Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kudüs’ün uluslararası meşruiyeti | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Mısırlı yetkililer, ABD’nin Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımaya karar verdikten sonra Başkan Donald Trump’a sıkıntı yaşatmayacak şekilde tasarlanmış nazik diplomatik bir kararla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) başvurdu, ancak, söz konusu karar, 14 BMGK üyesi ülkenin görüş birliğine rağmen, ABD vetosuyla durduruldu.

Karar tasarısının, BMGK’da kınanmaksızın ve uluslararası taleplere uygun biçimde, Trump’ın geri çekilmesine olanak vermesine ve ince çalışma ürünü çok nazik cümlelerine rağmen, Nikki Haley 14 ülkenin karşı oy kullanmasını ‘unutmayacağımız bir ihanet’ şeklinde niteledi.

Tuhaftır ama Güvenlik Konseyi’ne gelen konular genelde hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Bu tarihi hayal kırıklıkları, ABD’nin liderliğindeki kapitalist sistemle Rusya’nın liderliğindeki komünist sistem arasından sıyrılan ‘Tarafsız Ülkeler/Bağlantısızlar Bloğu’ ülkelerinin 60’lı yıllarda, ABD vesayetinden kurtulması ve dünyanın iki kutbu arasındaki çekişmeden korunmak için, BM’nin ABD dışına taşınmasını talep etmesine neden olmuştu.

Bağlantısız ülkelerin liderleri, Cemal Abdülnasır, Josip Tito, Jawaharlal Nehru ve Ahmed Sukarnu vefat ettiler ama uluslararası meşruiyet tarafsızlıktan kurtulamadı, daha doğrusu veto hakkına sahip beş ülkenin elinde ve en fazla veto hakkını kullanan ABD ve Rusya’nın elinde rehin kaldı.

Bu gün, Kudüs, Filistin ve Suriye’yle ilgili veto yetkisinin kullanımından dolayı öldürülüp paramparça edilen uluslararası adaletin insafına bırakılan onlarca karar görebiliyoruz; Washington’ın, Kudüs ve Filistin sorunlarına şerefli bir çözüm bulmakta yardımcı olabilecek onlarca kararı yırtıp atmakta mahir olduğunu bilinir. Washington’ın reddettiği kararlar arasında Güvenlik Konseyi’nin aldığı fakat İsrail’in uygulamayı reddettiği kararlar da buna dahildir. Ban Ki-moon’un ‘yüzyılın trajedisi’ olarak tanımladığı ve 6 yıldır sürmekte olan kanlı Suriye probleminde ise, Rusya, bu krizin ömrünü kısaltacak bir çok uluslararası karar tasarısını akamete uğratmakta da mahir olduğu bilinmektedir.

Saymakla bitmez, fakat ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley’in kalkan eli Mısır’ın 43. Karar tasarısını veto ederek, durdurmayı başardığı kararlar sayısına bir yenisini ilave etmiştir.

Moskova, Suriye’de afetler tufanına sebep olan trajedinin durdurulmasına yardımcı olabilecek 9 karar tasarısını veto etti. Suriye krizi 68 yıllık Filistin krizi kadar devam etseydi, Moskova BM’de veto yetkisini kullanma konusunda Washington’a ağır basabilirdi.

BMGK üyesi 14 ülkenin karar tasarısı lehine oy kullanarak ABD ve İsrail’i uluslararası oybirliği karşısında yalnız bıraktıktan sonra Nikki Haley’in ülkesi adına tasarıyı veto edip ‘Bu ihaneti unutmayacağız’ demesi komik olduğu kadar da acıdır da.

ABD’nin bu tutumu, aynı Güvenlik Konseyi’nin kararlaştırdığı ve başkenti Doğu Kudüs olan 1967 sınırları içinde Filistin Devleti’nin kurulması için çağrı yapmasına kararına ters düştüğünden, barışçı bir anlaşma ile sorunun çözümü için son fırsatı da yok ettiği anlamına gelir.

Aslında ABD’nin vetosu, uluslararası meşruiyete ihanet sayılırken Nikki Haley’in “unutmayacağı ihanetten” bahsetmesi önemli değil, bundan daha önemlisi, hatta garibi, “Kudüs binlerce yıl için Yahudilerin başkentiydi, başka başkentleri de olmadı” ve “ABD, Orta Doğudaki rolünü muhafaza etmek ve barışı korumak amacıyla veto hakkını kullandı” ila “ABD barış sürecini baltalamamıştır, tersine, Mısır’ın karar tasarısı barışa engeldir” diyerek tarihi gerçekleri tezvir etmeye çalışmasıdır.

Filistin Yönetimi’nin ABD’nin duruşunu kınaması, Trump’ın ‘Ortadoğu’da büyük anlaşma’ açıklamasının barışı baltalayacağını açıklaması, ABD’nin veto kullanmasının uluslararası kararlara ve Güvenlik Konseyi’ne karşı sorumsuzluk sayması, bu kararın ABD’yi daha fazla izole edeceğini açıklaması fazla görülmemelidir.

Vetoyu kullandıktan birkaç saat sonra ABD yönetiminin başkan yardımcısı Mike Pence’in bölgeye yapacağı ziyaretin ertelendiğini açıklaması önemli sayılmamalı, zira; Trump’ın A Takımının barış projelerini rafa koyduğu açıktır, Kudüs’ün Filistin’in başkenti olmadığı her proje asla barışı sağlamayacaktır.

“BMGK, Kudüs’ün statüsüyle ilgili son dönemlerde alınan kararlardan dolayı teessüf ettiğini bildirir” ibaresi Mısır karar tasarısının belkemiğini oluşturan cümledir ve anlaşılacağı üzere, gayet nazikçe ne Trump’a ne de ABD’ye değinmemiştir. Oybirliğine, İngiltere ve Fransa’nın karşı görüşlerine rağmen, Washington, karar tasarısını düşürmüştür.

Washington, barış görüşmelerinde hiçbir zaman adil ve tarafsız arabulucu olmamıştır, ABD’nin son vetosu da bundan sonra tarafsız arabulucu olmayacağını gösterdiğinden, Rusya bu role talip olmuş ve Kudüs’ün başkenti olduğu Filistin Devleti’nin kurulmasını desteklediğini açıklamıştır.

Paralel biçimde, BM’nin Suriye krizini çözmeye yönelik çalışmaları hüsranla sonuçlanmış, Cenevre 8 görüşmeleri de sonuçsuz kalmıştır. Rusya’nın Suriye krizini çözmeyi amaçlayan tüm karar tasarılarına karşı 8 defa veto kullanmasından sonra Moskova gözetimindeki görüşmelerin Soçi’ye taşınması beklenmektedir. Tüm bunlar uluslararası meşruiyetin genelde atıl veya felçli olduğunu, uluslararası toplumun almış olduğu kararların uygulamaya sokmakta veya yeni kararlar alınırken bu kararların çoğu zaman anlamsız ve yaptırımsız, sadece kağıt üzerinde mürekkep olmaktan öteye gidememesi anlamına gelmektedir.

Staffan Di Mistura’nın Rusya ve Suriye rejiminin sırayla yumrukladığı kum torbasına dönüşmesi, Sergey Lavrov’un azarlaması sonucu istifaya yeltenmesi, Suriye krizini çözecek politik geçişe çağrı yaptığından Şam rejimi tarafından tarafsızlığını yitirmekle suçlanması gibi olaylar uluslararası meşruiyetin kuklaya çevrildiğini kanıtlar mahiyette.

Rusya’nın BM arabuluculuk girişimlerini vetolarla durdurması, Norveçli General Robert Moud başkanlığındaki uluslararası gözlemciler misyonunun, ardından gelen Kofi Annan ve altı noktasının ve El-Ahdar el-İbrahimi ve ‘imkansız misyonunun’ nasıl bir akıbete uğratıldığı da yeterli derecede sinir bozucu değil mi?

Tüm bu uluslararası meşruiyetin ayaklar altına alınmasına rağmen bayan Nikki Haley “ihaneti unutmayacağını” söylüyor.

Hayır hanımefendi!

Asıl Dünya, Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğunu asla unutmayacak!