ABD Başkanı Donald Trump’ta sakin, kül olmuş meseleleri yeniden ateşleme ve uyandırma aşkı var. Kudüs, doğumundan bu yana Filistin davasına eşlik eden adeta patlamaya hazır bir dosyadır. BM Genel Kurulu, 29 Kasım 1947 tarihli ve 181 sayılı kararında ülkeyi Araplar ve Yahudiler arasında ikiye bölerken Kudüs’e özel bir alan tahsis etti.
Kararın üçüncü bölümü şöyleydi:
“Kudüs şehri…”
1- BM tarafından idare edilen, BM adına idari otoritenin işlevlerini yerine getirmek üzere bir vesayet kurulu tarafından atanan, özel bir uluslararası rejime dahil olan ve şehri bağımsız hale getiren özel bir sisteme tabidir. (Corpus separatum/ Ayrı Beden).
2- Kudüs şehri, mevcut Kudüs Belediyesi’nin yanı sıra civar köy ve kasabalardan meydana gelmektedir. En doğusunda Ebu Dis, güneyde en uzak olan belde Beytüllahim, batıda Ayn Karim ve Galunya köyünün yerleşim alanını içerir.
İsrail 1948 savaşında kentin batısını ele geçirdikten sonra Kudüs adımlarına hız verdi. 1967 savaşında kentin doğusunu da işgal ettikten sonra iki tarafı birleştirerek Kudüs’ü başkent ilan etti. İsrail Meclisi, 30 Temmuz 1980’de birleşik Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapmak için bir kanun kabul etti. Neredeyse oybirliği ile çıkarılan yasa, uluslararası alanda protestoya neden oldu. Güvenlik Konseyi, Ağustos 1980’de İsrail’in Doğu Kudüs’ü ilhak etme girişimini ve İsrail Meclisi’nin Kudüs’ü İsrail’in birleşik başkenti ilan ettiği yasayı kınayan 478 sayılı kararı yayınladı. Güvenlik Konseyi bu girişimi uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendirdi. BM, Doğu Kudüs’ü işgal edilmiş toprak olarak görmeye devam ediyor. İşgalci İsrail’in bölgede istediği gibi davranmasının yasalara aykırı olduğunu duyurdu. 1993’te Oslo’da düzenlenen FKÖ ve İsrail arasındaki barış antlaşması, karşılıklı kabule dayalı bir karara bağlandı ve bir özerklik formülü sağlandı. Ayrıca Kudüs, mülteciler ve kutsal alan başlıklarının ertelenmesine karar verildi. Bugüne kadar birçok İsrail hükümeti Kudüs’e yasalar çerçevesinde el koyabileceği bir yol bulmak için sürekli olarak çabaladı. Ancak bütün bu çabalar başarısız oldu. Amerikan başkanlarının çoğu seçim programlarına Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacaklarına dair bir madde koydu. Ancak, koltuğa ulaştıklarında bunu göz ardı ettiler.
Siyasi arenadaki en güçlü Yahudi lobisi olan AIPAC Konseyi, tüm forumlarda Kudüs dosyasının pazarlanmasını hiçbir zaman durdurmadı. İsrail’i destekleyen Amerikan medyasında bu söylemi sürekli olarak tekrarlayıp durdu. Resmi Amerikan siyasi platformlarında Kudüs’ün kaderini değiştiren büyük değişiklik, 23 Ekim 1995’te Kongre tarafından kabul edilen 104 sayılı yasa oldu. Yasa, ABD Büyükelçiliği’nin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını ve Mayıs 1999’dan önce İsrail’in başkenti olarak tanınmasını öngörüyordu. Eski başkanlar, yetkilerini kararın uygulanmasını ertelemek için kullandılar. Trump ise farklı bir adım attı ve yasayı uygulama yönünde bir karar yayınladı.
ABD Başkanı Trump, tüm seleflerinin aksine neden bu adımı attı? Kampanyasında vaat ettiği her şeyi yapma konusunda ısrar etti. ABD Başkanı, tehlikeli çevrelerle kuşatılmış durumda. Özellikle de bazı yardımcıları aracılığıyla Rusya ile olan ilişkisi bu kuşatmanın merkezinde yer alıyor. Trump’ın eski danışmanı Flynn, şüphe çukurunun ötesine geçerek suçlama ağının içinde yer aldı.
Trump, güçlü olan lobi çevrelerine ihtiyaç duyuyor. Bunların en güçlüleri de Musevi gruplarıdır. Trump’a Yahudi baskı gruplarından daha güçlü bir armağan sunulmamakta ve bu gruplara İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ten daha güçlü bir hediye verilmemektedir. Trump, Kudüs’ün İsrail-Filistin barış sürecinin ana düğümü olduğuna inandı, kutsal düğümü çözmek istedi ve Kudüs’ü İsrail’e teslim etti. Diğer süreçleri de işletiyor ve dediği gibi kendince yüzyılın anlaşmasını yaptı. İsrail de geri kalan şartları kabullendi. Trump, Kudüs’ün hayal ettiği hedefine ulaşma kapısı olduğuna ve içeriğinde dinamik, şok edici faktörlerin bulunduğuna inanıyor. Yani seleflerinin yapmadığı şeyleri yapıyor. Fakat, Kudüs’ün eski çağlardan beri tüm tarihin kriz merkezi olduğunu idrak edemedi. Kudüs, mitolojinin ölümcül adı, tarihleri, antlaşmaları ve sözleşmeleri yutan sağlam bir efsanedir. Camp David Anlaşması’nı imzalayan Enver Sedat, Mısırlı radikal unsurlar tarafından öldürüldü. Filistinlilerle temas halinde olan İsrail eski Başbakanı İzak Rabin, Oslo Anlaşması’nı imzaladı ve bir İsrailli fanatik tarafından öldürüldü. Yaser Arafat’ın yaşamına selefleriyle anlaşma imzalayan bir İsrail Başbakanı tarafından son verildi. Kudüs, yaşam ve ölümün bataklığı, tarihin şifresi ve günümüzün de mayın tarlasıdır.
Bugün Araplar ve uluslararası camia için asıl soru, ABD Başkanı Trump’ın uluslararası toplum ve Araplara yüklediği bu siyasi yükten nasıl kurtulacağıdır. Trump geri adım atmayacaktır. Politik yapısı, inatçı kişiliği ve siyasi baskı gruplarıyla yaptığı politik hesaplamalar yüzünden geri çekilmeyecektir. Hatta çıtayı daha da yükseltecektir. İsrail, Kongre dâhil olmak üzere, tüm medya ve siyasi darbe mekanizmalarını ateşleyecek ve Trump’ı İsrail’e daha fazla destek olması için zorlayacak. Barış sürecinde Amerika’nın rolüne alternatif arabulucu olabilecek, reddedilemeyecek ve şaşırtıcı olmayacak bir çözüm aramak dışında hiçbir çıkış yolu olmayacaktır. Avrupa olabilir mi? Dörtlü güç tüketildi ve gerçek bir kuvveti kalmadı. Peki, Rusya olabilir mi? Amerika, bölgede radikal bir rol oynamasına izin vermeyecektir.
Mümkün olan; Kudüs sorunu için çözüm sunan tarafsız bir Arap duruşudur. Ayrıca AB’nin vazgeçilmez bir güç olduğu bir uluslararası blok seferber edilmelidir. Yakıcı gerçekleri iletmek için söylüyorum, Araplar olarak bir çözüm koyma konumunda değiliz. Aynı şekilde, dayatılan her çözümü kabullenmek durumunda da değiliz. Akıllıca olan uluslararası gerçekliği okumak ve metnin altına dipnot düşmektir. Amerika bugün yeni bir durum ve Trump da etkili bir güç. Bunu etkin bir politik gerçeklikle halletmek zorundayız. Filistin lideri Yaser Arafat, “Zeytin dalını ellerimden atmayın” demişti. Ondan önce Mahmud Derviş Yahudi sevgilisine, “Rita ile gözlerim arasında bir tüfek var” demişti. Bugün, Trump’ın Kudüs’ün pençesinde olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Kudüs, tarihin esaret parmaklarını, erkeklerin hayallerini kırmış, güç, taassup ve öfke sayfalarını dürmüş bir mekândır. Bugün Trump hepsinin pençesindedir.