesinin tasfiyesi” terimi ile ne kastedilmektedir. Bilinen şekliyle herhangi bir işin tasfiyesi varlığının tamamen silinmesidir. Ancak Filistin meselesi için bu şekilde bir sonuç sahip olduğu tarih, gelenek ve mirası açısından imkânsızdır. Bu üç faktör Filistinlilerin -dünyaya dağılmış olanları da dâhil olmak üzere- toprakları üzerinde varlıklarını devam ettirmesinin temelini oluşturuyor.

İnsan nefesleri arasında alıp verilen tek bir Filistinli nefesi olduğu sürece, milletler arasındaki ve dünyadaki en büyük askeri güce ve BM kararının sahibinin kim olduğuna bakılmaksızın orada bir Filistin meselesi ve Filistinlilerin hakları var olmaya devam edecektir. O halde neden bu bütün Filistin paniği? Ataların atalarının yaşadığı topraklarda her türlü haklarının olduğuna dair imanımızın derinliği kadar, onların bu topraklarda varlığı sürdüğü sürece hak sahibi olmaya devam edeceğine dair kalplerimiz mutmain olmayacak mıdır? Elbette ki olacaktır.

Kısaca söylemek gerekir ise; Washington Büyükelçiliği ya da İsrail’le ilgili başka bir konuda, devlet bayrağını Tel Aviv’deki bir binadan Kudüs’teki bir başka binaya aktarmak yüzyıllar boyunca devam etmiş mücadele dosyasının dürülmesini sağlamayacaktır.

Sonra, “Kudüs” tarihi, İbrani gruplar arasındaki savaşların yaşandığı bir savaştan diğerine geçildiği bir trajedinin olduğu bir yeri anlatmaktadır. Yahudi Neturei Karta mezhebi halen mevcut İsrail devletini tanımayı reddetmeye devam etmektedir. Bütün bu süreçler elçiliğin taşınması ile son bulacak mıdır? Tabi ki hayır.

Filistinlilerin politik zihinleri, karşılaşılan bu ve benzeri politik meselelerde daha zekice tavır almayı hak ediyor. Hiçbir şeyi değiştirmeyecek çığlık atmak yerine, meydan okumalar sakince yapılabilir. Çözüm önerisinde bulunmak ve alternatifler geliştirmek ise en iyisidir. Örneğin, Washington, Ramallah’ta bir elçilik ve Gazze Şeridi’nde bir konsolosluk açmaya davet edilebilir.

Bu şekilde Filistinlilerle temas kurmaya devam etme isteği ortaya korunmuş olur. Acaba ben de akıntıya ters, gereğinden fazla bir mesafe yüzmekle, maceraya atılmış mı oldum? Belki de.

Ama gönlüm buna yatıştı.

Benim dışımda bu görüşüme iştirak edenler, göründüğü kadarıyla azınlıktadır.

Şu da bir gerçek ki Filistin Kudüs’ünün kökü, yerleşimcilerin pençeleri ne kadar çok olursa olsun kalplerimizde sökülmez bir şekilde kalmaya devam edecektir.